Translate.vc / Francês → Turco / Éau
Éau tradutor Turco
43,099 parallel translation
Et l'eau, ça mouille?
Aman istemez miyim?
Un café? De l'eau?
Kahve, su?
Pourquoi tu viens pas dans l'eau?
Neden benimle beraber atlamıyorsun?
Si je plonge, je vide toute l'eau de la piscine.
Eğer ben atlarsam, o havuzu taşırırım.
Le signal d'Escobar a rebondi sur l'eau.
Escobar'ın sinyaline de bu oldu. Bu sudan yansıdı.
Êtes-vous toujours avec Lois Lane ou est-ce tombé à l'eau comme je l'avais prédit?
Hala Lois Lane ile görüşüyor musun, yoksa ofis havuzunu tahmin ettiğim gibi ilişkiniz de bitti mi?
Vous stationnez à considérer vos options, l'eau bleue glacée, la rivière tumultueuse, et la mer agitée.
Orada duruyorsun, seçeneklerini değerlendiriyorsun berrak su, hızlı akan nehir ve dalgalı deniz.
Elle vous attirent toutes car vous brûlez d'aller nager, mais vous savez que l'eau sera glaçante, et le voyage difficile, et quand vous atteindrez l'autre côté, vous serez une nouvelle personne.
Ve bunların hepsi sana cazip geliyor çünkü yüzmek için can atıyorsun ama suyun soğuk olduğunu ve yolculuğunun zor olduğunu biliyorsun ve diğer kıyıya ulaştığında, yepyeni bir insan haline geliyorsun.
Je vais me remplir un pistolet à eau rempli de limonade,
Su tabancamı, limonata ile dolduracağım.
Il voyait Jésus marcher sur l'eau et se disait, "Vous savez quoi, je parie que je peux le faire."
İsa'nın su üzerinde yürüdüğünü görür ve der ki ; "Biliyor musun aynısını ben de yapabilirim."
Donc... Pierre commence à marcher sur l'eau, il passe un bon moment, il salue tout le monde.
Sonra Peter suyun üzerinde yürümeye başlar, güzel vakit geçiriyordur herkese el sallar.
J'ai dit que tu pouvais marcher sur l'eau.
" Sana dedim ki, suyun üzerinde yürüyebilirsin.
L'eau est boueuse maintenant, si je n'y vais pas, je peux oublier Naples pour toujours.
Şimdi sular bulanık. Harekete geçmezsem, Napoli'yi sonsuza dek unutabilirim.
T'as mis "L'Eau de Pute", comme toi.
Senin gibiler, "Sürtük Parfümü" kullanır.
Excusez-moi, je peux avoir un verre d'eau, s'il vous plaît?
Uh.... hmm. Özür dilerim, bir bardak su rica edebilir miyim, lütfen, efendim?
Tu peux entrer boire un verre d'eau.
Pekala, yalnızca bir bardak su. - Tamamdır.
Un verre d'eau.
- Sadece su. Anlaştık.
Je vais te chercher un peu d'eau.
Sana su getireyim.
Mais je l'ai invité à sortir, et son "non" sera toujours là, comme un corps flottant dans l'eau.
Biz mucizeleri gerçekleştiririz. İyi misin? Artık bütün güç onda.
L'eau peut faire l'effet du feu.
Elindeki su ateş gibi yakabilir.
Ça a été la goutte d'eau.
Bu son damlaydı.
Vous l'avez vu sortir de l'eau?
Sudan çıktığını gördünüz mü?
Restez allongée là et je vous amène un verre d'eau.
Burada uzan, sana bir bardak su getireyim.
Il était tellement révolté par la description d'un des plats de Grant où vous versez de l'eau bouillante dans du romarin pour avoir l'odeur du romarin pendant que vous mangez.
Grant'ın yemek yerken biberiyenin kokusunu almak için... kaynar su döktüğü yemek tariflerine çok öfkelenmişti.
Chaque personne a ce moment où elles sentent ce premier parfum ou cette première eau de Cologne que vous portiez à votre premier rendez-vous.
Herkes ilk çıktığı kişinin kolonyasının veya parfümünün... kokusunu aldığı anı hatırlar.
L'eau était là.
Burada su vardı.
La truite marbrée a besoin d'une eau froide, propre très oxygénée.
Bu balık oksijeni yüksek çok temiz sularda yaşar.
Et peu importe l'eau que le lait a, le yaourt a...
Sütte ne varsa, yoğurtta ne varsa, hepsi...
Et tout ce que vous avez à faire, en cinq minutes, c'est de le sortir, comme une bulle, et ensuite de la laver dans de l'eau propre pour dégager les saveurs.
Tek yapmanız gereken, beş dakika sonra onu bir balon gibi çıkartıp... lezzetleri açığa çıkarmak için temiz suda durulamak.
Quelqu'un a versé de la bière dans ma carafe d'eau.
Birisi su arıtıcıma bira dökmüş.
FORMOL, EAU, BENZOL, CHLOROFORME
FORMOL, SU, BENZOL, KLOROFORM
De l'eau.
Su.
De l'eau, pitié.
Su verin lütfen.
Mets-le dans l'eau!
Füzeyi suya indir!
Il y a de l'eau qui sort de l'aquarium.
Akvaryumdan su taşıyor.
Vous voulez un peu d'eau? Ça, là-bas.
Biraz su ister misin? Orada.
[EAU COULE]
Özellikle, Jaclyn her ne kadar bunu onaylamasa da Jackie, ayrıldığı eşiyle... cinsel ilişkiye giriyor.
Pourquoi les seuls ingrédients ici sont "eau, fun et gloussements hydrogénés"?
İçindekilerde neden sadece'su, eğlence ve hidrojenli kıkırdama'yazıyor?
Bouteille d'eau? Bonbons à la menthe?
Bir şişe naneli su mu istediniz?
Nous n'avions pas beaucoup à Springfield, mais nous avions toujours eu de l'eau.
Springfield'ta her şeyimiz yoktu ama hep suyumuz vardı.
Comme vous le savez, je possède toute l'eau restante.
Bildiğiniz gibi, kalan tüm su bende.
Il gaspille l'eau comme un bar swim-up à Tucson pendant que je me baigne avec une langue de chien ici!
Havuz barları kadar çok su harcıyor. Bense köpek diliyle duş alıyorum.
Smithers, servez-moi un verre d'eau.
Smithers, bir bardak su ver.
Javier optimise le WAVAR pour l'eau.
Javier SUBER'leri su için optimize ediyor.
Quand nous irons sur Mars nous devrons assouvir nos besoins de base et ces besoins seront la nourriture, l'eau, un abri et une protection particulière contre les radiations.
Mars'a gittiğimiz zaman, temel ihtiyaçlarımızı çözmemiz gerekiyor ve bu temel ihtiyaçlar ise ; yemek, su, barınma ve radyasyondan mümkün olduğunca korunma olacaktır.
Vous devrez également trouver de l'eau.
Ayrıca su aramak da zorundasınız.
Mars possède des ressources en eau prises au piège.
Mars'ta bir miktar tutulmuş su olduğunu artık biliyoruz.
Tout ce que nous avons appris sur la vie telle qu'on la connait, c'est qu'elle a besoin d'eau liquide.
Hayat hakkında öğrendiğimiz her şey bildiğimiz kadarıyla sıvı suya ihtiyaç duyar.
C'est pourquoi la mantra pour l'exploration de Mars a été qu'il faut suivre l'eau.
Bu nedenle şu ana kadar Mars keşfinin mantrası ; suyu takip et olmuştur.
On était supposé avoir deux ans pour trouver un tube de lave avec assez de glace pour fournir l'eau nécessaire pour survivre sur Mars.
Mars'ta hayatta kalmak için gereken miktarda suyu sağlayabilecek kadar buz içeren bir lav tüneli bulmak için iki yılımız olmalıydı.
À moins que quelque chose n'ait réagit avec l'eau du filtre à condensation.
Tabii bir şey yoğuşturma filtresinden çıkan suyla tepkimeye girmediyse.