Translate.vc / Português → Turco / Acto
Acto tradutor Turco
3,600 parallel translation
Foi um acto desprezível e covarde.
Bu korkakça ve alçakça bir eylemdi.
Precisava de um acto final de desaparecimento.
Son bir kaybolma numarasına ihtiyacı vardı.
Dá marcas às miúdas pelos seus corpos, como cheiram, as coisas que dizem durante o acto, e depois ela... Ela envia para o seu grupo de amigos.
... kızın vücudunu, kokusunu birleşme sırasında söylediklerini puanlıyor ve sonra arkadaş grubuna gönderiyor.
Apenas a vi algumas vezes na paragem dos autocarros, mas foi um acto muito brutal.
Onu birkaç defa otobüs durağında gördüm ancak bu zalimce bir şeydi.
Todo esse acto do miúdo incompreendido?
Şu yanlış anlaşılmış çocuk numarası var ya...
Bem, a Segurança Interna foi alertada da possibilidade de um avião privado estar a ser usado num acto de terrorismo, então todos os passageiros, comerciais e privados, devem passar por todos os postos de segurança até novo aviso.
İç güvenlik özel bir uçağın terör için kullanılacağına dair alarma geçirildi. O yüzden tüm yolcular, ticari ya da özel fark etmez güvenlik noktalarından geçiriliyor.
Isto foi um acto de terrorismo.
Bu bir terörist eylemiydi.
O meu acto nesse dia, é contra um inimigo interno.
Bugünkü tutumum, iç düşmanlara karşıdır.
O meu acto é por justiça a 82 crianças... cujas mortes não foram reconhecidas, mortes que são uma mancha, na alma desta nação.
Bu, ölümleri kabul edilebilir olmayan ve bu ülkenin ruhuna leke süren 82 tane çocuk için bir adalet arayışıdır.
Um funcionário da Segurança Nacional tentou cometer um acto de terrorismo.
Ulusal Güvenlik çalışanlarından biri, terör saldırısını engellemeye çalıştı.
A pessoa sente a raiva que o levou a cometer o acto e sente remorsos.
İnsan önce suçu işlemesine neden olan o öfkeyi hisseder, sonra da pişmanlık hisseder.
O acto final não tem a elegância do prelúdio mas pelo menos é rápido.
Son gösteride, öncekilerin zarafeti yok. Ama en azından çabuk bitiyor.
Foi cortado com precisão com uma faca profissional.
Çok dikkatlice kesilmiş ve X-Acto bir bıçakla yapılmış.
Vais ter de alargar o teu acto se queres actuar na Peoria.
Eğer Peoria'da oynamak istiyorsan oyununu geliştirmelisin.
Pelo imperdoável acto... de ter nascido.
Dünyaya gelmemin affedilemez gerçeğini.
O Berry Gordy, Presidente da Motown, deu-lhe permissão para produzir qualquer acto que quisesse e eles ouvi-lo-iam.
Motown'ın başkanı Berry Gordy, istediği her programı hazırlayıp onlara dinletmesi için izin vermişti.
Nunca tinha visto um acto que ninguém ouvira falar, que não tinha um disco, e as pessoas só gritavam :
Kimsenin hiç duymadığı, plağı olmayan bir performans hiç görmemiştim. Demek istediğim, herkes "Jackson 5!" diye bağırıyordu.
Ele e a família era um acto muito contido, o que era fora do vulgar.
Ailenin tek başına sunduğu bir konserdi, alışılmamış bir şeydi.
Através da aplicação humana da ciência e tecnologia na concepção social e no acto de tomar decisões nós temos os meios para transformar o nosso ambiente em algo excedentemente mais equilibrado, organizado, humano e produtivo e, mais importante, sustentável.
Bilimin ve teknolojinin, toplumsal tasarım ve karar verme için, insancıl bir şekilde uygulanması ile, çevremizi müthiş derecede dengeli, örgütlü, insancıl, verimli ve herşeyden önemlisi, sürdürülebilir bir şeye dönüştürmek için gerekli araçlara sahip olacağız.
Este acto de comprar bens e serviços é o que permite a todo o sistema perpetuar-se, permitindo deste modo ao empregador e ao empregado ganharem dinheiro e assim continuarem a consumir.
Mal ve hizmetlerin bu satın alınma işlemi, tüm sistemin sürmesini sağlayan yegane şeydir. Böylece hem işçiye hemde işverene, tüketmeye devam etmesi için izin verilir.
Pois se olharmos com atenção suficiente, veremos que quase todo o acto de ganho monetário estratégico é corrupto pela sua própria arquitectura, e é simplesmente aceite como normal pela cultura condicionada.
Eğer dikkatlice bakarsanız, stratejik parasal kazancın her olayının yozlaşma ile yakından ilgili olduğunu göreceksiniz. Bu sadece koşullandırılmış kültür tarafından normal olarak kabul edilebilir.
O teu grande acto no segundo encontro?
İkinci randevumuzdaki büyük planın nedir?
É um acto de contrição.
Pişmanlık belirtisi olarak.
O suposto tort pode-se argumentar ter cometido um acto ilicito. ... quando as quatro condições tiverem sido atendidas.
Dört koşul yerine geldiğinde bir kişinin haksız bir fiil işlediğinden söz edilebilir.
- Isto foi um acto de guerra!
- Yaptıkları şey bir savaş sebebiydi!
- Foi um acto isolado destinado a falhar.
Başarısızlığa mahkum aptalca bir hareketti.
E pelo teu acto de traição, ficas dispensado das tuas funções de Guardião, e já não és mais cidadão de Asgard.
Vatana ihanet suçundan dolayı, seni bekçilik görevinden azlediyor ve Asgard vatandaşlığından çıkarıyorum.
Ele estava lá, sim mas acobardou-se no acto. Fugiu para o carro.
O oradaydı, evet ama sonunda onun da ödü koptu, arabaya döndü.
Também me comovi com o teu acto de amor ao ler os livros que ensino no liceu.
Lisede öğrettiğim kitapları okumandan da çok etkilendim.
Sei perfeitamente que um acto egoísta pode mudar o destino de um Reino.
Bencilce bir hareketin bir krallığın kaderini değiştirebileceğini biliyorum artık.
Todos os dias havia um acto de beleza entre os dois.
İkisi arasında geçen her gün güzel eylemlerle doluydu.
E isto é o fim do segundo acto.
Ve ikinci perdenin sonuna geldik.
A Coreia do Norte continua a agir num acto de provocação de modo rebelde.
Kuzey Kore'nin tahrik edici ve tehditkâr tutumunu hala devam ettirdiğini görüyoruz.
Sabe que não temos mais de sete minutos antes de mudar de acto?
! Sahne değişmeden önce yedi dakikamız var.
Um último acto.
Son bir sahne. "
- Com este acto, eu purifico a terra!
- Böylece dünyayı arındırmış olacağım! - Anne! Hayır!
Então, gosta do acto sexual?
Gerçek cinsel hareketten hoşlanır mısın?
Simplesmente, não posso ser uma pessoa que comete um acto ilegal num cinema.
Ben sinemada yasadışı bir şey yapan biri olamam ben.
O que o levou a esse acto desesperado?
Onu böyle umutsuz bir eyleme iten şey ne?
Um x-acto.
Maket bıçağı.
Durante a aula de biologia, o Romain foi apanhado num acto flagrante... de onanismo.
Biyoloji dersi sırasında, Romain apaçık masturbasyon yaparken yakalandı.
Além disso, ele filmou o acto com o seu telemóvel...
Ayrıca, bu eylemini telefonuyla çekti.
Ou o meu último acto como um homem livre será pôr alguém atrás de vocês, percebeste?
Yoksa özgür bir adam olarak yapacağım son şey senin kıçına bir adam takmak, duydun mu?
Foi um acto de selvajaria cometido por animais, que não sabem mais nada.
O, başka türlüsünden anlamayan hayvanların sergilediği bir barbarlıktı.
Agora... O que todos vocês precisam entender é que a cada acto de desobediência, vem um aviso.
Şimdi, geri kalan herkesin anlaması gereken şey her itaatsiz davranış size uyarı olarak geri dönecek.
- Foi um acto aleatório?
- Yapma. Tamamen öylesine mi?
Não se trata bem de uma confissão. Ainda não cometi o acto.
Aslında pek günah çıkarmak sayılmaz, henüz günahı işlemedim.
Acho que ficará bem no último acto. a levitação.
Son sahneye uyabilir. Havaya yükselmeye.
E da sua parte, um acto imparcial.
Senin payına düşen de dokunaklı bir dürüstlük.
Este foi um acto de Deus.
Ama bu tanrının işiydi
Vou lutar até que o NTSB seja batido pelo acto de Deus.
Ve ben de NTSB ile Tanrı işi diyerek savacağım