Translate.vc / Português → Turco / Bas
Bas tradutor Turco
151,572 parallel translation
Concordo. Tens de acreditar que preciso de ti. Dos teus concelhos, das tuas ideias.
Bir işletme beklediğinin dışına çıktığında, kazancını artıramadığında ve işin başındaki insanlarda bunun farkında olmaktan acizse elbet hükümet yanlısı bir para babası gelip ortalığı toparlar, eksiklikleri giderir.
E ter uma mulher a mandar em vez daquele Sackballs... É do melhor que há.
İşin başında o taşak torbası yerine bir kadının olması olabilecek en iyi şey.
Ainda preciso que reveja este comunicado.
Hâlâ şu basın bültenini incelemen gerekiyor.
Digo-lhes que tudo o que estão a passar, qualquer teste, qualquer situação difícil sejam fortes.
Yaşadığınız her şeyde, hayattaki sınavlarda, başınızdan geçen zor durumlarda güçlü olun yeter.
Fica comparado ao vento, que sopra em todas as direções.
Başıboş rüzgârlara benzersiniz.
Não, o Randy veio até Nova Iorque para te ver e depois teve este acidente trágico e agora estás aqui à cabeceira dele.
Öyle değil, Randy seni görmek için ta New York'a geliyor. Sonra kötü bir kaza geçiriyor, ve sende şimdi hasta yatağının başındasın.
Estou aqui a pedido do nosso amigo. Eu sei.
Hala görevimin başındayken bu, aklımın ucundan bile geçmez.
Ajudou a acalmá-los. Significou muito para mim também.
Evlat bugün aklını başından alacak bir şey yaptım.
Grande aumento, prendo-a cá. O Chuck já não pode fazer nada.
Başıma bu davayı neden ve nasıl sardığını açıklamaya başlayacağın konuşma.
Precisas de ver Black Jack Foley.
İskambil Foley ile baş başa vakit geçirmen gerek.
Ele precisa de estar concentrado e não está.
Kendisi baş simamız. Formunda olmalı ama değil.
Sei que é suposto avisar o advogado deles, mas acho que posso falar se me trouxerem uma intimação.
Avukatlarına haber vermem gerektiğini biliyorum ama konuşmamın başımı derde sokacağını sanmıyorum. Bana mahkeme celbi getirirseniz tabii.
Pesada é a cabeça que...
Büyük başın derdi...
Aproveita bem, Chuck, um dia destes ele já não estará cá e vais finalmente ter de fazer algo sozinho.
Bu adama sıkı tutun çünkü bir gün gidecek Chuck. Sonra nihayet kendi başına bir şey yapmak zorunda kalacaksın.
É suposto avisar o advogado deles, mas acho que posso falar...
Avukatlarına haber vermem gerektiğini biliyorum ama konuşmamın başımı derde sokacağını sanmıyorum.
- Comemoramos à nossa maneira.
Kendi başımıza kutlarız.
A minha mulher dá-me cabo da cabeça.
Karım bu yüzden başımı sürekli ağrıtıyor zaten.
Isto funciona melhor a dois.
Baş başa olmamız daha iyi olur.
Isso vai trazer-me problemas?
Bu, adaylıkta başıma bela olur mu?
Claro, como aquela vez que lhe pedi para gerir o restaurante sozinha.
Tabi, lokantayı kendi başına idare ettiği zaman gibi.
Bem, enquanto te tenho confuso... Que tal voltares ao trabalho e entregares estas bebidas por mim?
Hazır kafan karışmışken... işinin başına dönüp bunları benim için götürmeye ne dersin?
Deixa ela tentar resolver isso sozinha.
Bırak da kendi başına halletmeye çalışsın.
Eu sabia que conseguias fazer isso sozinha.
Kendi başına yapabileceğini biliyordum.
Atravessou aquela porta sozinha e senti-me... mais leve.
O kapıdan tek başına girdin ve ben daha hafiflemiş hissettim.
Mas foi isso que ele teve.
Ama başına gelen şey bu.
A Cherry é uma durona por fora.
Cherry, dışarıdan iyi niyetli bir baş belasıdır.
Sim, se quisermos fazer mais do que acenar, comer uma salada e ficar bonitas a chorar, somos castigadas.
Evet, başını sallayıp salata yemekten ve güzel bir ağlak surattan fazlasını yapmak istersen cezalandırılıyorsun.
Nesta indústria, costuma ser cada um por si. E é quase sempre um homem que te diz que tens o rabo gordo ao mesmo tempo que o tenta apalpar.
Bu sektörde genelde herkes kendi başının çaresine bakar ve neredeyse her zaman bir adam sana kıçın çok büyük derken aynı zamanda onu ellemeye çalışır.
Esqueceram-se todos de que sou o cabeça de lista?
Pusulanın başında benim olduğumu herkes unuttu mu?
Ele segurava a minha nuca com a mão direita, enfiava-a no meu cabelo e puxava o meu cabelo e a minha cabeça para trás.
Sağ elini ensemden saçımın arasına sokup saçımı çekerdi. Saçımı ve başımı geriye doğru...
Leu algumas sondagens e acha que estou em apuros.
Kamuoyu yoklamalarını okumuş, başım dertte sanıyor.
Fui convidado. E vai acontecer-te o mesmo.
Davet edildim ve aynısı senin başına da gelecek!
Trazes as cabeças para os machados?
Balta başı mı taşıyorsun?
Embora vá ter uma dor de cabeça pela manhã, sei disso.
- Sabah başım ağrıyacak eminim.
Não sobreviverás sozinha.
Orada tek başına kalmana izin vermeyeceğim.
Sim fazia-o quando a mãe queria que não a aborrecêssemos.
- Evet, getirdi... Annem bizi başından atmak istiyordu.
- Não foi fácil para ele... criar e educar uma filha sozinho.
- Onun için kolay değildi. Bir kızı tek başına büyütmek.
- Porque tens ainda enxaquecas?
- Öyleyse niye hâlâ baş ağrısı çekiyorsun?
Não posso ficar em casa?
Evde tek başıma kalamaz mıyım?
Ele era um deus que teve a sua cabeça cortada numa guerra de deuses, certo?
Başı kesilenen bir tanrıydı. Bir tanrı savaşında değil mi?
Muitas culturas acreditam que cabeças de estado possuem qualidades mágicas.
O kalitede ruh ise çoğu kültüre göre devletin başıdır.
O Cavaleiro quer a cabeça da presidente.
Atlı Başkan'ın başını istiyor.
O Cavaleiro e eu somos inimigos desde o nosso primeiro encontro no campo de batalha em 1781.
1781'de karşılaştığımız ilk savaşta atlıyla ben baş düşman olduk.
Vou tentar, mas qual é o plano para atraí-lo? Assim como ele quer a cabeça da presidente, acho que ele aceitaria a minha.
Başkanın başını çok istese de, benim başım için yerinden hoplar.
O Cavaleiro... tem uma cabeça.
Atlı baş bulmuş.
É contigo.
İkinci evre. İş başına.
Óptimo trabalho!
Baş iş çıkardınız.
Na verdade, até posso dar-te aquele incómodo, o tal Ichabod Crane.
Aslında, sana şu baş düşmanını bile verebilirim... Ichabod Crane.
É bom homem, mas ficamos bem sozinhos.
- Edgar iyi biri ama tek başımıza da iyi oluruz.
- Localizaste-me sozinho, foi?
- İzimi tek başına sürdün değil mi?
Não o consigo sozinha, nem tu.
İkimiz de tek başımıza başarılı olamayız.