Translate.vc / Português → Turco / Brown
Brown tradutor Turco
3,745 parallel translation
- Chega de Brown.
- Browncı değiliz.
Vou actuar uma música do Brown, mas não vai ser do Chris.
Hâlâ bir Brown şarkısı söyleyeceğim ama Chris olmayacak.
Não sabia daquilo do Bobby Brown.
Bobby Brown'la ilgili o şeyi bilmiyordum.
Tens noção que o Bobby Brown alegadamente viciou a Whitney Houston em cocaína, certo?
Bobby Brown'un Whitney Houston'ı uyuşturucuya alıştırdığı iddiasını biliyorsun, değil mi?
E percebo porque não devemos apoiar o Chris Brown. Mas quer dizer, importa realmente o que alguns miúdos do secundário acham?
Ve şimdi neden Chris Brown'ı desteklemediğimizi anlıyorum ama bir grup lise öğrencisinin düşüncesi gerçekten önemli mi?
A minha família está na Brown Brothers Harriman há três gerações.
Ailem üç kuşaktan beri Brown Brothers Harriman'de.
O Deonte Brown está na cama com uma miúda morta.
Deonte Brown, ölü bir kızla yatakta.
O Deonte Brown está no Caveat com uma miúda morta.
Deonte Brown, Caveat'te ve yanında ölü bir kız var.
Não estamos a brincar aos joguinhos de intimidação.
Bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Ben Charlie Brown değilim sen de Lucy değilsin ve bu da futbol oyunu değil.
Ouve, toda a gente ainda odeia o Chris Brown, por isso talvez eles me mandem um osso ao recordarem esse tolo.
Bakın, Chris Brown'dan herkes hâlâ nefret ediyor. Ondan öç aldığım için belki ağzıma bal çalarlar.
* Manda uma vadia abaixo * * Se te chamas Chris Brown *
# Bir sürtüğü döv Adın Chris Brown ise #
Eu vou ter com o comprador, vendo-lhe o cavalo por um lucro elevadíssimo, e visto que aqueles otários pensam que o nosso cavalo é o sobrinho do Big Brown, pagarão mais do que deviam.
Alıcıyla buluşacağım. Büyük bir kâr payıyla atı satacağım. Bu enayiler bizim atı Big Brown'ın yeğeni sandıkları için çok para verecekler.
Uma vez, o meu pai levou-me a um clube lá e ouvi James Brown.
Babam beni orada bir kulübe götürmüştü. James Brown'ı dinlemiştim.
Ted, fiquei a saber que a vítima do tiroteio, Timothy Brown, supostamente estava envolvida no roubo de uma joalharia com um cúmplice que não foi preso.
Ted, vurulan kurbanın Timothy Brown'ın, söylentilere göre hâlâ yakalanmayan bir suç ortağıyla mücevher mağazası soygunu gerçekleştirdiğini öğreniyorum.
Um oficial anónimo de alto escalão revelou que Timothy Brown, um universitário, estava desarmado na hora do tiroteio.
Adı açıklanmayan bir rütbeli memur vurulma sırasında kolej öğrencisi Timothy Brown'ın silahsız olduğunu açıkladı.
A multidão cresceu para aproximadamente 1500, e ninguém parece estar próximo de ter as respostas de que estão à procura, principalmente Tori Bell, namorada de Timothy Brown, que está aqui comigo.
Buradaki kalabalık, yaklaşık 1500 kişiye ulaştı ve hiç kimse aradığı cevapları alamadı özellikle de şu an yanımda olan Tori Bell, Timothy Brown'ın sevgilisi.
Mas a verdade é que... ninguém sabe o que aconteceu naquele beco, excepto Hopkins e Timothy Brown.
Ama gerçek şu ki Hopkins ve Timothy Brown dışında kimse ara sokakta neler olduğunu bilmiyor.
Mas mais importante, as mãos de Timothy Brown deram negativo para resíduos de pólvora.
Ama daha da önemlisi, Timothy Brown'ın elleri barut izi hususunda olumsuz sonuç verdi.
O Timothy Brown não tinha uma arma.
Timothy Brown'da silah yoktu.
Hawkes, se o Timothy Brown estava nesse beco quando atirou, deve haver uma cápsula.
Hawkes, eğer ateş ettiğinde Timothy Brown o ara sokakta duruyorsa, orada bir kovan olması gerekir.
Talvez possamos ligá-la a Timothy Brown - ou a algum comparsa dele.
Belki bunun Timothy Brown ya da kaçan kişiyle ilişkisini bulabiliriz.
Alguns da comunidade dizem que a morte de Timothy Brown foi homicídio a sangue frio.
Halkın bir kesimi soğukkanlı katil Timothy Brown'ın ölümle cezalandırılmasını talep ediyor.
A jóia que encontramos no bolso de Timothy Brown... Pensamos que era parte do roubo, não é?
Mücevher hani Timothy Brown'ın cebinde bulduğumuz peki, hepimiz soygunun bir parçası olduğunu düşündük, değil mi?
Continua. A jóia pertencia ao Brown, Mac.
Mücevher Brown'a ait, Mac.
O Timothy Brown esteve lá na mesma hora em que a outra loja foi roubada.
Timothy Brown, diğer dükkan soyulduğunda yaklaşık aynı zamanda oradaydı.
Mac, o Timothy Brown não teve nada a ver com o roubo.
Mac, Timothy Brown'ın soygunla hiçbir ilgisi yok.
A quantidade não diminuiu, mas a intensidade do protesto parece ter abrandado no momento, após a notícia de que o Presidente se vai encontrar com líderes comunitários e responderá às perguntas sobre a morte de Timothy Brown.
Sayıları azalmadı ama protestonun yoğunluğu Belediye Başkanı'nın halk liderleriyle anlaşmayı ve Timothy Brown'un ölümüyle ilgili sorulara cevap vermeyi kabul ettikten sonra azalmış görünüyor.
A namorada de longa data do Brown, Tori Bell, foi convocada há pouco para comparecer na esquadra, levando a especulações...
Brown'ın uzun süreli sevgilisi Tori Bell spekülasyonlara göre kısa bir süre sonra polis tarafından merkeze çağrıldı.
O quarto está em nome de Wayne Brown.
Oda, Wayne Brown adına kayıtlı.
Vamos encontrar Wayne Brown, e deixá-lo preencher as lacunas.
Wayne Brown'ı bulup, boşlukları doldurtalım o zaman.
O Simkins Brown pediu pessoalmente que fosses tu. - A sério?
Simkins Brown bizzat seni rica etti.
Sr. Brown, você se importaria de fazer um favor?
Bay Brown, sizin için sakıncası yoksa bana küçük bir iyilik yapar mısınız?
Agora, se houver qualquer problema aqui, O Sr. Brown irá relatá-los diretamente a mim.
Buradaki en ufak bir problemde Bay Brown durumu derhal bizzat bana bildirecek.
Mr.
Bay Brown.
Brown. Obrigada novamente pelo outro dia.
Geçen gün için tekrar teşekkürler.
Para aqueles que não se lembram de mim eu sou Eugene Brown.
Aranızda beni hatırlamayanlar için, adım Eugene Brown.
Ei, Mr.
Bay Brown.
Brown. O que estás a fazer?
Ne yapmaya çalışıyorsun?
Obrigado pela boleia, Mr. Brown.
- Beni bıraktığınız için sağ olun, Bay Brown.
Conhece Eugene Brown?
Eugene Brown'u tanıyor musun?
Sim, eu conheço Eugene Brown.
Evet, Eugene Brown'u tanırım. Has adamım olur.
Sr. Brown, eu...
- Bay Brown, ben...
O grande Gene Brown. O carrancudo.
Ciddi adam Gene Brown suratı her daim asık olan.
E a sua vida antes... E no que você se tornou... Você me inspira, Sr. Brown.
Daha önceki hayatınla ve şu anda olduğun kişiyle bana ilham veriyorsunuz, Bay, Brown.
Eu estive fora...
Bay Brown ile dışarıdaydım.
Médicos do Brown Pioneer pararam com tudo.
Bu işin öncülerinin hepsi bunu bıraktı.
Tyler Brown, desça aqui.
Tyler Brown, aşağı gel.
Como é que sabes que o Brown atirou no Hopkins?
Öyleyse Brown'ın Hopkins'e ateş ettiğini nereden biliyorsun?
Eugene Brown a cuidar da detenção?
Eugene Brown, gözetmenlik yapıyor ha?
Você mentiu-me, Sr. Brown.
Bana yalan söylediniz, Bay Brown.
Ei, Sr. Brown.
Bay Brown.