English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Português → Turco / Care

Care tradutor Turco

1,687 parallel translation
Na verdade tenho umas coisas para fazer. Aparece na loja um dia destes.
Aslında benim ismim sadece Care, normal bir gün geçiyor işyerimde.
Hoover Care Center Hospital Psiquiátrico
HOOVER CARE CENTER PSİKİYATRİ HASTANESİ.
Se não te importares de aparecer
If you care to come alone
Não lhe resta mais nada e está a usá-las para irritar o outro.
Son çare olarak o adamı kovdurtmak için böyle yapıyor.
Um monumental dia para ouvir o acrobata Rod Kimble saltar 15 autocarros no ultimo acto de desespero para salvar o seu padrasto.
Gerçekten de önemli bir gün. Akrobat Rod Kimble üvey babasını kurtarmak için son çare 15 otobüsün üzerinden atlayacak.
- Não me dás alternativa.
- Başka çare bırakmıyorsun.
Agora, aqui o Seth, tem de resolver o assunto.
Şimdi Seth bu soruna bir çare bulmalı.
Assaltar as farmácias era a única maneira de fazer material suficiente a tempo.
O boku zamanında yapabilmek için tek çare eczane soymaktı.
A porra de um último recurso.
Son çare.
Se descobrissem a cura para o cancro amanhã, isto ainda seria a coisa mais espectacular a acontecer em toda a semana.
Eğer yarın kansere çare bulsalar, bu yine de bu hafta olabilecek en iyi şey olur.
Não me deixaste alternativa, Rachel.
Bana başka bir çare bırakmıyorsun, Rachel.
Não me deixam alternativa.
Bana başka çare bırakmıyorsun.
Vamos lá vender a droga.
Artık gidelim de şu bir onsa çare bulalım, değil mi?
Vamos fazer o que viemos fazer, viemos por uma cura.
- Buraya çare için geldik.
A única alternativa é te matar.
Tek çare seni öldürmektir.
- Não tem escolha.
Başka çare yok. Ben olsam öyle yapardım.
Eu não discordo, mas não há outra opção além fugir dela?
Haksız değilsin ama tek çare ondan kaçmak mı?
Isto é só um último recurso.
Bu eğitim kullanacağınız son çare olsun.
Estoira-lhe o cérebro. Abre-o ao meio.
Tüm dertlerine çare bulurum.
E morrem mil pessoas por semana devido às más condições existentes nos campos de refugiados. e use o seu tempo, talento e dinheiro para ajudar a pôr fim a estas histórias.
Her hafta, binlerce insan toplama kamplarındaki sağlıksız koşullar sebebiyle ölmekte. Vaktinizi, paranızı veya elinizdeki imkânları, bu duruma bir çare olması için kullanın.
Não me deixa outra escolha.
Zayıfsın! Bana başka çare bırakmıyorsun :
Deve apenas recorrer a ela como último recurso.
Bunu sadece son çare olarak düşünmelisiniz.
Tenho a noção que isto deve ser difícil de entenderes, mas talvez a comida não seja a solução para todos os problemas...
Bunu duymak sana zor gelecek belki ama yemek, her sıkıntıya çare olmuyor, tamam mı?
Este é seu melhor remédio, Dr. Linacre?
Bulduğunuz çare bu mu?
A pastilha elástica não resolve o teu problema.
Senin sorununa sakız çare değil.
O caminho está limpo.
Başka çare yok.
Provérbio Árabe : "Quando a diplomacia falha, mandem uma mulher."
Arap atasözünün de dediği gibi : "Diplomasi çare olmazsa bir kadın yollayın."
Quem é que acaba com a miséria dele, senhoras e senhores?
Bayanlar ve Baylar, kim yarışmacının bu ıstırabına çare bulacak?
Mesmo assim, se recebeu ordens, suponho... Suponho que não haja outra solução.
Eğer emir verildiyse, sanırım başka çare yok.
Desde que me aconteceu isto, Todos os dias, quando acordo, na primeira coisa que penso é... Quero dizer, depois descobria se realmente estava aqui ou não...
Bu şey başıma geldiğinden beri her sabah uyandığımda ilk düşündüğüm şey var olup olmadığımı anladıktan sonra İlk düşündüğüm şey ne kadar zamanım kaldığı ve sonu beklemekten başka bir çare kalmaması.
É a única maneira.
Bakın, tek çare bu.
- Estou com saudades, Alex e eu não posso nem pensar nisso.
Seni Özlüyorum, Alex, Seni düşünmek çare olmuyor.
Não temos outra escolha senão escavar até lá.
Başka çare yok, kazıp gireceğiz.
Olha, eu analisei a questão sob todos os aspectos possíveis e imagináveis. Infelizmente, a única solução para ti é vender.
Duruma, mantıklı bütün açılardan baktım ama... maalesef tek çare burayı satman.
Então não vejo outra maneira senão atrair os alemães para as nossas minas.
Bu şartlarda Almanları tuzağa düşürüp mayınlarımıza yöneltmekten başka bir çare bulamıyorum.
Vou conferir os detalhes e depois logo vejo.
Detayları öğrenirim. Bir çare buluruz.
- Esta é a única maneira! - Depressa!
Bu tek çare!
Vitaminas e um regime de orações podem curar isso.
Vitamin ve dua alayı buna çare olabilir.
- Ele descobriu a cura para o cancro?
- Ne yani, kansere çare mi bulmuş?
Desgraças acontecem.
Olacaga çare yok.
Ele vai contra-atacar apenas como último recurso.
En son çare olarak karşı saldırıda bulunacak.
Usa apenas em último caso. Percebeste?
sadece son çare olarak. anladın mı?
Passou a sua vida a tentar curar o cancro.
Hayatı boyunca kansere çare bulmaya çalıştı.
- Não é necessário.
Başka çare yok.
A escuridão não tem nenhuma resposta, Luke.
Karamsarlık hiçbir şeye çare olmaz, Luke.
Esta manhã... O Nathan disse-me que a escuridão não tinha respostas.
Bu sabah Nathan, karamsarlığın hiçbir şeye çare olmadığını söyledi.
- Vamos arranjar uma solução.
- Çare bulacağız.
Caso contrário, podes morrer. Não há alternativa.
Yoksa öleceksin, başka çare yok.
"Tudo o que resta é a fuga."
"Tek çare uçuşta."
Com esse nível de má conduta de um advogado, não vejo outra saída.
Savcının görevini kötüye kullanması karşısında başka bir çare göremiyorum.
O Anton desce para pôr o lixo, o Esfolador atinge-o. Ele bate com a cabeça na parede. Atira o saco como último recurso.
Yani Anton çöpü boşaltmaya iniyor, deri yüzücü ona vuruyor, kafasını duvara çarpıyor, çöp torbalarını son çare olarak atıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]