Translate.vc / Português → Turco / Dou
Dou tradutor Turco
17,991 parallel translation
Dou-te a minha palavra que ela não será morta.
Sana söz veriyorum öldürülmeyecek.
Prova que o teu nome é Star, e dou-te.
İsminin Star olduğunu kanıtla, sana bunu vereceğim.
Dou-te 500 dólares, se saíres comigo hoje à noite.
Bu gece benimle takılman için sana 500 dolar veririm.
- Eu dou-lhe $ 100 dólares.
- 100 dolar veririm.
Conta-me ou eu dou-te um tiro através do raio do banco! Conta-me!
Söyle çabuk, yoksa seni oracıkta gebertirim, söyle çabuk!
Duzentos e quarenta mil, dou-lhe uma.
240.000'e bir...
Duzentos e quarenta, dou-lhe duas... Três milhões de dólares!
240.000'e iki... 3 milyon dolar.
Quando for altura, dou sinal.
Üstlerimize çekmeliyiz. Zamanı geldiğinde haber vereceğim.
Não dou a mínima sobre isso.
O gece umurumda bile değil.
Dou a minha decisão no final da semana.
Hafta sonunda kararımı vereceğim.
Então dou-lho.
Ben de sana vereceğim.
- Para onde? - Dou-lhe uma pista.
- Sana bir ipucu vereyim.
Dou-vos as boas vindas, ó anónimos e numerados.
Size isimsiz ve numaralandırılmış, hoş geldiniz diyorum.
Se continuar assim, dou-lhe cinco anos no máximo.
Eğer bu şekilde devam ederse efendim, size en fazla beş yıl biçebilirim.
Eu Jakiro dou o meu apoio a Surjan.
Ben Jakiro, Surjan'ı destekliyorum.
Se continuares a tentar assustar-me, dou-te um porradão.
Eğer beni hâlâ korkutmaya çalışıyorsan seni tokatlarım.
Ainda dou ouvidos à minha mãe.
Ben hala annemi dinliyorum.
Eu dou-vos a ementa.
Size menü vereyim.
E dou-te uma tareia.
Ve sana gününü göstereceğim.
Vais sair-te bem. Em troca, dou-te a gerência da minha casa em Paris, e, enquanto estiver fora, uma parte dos lucros.
Başaracaksın ve karşılığında çalıştırman için Paris'teki evimi ve ben burada yokken kâr payı da vereceğim.
Eu dou-vos a minha garantia pessoal como presidente deste banco que tal como aqui a minha amiga aranha, devorarei qualquer pequeno inseto que se intrometa no nosso caminho.
Bu bankanın genel müdürü olarak sizi temin ederim ki buradaki örümcek gibi yolunuza çıkan tüm böcekleri temizleyeceğim.
Se mentires, se negares factos para seguires em frente, corto-te os tomates e dou cabo de ti.
Bir daha yalan söyler, benden bir şey saklarsan kafanı koparır, hayatını bitiririm.
Dá-me a rapariga, e eu dou-te o teu homem!
Kızı bırak ben de bırakırım!
Posso pôr isto no chá dele agora e dou-lho.
Bunu hemen çayına koyup verebilirim.
Dou-te a minha palavra.
Söz veriyorum.
Em memória da amizade que outrora tive por ti, a qual agora mataste assim como o meu líder... Eu dou-te duas horas e depois condeno a tua alma ao inferno.
Şu anda şefimi öldürdüğünün kesin olduğu kadar bir zamanlar seninle kesin olan dostluğun hatırına sana iki saat vereceğim ve sonra da ruhunu cehenneme mahkûm edeceğim.
Toda gente a quem dou importância está nesta estação, incluindo o Miller, e eles estão todos ou mortos ou a morrer.
Miller da dahil olmak üzere bu istasyonda değer verdiğim herkes ya öldü ya da ölüyor.
Gere o negócio do vinho na minha ausência. Em troca, dou-te a gerência da minha casa em Paris.
Yokluğumda şarap işini idare et ve karşılığında çekip çevirmen için Paris'teki evimi vereceğim.
Custa-me admiti-lo, mas até dou por mim a sentir falta da companhia do Balde de Banha e do Cabeçudo.
Bunu itiraf etmek çok acı verse de ben bile kendimi "Yağ Tulumu" ve "Koca Kafa" nın dostluğunu özlerken buluyorum.
Eu dou.
İletirim.
Também não te dou a ti uma injecção.
Seni de uyutmadım.
No teu caso, dou consulat em casa.
- O zaman evde bakarız.
Dou a arma, mas só irá para a frente
Sana silah veririm ama ön tarafı falan tutmayacaksın.
Se queres marmelada, Arthur, eu dou-ta.
Eğer şeftali istiyorsan bende de var Arthur.
Dou-te já uma milena.
Sana şimdi bir binlik vereceğim.
Dou-te o meu número e mandas mensagem.
Sen telefonunu ver, numaramı kaydedeyim. Mesaj atarsın.
Façam isso e eu dou-vos o New Jack como um gesto de respeito.
Bunu yaparsanız ben de Yeni Jack'i saygımın temsili olarak size vereyim.
Por isso, dou-te esta.
O yüzden bunu size vereceğim.
Dou-lhe um tiro!
Kafana sıkacağım şimdi.
Se for bonzinho, dou-lhe a morada.
Ama tabii uslu durursan.
Dou-te a minha palavra, Carl.
Seni temin ederim Carl.
Da próxima vez que disseres o meu nome, dou cabo de ti.
Bir daha adımı söylediğinde dibinde biteceğim.
Eu dou-te guerra.
İstediğin savaş olsun.
- Dou-lhe a minha palavra.
- İnanın bana.
Eu não dou moleza para ninguém e atiro quando atiram em mim.
Yeri gelince adamın canına okurum bana silah çekene ben de silahımı çekerim.
Diz-me onde está o Diamondback ou dou cabo de ti como quando estávamos em Seagate.
Diamondback'in yerini söyle yoksa seni Seagate'teki gibi tepelerim.
Dou-lhe uma...
Tamam, 3.5 milyon dolara bir...
Pronto, cinco milhões, dou-lhe uma.
- Oy.
Cinco milhões, dou-lhe duas.
Tamam, 5 milyon dolara bir... 5 milyon dolara iki...
Dou-lhe a minha palavra :
Söz verdim.
Dou-vos 50 mil.
Elli bin veririm.