Translate.vc / Português → Turco / Duran
Duran tradutor Turco
3,545 parallel translation
É tudo uma bola de neve, estás a ver?
Dönüp duran bir daire bu, biliyorsun.
Então, porque é que na sua declaração 15 minutos mais tarde ele detalha ter visto outro carro quando encontrava-se com a criança
Peki neden 15 dakika sonraki ifadesinde,... çocuğun karşı tarafında duran arabanın detaylarından bahsediyor?
Não este disparate de mulher que está hoje à minha frente, dividida entre o teu fracassado ex do secundário, e o aterrorizador "empregado com um pager".
Bugün önümde duran, başarısız lise aşkıyla korkunç'çağrı cihazlı garson'arasında gidip gelen zavallı kadınla değil.
Como não seria a pessoa que sou hoje, aqui à vossa frente, a fazer o que estou a fazer, neste momento, se não me tivessem mostrado que conseguia.
Bana yapabildiğimi göstermiş olmasalardı sizin önünüzde duran, şuan yaptığım şeyi yapan, bugün olduğum kişi olmazdım.
E aqui estava a Sra. Adler.
Ve tam burada duran Bayan Adler'di.
Quem te irá ajudar agora?
Duran kim şimdi arkanda?
Olha, a Nagi está sozinha.
Bak, Nagi'nin arkasında duran olmadı.
Quem te irá ajudar agora?
Geceleyin leylek ve kurbağa sıvışmış. Duran kim şimdi arkanda?
E elas nem sequer incluem aqui o Butchy com a Mac-10.
Bu oran Orada Mac-10'u ile duran Adamımı bile kapsamıyor.
Homens que estão mergulhados nas maiores agonias que conseguimos imaginar.
Acı karşısında duran En büyük ıstıraba batmış adamları hayal ediyorum.
Por exemplo, vê ali o Dub Larkin na banca do talho?
Örneğin, kasap standında duran Dub Larkin'i görüyor musun?
Aquele bar além chama-se "As Tropas". E agora realmente é uma.
Orada duran barın adı "Garnizon." Şimdi gerçekten de bir garnizon.
E aqueles dois homens ali são irmãos dele.
Ve şurada duran iki adam onun kardeşleri.
Não uma velhota qualquer que tenha desmaios.
Bayılıp duran yaşlı bir kadını değil.
Isto é um grande favor que fez a alguém que não conhecia.
Bu tam da tanımadığın türden biri için yapılası duran bir iyilik.
Tenho aqui uma prenda para o pequeno Fulgencio... que está na minha família há 3 gerações.
Küçük Fulgencio'm için ailemizde üç nesildir duran bir hediyem var.
Só me restam estas coisas de plástico, que continuam a partir.
Kırılıp duran şu aptal plastik şeylere mecbur kaldım.
O James Cagney faz de um psicopata que anda a matar as pessoas.
James Cagney insanları öldürüp duran psikopatı oynuyor.
Não tenho dinheiro, tenho de ver todas as opções.
Beş parasızım ve açıkçası önümde duran tüm seçenekleri değerlendirmem gerek.
Enquanto me familiarizava com os casos, encontrámos o que parece ser uma quebra de segurança.
Ben açık dosyalara göz atarken aynı zamanda güvenlik ihlali gibi duran şeyleri inceleyeceğiz.
Eles podem ser a única coisa entre nós e a Travis.
Travis'le bizim aramızda duran tek şey onlar olabilir.
A arte está em recriar a beleza do movimento em algo estático.
İşin sanatı, sabit biçimde duran bir şeyin içindeki hareketi canlandırmaktır.
- Toquem só quando souberem as respostas. - Está bem. Quem era o tipo no vídeo a preto e branco da Janet Jackson no deserto que se equilibrou naquele grande semicírculo?
Çöldeki geçen Janet Jackson'ın, siyah beyaz klibindeki şu kocaman yarım daire şeklindeki şeyde dengede duran o adam kimdi?
Se conseguir aceder à rede directamente, talvez consiga determinar quem estava mais próximo dele.
- Şebekeye doğrudan girebilirsem öldüğünde en yakınında duran kişiyi belirleyebilirim.
Um vez vi o Sugar Ray Leonard derrubar Roberto Durán com um murro, quando criança.
Çocukken bir keresinde Sugar Ray Leonard'ın Roberto Duran'ı aparkat ile yere serişini görmüştüm.
- Ao que se encontra à tua frente.
- Karşında duran kişi hakkında.
Há muitos esconderijos nas suas propriedades espalhadas pela cidade.
Bütün şehirde mallarıyla beraber gözlerden ırakta duran çok yer var.
Ele está a bombear sangue?
Durmadan atıp duran?
Tens as cassetes dos Duran Duran para lhe emprestar?
Ödünç vereceğin Duran Duran kasetin duruyor mu?
Porque somos engrenagens de uma linha de montagem, que produzem mercadorias em série padronizadas pelo País.
Çünkü biz tüm ülkede standart hâle gelmiş olan ürünü üretmek için dönüp duran seri üretim hattının dişlileriyiz.
As tuas impressões digitais estão no colete de explosivos que estava no gerente do banco, nas peças que estão espalhadas por aí.
Dışarıda duran ve Müdürün üzerine giydirdiğin patlayıcı yelekte de senin parmak izlerin mevcut.
Não um que já tenha muito tempo.
Bütün gün tezgâhta duranından değil.
Se eles são a única coisa no caminho entre mim e reparar a mão do Michael, são eles quem devem ter medo.
Michael'ın elini düzeltmem ile aramda duran tek şey onlarsa, korkması gereken de onlar.
Há um informador russo que morreu envenenado por polónio, actualmente no gelo, na cave.
Bodrumda duran, polonyum zehirlenmesinden ölmuş bir Rus muhbir var.
Tinha uma segunda linha que o deixava utilizar para o site.
Siteye kullanması için boşta duran bir hattım vardı.
Que defendeu o seu pequeno e gordo amigo, o sapo. E o amigo, cabeça de ovo.
Tombul küçük dostu, kurbagasi ve arkadasi yumurta kafa için ayakta duran adamin hikâyesini.
Afaste-se, seu condutor de um Porsche que vive numa mansão no Coldwater Canyon, presunçoso de Harvard e filho da...!
Geri bas, seni Porsche süren Coldwater Kanyon'da malikânede yaşayan Harvard'tan bahsedip duran yavşak seni!
Aquele nódoa ali ao lado dela é o chefe KANG, é ele que nos anda a ladrar ao cu.
Yanındaki döl lekesi Şey Kang. Dibimizde havlayıp duran herif.
Há alguma coisa no meu caminho.
Yolumda duran bir şey var.
Está um soalho solto que não devia estar.
Gevşek duran bir döşeme var. Normalde öyle durmaması gerekiyor.
A manutenção de próteses e a emissão da identificação, dinheiro em nota, contas bancárias e outros activos do proprietário.
Protez Bakım Düzenlemesi uyarınca gelir, banka hesabı ve birtakım duran varlıklara sahip olduğunu ispatlamak zorundasın.
Dizes que as coisas estão perigosas e que estamos à beira da guerra.
- İşlerin ne kadar tehlikeli olduğunu ve savaşın eşiğinde olduğumuzu söyleyip duran sensin.
Talvez ainda tenham ficado alguns a boiar.
İçinde hâlâ birkaç tane dönüp duran olmalı.
O mesmo vale para a vida, desde que não deixes que se metam no teu caminho.
Gerçek hayattaki gibi, yolunda duran her şeyi reddettiğini kanıtladı.
A vaca dos pés é a rapariga que se senta aos pés do apresentador. É fabulosa, está sempre na imagem e demonstra imensa atitude.
Ayak yosması, sunucunun ayakları dibinde oturan muhteşem görünen, kameranın sürekli çektiği tavır yapıp duran kız.
A água da chuva, brevemente detida nos pântanos da Gorongosa, foi agora enriquecida com lodo e areia.
Gorongosa bataklığında kısa süre duran yağmur... kumlarla zenginleşti.
O que são aquelas coisas penduradas nas janelas?
Pencerenin önünde asılı duran şeyler ne öyle peki?
Aquele navio foi presente de George Bush pai, mas não interessa.
Bir de, masada duran o eski, tozlu gemiyi kaldırdım.
Mas, a que está diante de mim agora...
Ama şimdi önümde duran kadın...
Talvez do microscópio gigante a pairar sobre ti.
Belki de üzerinde duran dev mikroskop yüzündendir.
Até o chorão.
Sızlanıp duranı bile.