Translate.vc / Português → Turco / Dói
Dói tradutor Turco
7,108 parallel translation
Não posso, dói-me.
- Bunu yapamam! Çok acıyor. - Epidural için zaman yok Sheryll.
Dói?
Acıyor mu?
Ainda dói?
Hâlâ ağrıyor mu?
Dói tanto!
Çok acıtıyor!
Chiça! Isto dói!
Acıyor lan!
Se eu caísse e magoa-se o joelho, gostaria que esta mulher beijasse o meu dói-dói.
Düşüp dizimi incitsem bu kadının öpüp geçirmesini isterim.
Quase que dói só de olhar para ela.
Size bakmak neredeyse canımı yakıyor.
Dói saber que não podemos ficar juntos.
Birlikte olamayacağımızı bilmek üzüyor.
Sou forçado a perceber que a vida é uma porcaria, tudo dói, e nada é bom.
Hayatın berbat, her şeyin can yakıcı olduğunu ve hiçbir şeyin iyi olmadığını fark etmeye zorlandım.
Eu ria-me, mas, dói mesmo muito.
Gülerdim ama canım çok acıyor.
Fónix, dói-me o pé p'ra caraças!
Tanrım ayaklarım fena acıyor!
E além de me tratar do dói-dói na perna, o que fazes tu na vida?
Bacağımı iyileştirmek dışında ne iş yapıyorsun?
Dói tanto. O quê?
- Çok acıyor.
Dói.
Acıyor.
- Isto dói? - Sim.
- Acıttı mı?
Anthony, isto dói quando te toco?
Anthony, dokunduğumda acıdı mı?
Vim aqui porque me dói o estômago.
Buraya geldim çünkü karnım ağrıyor.
Isso dói-me muito!
Gerçekten acıdı!
Dói só de olhar para ti.
Sadece sana bakmam bile yetiyor.
- Dói-me o ombro.
Omzum acıyor.
Dói-me a cabeça. Dói-lhe a cabeça, é?
Başın ağrıdı demek?
Dói!
Acıtıyor!
Ai que dói.
Acıyor.
dói tanto.
Acıyor.
Ó, meu deus, dói.
Tanrım, canım acıyor.
Quando estou a vergar aquelas barras de aço ou tenho uma pilha de três acrobatas em cima da cabeça, dói como chumbo a ferver nos meus dedos e ombros.
Çelik çubukları bükerken veya akrobatlarla uğraşırken çok canım yanıyor.
Ela é tão burra, que até dói.
O kadar salak ki acıtıyor resmen.
Se o teu gancho dói assim tanto, imagina a dor do Lee quando o atropelaste.
Yumruğun bu kadar acıtıyorsa Lee'ye çarptığında acısını düşün.
Quase que não dói.
Acımıyor bile neredeyse.
- Dói-me a cabeça.
- Başıma ağrı girdi.
Dói-te a cabeça, Ken?
Başın mı ağrıdı Ken?
Dói-te a cabeça?
Başın mı ağrıdı?
A verdade dói, mas ele é inútil.
Silah kullanmasını bilmiyor. Gerçekler acıdır ama işe yaramaz biri.
Está a ver, é a beleza o que mais dói... não o feio.
İnsanı en çok acıtan güzellik. Çirkinlik değil.
A verdade dói!
Gerçek acıtır.
- Dói-me a cabeça quando mexo.
- Kıpırdayınca başım acıyor.
O lado esquerdo da minha cabeça dói tanto que arde.
Başımın sol tarafı çok ağrıyor, yanıyor.
Aposto que dói um pouco, não é?
Eminim biraz acıtmıştır.
- Tirá-las dói mais.
Sildirmek daha fazla acıtıyor.
Mesmo quando é difícil, mesmo quando dói, mesmo quando se tem um custo pessoal.
Zorlayınca da, acıtınca da konu kişisel şeylere gelirse bile...
O meu pescoço dói-me muito!
Boynum çok ağrıyor.
- Dói-me muito.
- Çok ağrıyor.
Isso dói?
Ağrıyor mu?
Dói-me a cabeça.
Başım ağrıyor.
Ou sorte, se considerarmos que ser esfaqueado dói menos que ter o nosso cérebro transformado em queijo suíço.
Ya da beyninin İsviçre peynirine dönüşmesinden çok bıçaklanmak daha az acı verici olduğu için şanslıdır.
Toca a levar com ela. Só dói da primeira vez. - Que temos aqui?
Bu ilk seferdi.
Antes de mais, morrer dói.
Öncelikle, ölmek canını yakıyor.
É que me dói muito ultimamente.
Sizi bununla meşgul ettiğim için üzgünüm. Son zamanlarda fazla ağrımaya başladı.
Isto dói?
Acıdı mı?
Dói-me muito.
Çok acıyor.
Dói!
Bu acıtıyor!