Translate.vc / Português → Turco / Ete
Ete tradutor Turco
341 parallel translation
Mr. Byam, olhe para esta carne.
Bay Byam, şu ete bakın efendim.
Mas não sabem como o Leste precisa de carne desde que a guerra acabou.
Savaş bittiği için Doğu'nun ete ne kadar ihtiyacı olduğunu bilmiyorsunuz.
E então... aquela carne que costumava adorar, raramente toca nela.
Ve ardından,... o çok sevdiğin ete artık dokunamıyorsan.
Aqueles que são sensíveis não devem olhar, quando o gancho prender na carne, pode sangrar!
Hassas ruhlular uzak dursunlar. Çengel ete girdiğinde kan akabilir.
Não precisamos de carne.
Ete ihtiyacımız yok.
Só estava a relembrar ao Dr. Meacham... que lhe prometi produzir alguns dos seus colegas em carne.
Dr. Meacham'ın meslektaşlarını ete kemiğe büründüreceğime söz verdiğimi hatırladım da.
" Seu cão está cansado de comer sempre o mesmo?
"Köpeğiniz her zamanki konserve ete ve kuru mamaya... " burun mu kıvırıyor?
Mãe, o que aconteceu com a carne seca?
Anne, ortada asılı ete ne oldu?
Precisas tanto de carne que a água te cresce na boca.
Ete o kadar çok ihtiyacın var ki ağzın sulanıyor.
Saída do sr. John Rhoades, formalmente um reflexo num espelho, um fragmento da consciência de alguém, um pensador de desejos, feito de vidro, mas agora feito de carne, e no seu caminho, para se juntar à companhia dos homens.
Bay John Rhoades'un çıkış öyküsü evvelce aynada bir yansımadan ibaretken bir başkasının vicdan kırıntısıyken camdan yapılma arzulu bir filozofken şimdi ete bürünüp kendi yoluyla erkeklerin dünyasına katılıyor.
Precisamos de carne e vegetais.
Ete ve sebzeye ihtiyacımız var.
É para enfiar na carne e levá-lo até a boca.
Küçük yeni bir icat. Sivri uçları var, ete batırıp ağıza götürmek için.
Certamente que eles precisavam da carne.
Ete ihtiyaçları vardı.
Espetarei a minha foice no seu peito como um gancho em carne podre.
Doğuştan beri yaptığı bir şey. Orağımı göğsüne saplayacağım. Ete kanca takar gibi.
Quando o meu gabinete foi informado pelo guarda da fuga de Simmons e Reeves. Entrámos imediatamente em acção.
... gardiyan Simmons ve Reeves'in kaçtığını ofisime haber verdiği zaman derhal harek ete geçtik.
Um pouco de carne e sangue, à deriva num universo sem fim.
Birazcık ete ve kana büründün ve sonsuz evrende gitmektesin.
"Ficará a olhar em volta, ignorando o pulso e a carne."
"Çevresine bakacak, önündeki ete ya da uzattığınız yumruğa aldırmayacaktır."
Ele começou a pular atrás da comida.
Ete doğru sıçramaya başladı.
Assim que o apanham, estoiram-no... em leite, chá, açúcar, uma lata de carne para o gato.
Paralarını alır almaz, tamamını süt, çay, şeker ve kedileri için konserve ete harcıyorlar.
Precisamos de comer.
Ete ihtiyacımız var.
Não deve prevalecer em sua mente que estes gigantes que mencionas jamais foram verdadeiros homens deste mundo de substancial carne e osso.
Katiyen, konuştuğunuz bu devlerin bu dünyanın gerçek ete kemiğe bürünmüş insanları olduğuna kanmayın.
Senhor... não sou digno de comer a Tua carne.
Tanrım verdiğin ete layık değilim, ben.
Vénus de Milo de carne e osso, se é que é de carne e não de Guinness e champanhe.
Milo Venüsü'nün ete bürünmüş hali. Siyah Kadife değilse.
Se o boi levantar a cauda e lhe enfiarem o aipo, ainda fica melhor.
Kereviz ete girdi mi tam süper oluyor!
Teria ficado aos pedaços.
Kusbasï ete dönerdim.
Dei uns murros no lombo de vaca e até gostei.
Ete vurdum ve bu hoşuma gitti.
Como desejo um pouco de carne humana!
Nasıl oluyolda hep kötü ete talim ediyolum!
Se precisam de carne, o caçador molha a seta num líquido tranquilizante.
Ailenin ete ihtiyacı olunca av cı okunu, uyuşturucu etkisi veren bir maddeye batırır.
Explica que a família precisa da carne.
Ailesinin ete ihtiyacı olduğunu açıklar.
- Colocou isso na vitela?
- Bunu ete mi koydun? - Ve de çorbaya.
Este local também demonstra um dos grandes perigos da arqueologia, não para a nossa vida, apesar de às vezes o haver.
Bu alan... arkeolojinin büyük tehlikelerinden birini gösteriyor, ete kemiğe değil ama arada sırada bu da olur...
Tu sabes o que custa ter um pedaço de carne daqueles, Hector?
Böyle bir ete sahip olmanın ne demek olduğu biliyor musun, Hector?
"O café Tigre é fixe. Os tigres preferem uma taça, a um bife."
"Kaplan marka kahve verir insana neşe Kaplanlar bile bir fincanını tercih eder ete."
Quem um dia teria predito que ete momento chegaria...
* Bu anın önemli olacağını kim tahmin edebilirdi ki
Tem aspecto de carne, sabe a carne.
Görünüşü benziyor, lezzeti ete benziyor.
Adoro carne leitosa.
Sütle beslenmiş ete tek kelimeyle tapıyorum!
Quem se mexer, morre!
Kim kımıldarsa, cansız ete dönüşür!
Vamos precisar de carne amanhã para o acampamento.
Yarın kamp için ete ihtiyacımız var.
Esta cidade que adora a boa carne.
Bu kent de kaliteli ete bayılıyor!
Eu não posso tocar na carne até estar pronta.
Çiğken ete katıyen dokunamam.
- Quero pedir doces como as outras crianças.
Diğer çocuklar gibi hokkabazlık yap ya da bir şey ikram ete gitmek istiyorum.
- Parece que gosta de carne de vaca.
- Ete karşı zaafı var gibi görünüyor.
Esta semana temos a nossa especial Saudação a Carnes de Almoço.
Bu hafta Öğle Yemeklerinde Ete Selam özel programımız var.
No frigorífico temos três cervejas, bicarbonato de sódio, uma carne misteriosa.
Dolapta üç bira var, ucuz marka kabartma tozu, belli değil ama ete benziyor.
Havia também um bocado de osso colado a parte do couro cabeludo.
Ayrıca kafa derisinden sarkan bir ete takılı büyük bir kafatası parçası vardı.
Mais difícil de explicar é sua peculiar obsessão por sangue e carne crua.
Açıklaması daha zor olan, kan ve çiğ ete olan tuhaf takıntısı.
Faz-me sentir estar dentro de um romance!
Domalmış göt zevk verir alev alev yanan ete. Bu sözler garipten de öte.
É deliciosa, encantadora e abdicaria de comer carne vermelha só para a ver de soutien.
Çok tatlısın. Büyüleyicisin. Sütyeninin içindeki kırmızı ete bir an bakmak için teslim olabilirim.
Precisamos de carne fresca.
Taze ete ihtiyacımız var.
Eté Andrés, nasci a 25 de Maio de 1903 em Marbovie.
Eté, André. 25 Mayıs 1903, Marbouie, Eure-et-Loir doğumluyum.
- Eu não quero.
Hokkabazlık yap ya da bir şey ikram ete gideceğiz.