English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Português → Turco / Facto

Facto tradutor Turco

21,391 parallel translation
Mas o facto é que não andaste em Harvard, e isto prova-o.
Ama gerçek şu ki, Harvard'a gitmedin. Bu belge de gitmediğini kanıtlıyor.
Isso seria verdade se não fosse o facto de eu ser co-consultor desde o primeiro dia. Co-consultor?
Dediğiniz doğru olabilirdi lâkin ilk günden beri bu duruşmanın yardımcı avukatıyım.
Então, quero que abdiquem dos direitos de anulação do julgamento que se baseiem no facto de ele se ter auto-representado.
Kendini temsil etmesine dayanarak bu haklarından feragat etmesini istiyorum.
- Sobre o facto de o Mike Ross se auto-representar de um momento para o outro.
- Mike Ross'un bir anda kendini temsil etmeye başlaması hakkında.
Não sei, talvez o facto do Mike estar a trabalhar na declaração final para evitar ir para a prisão e de tu não o estares a ajudar.
Ne bileyim, Mike'ın kendini hapisten kurtarmak için kapanışı için çalışması ve senin ona yardım etmiyor oluşunla ilgili.
É interessante, de facto, como os criminosos conseguem brincar com as nossas emoções.
Suçluların duygularımızla oynayabilmesi gerçekten ilginç bir durum.
E, quer ele diga quer não, ele está a apostar no facto de pensarem que é um crime sem vítimas, mas, se o absolverem, estão a dar permissão a todos para dizer...
İtiraf etse de etmese de bunu kurbanı olmayan bir suç olarak düşünmeniz için uğraşıyor. Eğer onu beraat ettirirseniz herkese şöyle deme hakkını vereceksiniz :
Estou a objectar o facto deste senhor não ser advogado.
- Bu adamın avukat olmasına itiraz ediyorum.
Meritíssimo, a única razão para estar a representar o Sr. Diaz é o facto de o seu advogado apontado pelo tribunal não ter aparecido. E, depois, aquele homem tentou enganá-lo para assinar um acordo em que assume a culpa.
Sayın Hakim, Bay Diaz'ı temsil etmekteki tek amacım mahkemenin atadığı avukatın ortalarda olmaması ve bu adam onu ipe sapa gelmez bir anlaşmayla zorladığı içindir.
Disse que estava apenas a conduzir a carrinha e eu acredito. E já temos os dois indivíduos que cometeram, de facto, o delito.
Sadece kamyonu kullandığınızı söylediniz ve size inanıyorum ve gerçekten suç işlemiş iki kişi de elimizde.
A Rachel não consegue ultrapassar o facto de não ter esperado que o veredicto chegasse.
Rachel kararı bekleseydim ne olurdu diye düşünmekten duramıyor.
Não consegues aceitar o facto de...
- Gerçeği göz ardı ediyorsun.
E isso é um facto.
Ve bu bir gerçek.
Omiti o facto de que o lavador de dinheiro que ele andava a anunciar para os Vehm matar era a ele próprio.
Ayrıca eklemeyi unuttum Vehm'i temizlik aracı olarak kullanıyormuş.
- De facto.
- Gerçeği hem de.
O que, só por si, já pode ser preocupante, mas, aliado ao facto de estar previsto que a Força Aérea transporte uma arma dessas pela autoestrada de Nova Jérsia, receio que os teus planos de casamento tenham de esperar, Lizzy.
Bu yeterince sıkıntılı değilmiş gibi bir de Hava Kuvvetleri'nin böyle bir silahı New Jersey Turnpike'a taşıma planı olduğu düşünülürse, korkarım ki düğün planların beklemek zorunda Lizzy.
Então e o facto de ser demasiado chegado, sensível e afobado para ter a mínima hipótese de fazer um bom trabalho no caso do casamento da agente Keen?
Peki olayın çok taze ve senin ise duygusal olmana rağmen bütün ülkeyi dolaşıp Ajan Keen'in düğününe saldıranları bulmana ne demeli?
Acha que, pelo facto de a Masha ter morrido, agora pode compreender-me?
Masha öldü diye beni anlayabileceğini mi sanıyorsun?
Só estou a ignorar esse facto pois quero a cabeça do Alexander Kirk.
Bu şekilde görünmüyor olmamın sebebi Alexander Kirk'ün kellesini istemem.
Queres falar sobre o facto de eu ser homossexual?
Eşcinselliğimle ilgili konuşmak istiyor musun?
Senhoras e senhores, há inúmeros prazeres que vem com o facto de pertencer ao Conselho de Administração da "Leyland".
Bayanlar ve baylar, Leyland yönetim kurulunun başkanlığına gelmiş çok sayıda onurlu insan bulunmakta,.
É um facto da vida que acontecimentos infelizes ocorrem.
Talihsiz olayların olması hayatın bir gerçeği.
Dois : é um boato ou um facto?
Bu bir söylenti mi, yoksa gerçek mi?
Não sabia se poderia voltar a ter uma ligação dessas, e sempre foi uma das minhas forças como professora, o facto de me afeiçoar aos miúdos, e que os adoro, genuinamente.
Bir daha bir öğrenciyi sevebileceğimi bilmiyordum. bir daha aynı şekilde bağlanabileceğimi bilmiyordum, ve her zaman, bir öğretmen olarak benim bir gücüm oldu, gerçek şu ki ben çocuklara sıkı bağlıyım ve gerçekten onları seviyorum.
Acredito que o meu discernimento tenha sido influenciado pelo facto de eu não conseguir ver para além de um insulto racial dirigido pelo Mateo aos miúdos negros.
Mateo'nun siyahlara karşı yönettiği ırkçı hakaretleri görmezden gelemediğim için yargılamamın etkilendiğini sanıyorum.
Foi o facto dele ser branco?
Beyaz olması mı?
O facto de eu ter sido afastado... Isso fazia parte dos seus objectivos?
Beni kenara itmek... gündeminin bir parçası mıydı?
Sim, estivemos juntos algumas vezes, mas o facto de ter mentido não significa...
Evet, bir kaç kere birlikte olduk. Ama yalan söylemiş olmam şey anlamına...
Seja como for, o facto de ter atacado Mr. Clift vai conseguir-nos o mandado que nos permite ver o interior da sua casa.
Bak, her halükarda Bay Clift'e saldırman evinde aramak için gerekli izni almamızı kolaylaştıracak.
Talvez seja pelo facto de vos estar a dizer para se matarem repetidamente.
Belki de sürekli kendinizi öldürmeyi tavsiye ettiğim içindir.
Só o facto de acharem graça.
Bunu komik bulmanız bile yeterli.
As bicicletas, a erva, o facto de ser maioritariamente irlandês e andarmos a atirar caramelos às pessoas.
Bisikletleri, ot içtiğimi, İrlandalı olduğumu ve millete şeker fırlattığımızı görünce yani.
Pode ter a ver com o facto de ter sido atropelado.
Araba çarpması ile alakalı olabilir.
Deu uma conferência TED. Facto curioso...
Bir konuşması var ki bazı ilginç bilgiler içeriyor.
E o facto de não teres engravidado a Sadie não significa que não pulavas a cerca.
Ve Sadie'yi hamile bırakmamış olman ceviz kırmadığın anlamına gelmez.
De facto.
- Öyle.
De facto.
Öyle.
De facto.
- Kesinlikle.
Quem diria que a arqueologia acarretava tantos riscos? De facto.
- Arkeolojinin böyle riskleri olduğunu kim bilirdi?
De facto, agora que penso nisso, não havia nenhum selo naquela parte da porta.
Aslında şimdi düşünüyorum da kapının o kısmında hiç mühür yoktu.
Sim, de facto.
- Evet, öyle.
Sim, estão óptimos com a excepção do facto de estarem a ser acusados pelo Ministério Público.
Evet federal mahkemede olmaları dışında çok iyiler. Adele.
E esta foi a tua oportunidade de me provares que estavas a compreender este facto, e falhaste.
Bu esaslı gerçeğin çöktüğünü kanıtlamak için eline şans geçmişti şu an ama çuvalladın.
Além do facto de ainda estarmos vivos.
Hâlâ hayatta olma başarımızın yanında tabii.
Se conseguires viver com o facto de que todas te irão culpar quando tiverem uma noite miserável, podes manter O Feiticeiro.
Eğer herkes bugün dudak büktüğünde suçu üzerine alacaksan... - The Wiz'i oynatabilirsin.
De facto, não faz ideia deste curioso ciclo de redistribuição que está a acontecer nas costas dele.
Aslında, arkasından dönen bu şüpheli dağıtım döngüsünden haberi bile yok.
De facto, da próxima vez que me quiseres dizer algo, podes escrever-me uma carta e depois enfiá-la entre as tuas firmes nádegas.
Aslında, bir dahaki sefere bana bir şey söylemek istiyorsan mektup yazabilir ve daracık kukuşuna sokabilirsin.
De facto, este encontro nunca aconteceu, está bem?
Hatta bu buluşma hiç olmadı, tamam mı?
- Sabes, de facto...
İşin aslını biliyor musun...
Estão a querer culpar alguém, para... desviar a atenção do facto...
Evet, bu bir geçiş değil.
Mas odeio o facto de, a partir de amanhã, não poder comê-lo.
Yarından itibaren bunu bulamayacağım gerçeğinden nefret ediyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]