Translate.vc / Português → Turco / Fresca
Fresca tradutor Turco
1,785 parallel translation
Em um apartamento novo, que cheirava a tinta fresca. Em uma nova parte da cidade sem identidade, hipotecado até o fim, e com um carro velho e batido no estacionamento em baixo.
Şehirin bilinmeyen bir bölümünde tamamı ipotekli, yeni boyanmış bir apartman dairesi, ve alt kattaki otoparkta hurdası çıkmış eski bir araba.
Jani, o terceiro será permanente, para me servir sumo de fruta fresca.
Jani, Ve diğeri de kapımda taze meyve suyumla hazır bekleyecek.
.. o segundo criado estará diante de mim para me servir um sumo de fruta fresca..'
'diğer hizmetli kapımda taze meyve suyuyla bekleyecek.'
Para ser ocupado por uma geração fresca de Jihadistas.
Cihat yanlıları yeni bir işgale başlayacak.
Sabes, devias vir à loja um dia destes e prová-la fresca.
Aslında bir ara dükkanıma uğrayıp, bir de tazeyken tatmalısın.
Está fresca na minha memória, obrigado.
Beynime kazındı, teşekkürler..
Nada de fruta fresca.
Taze meyve yok.
Parece que esta é fresca, Runkle.
Kendine saldırgan bir parça bulmuşsun, Runkle.
Parece-me que alguém encontrou carnes fresca no mercado.
Görünüşe göre birileri markette taze et bulmuş.
A carne não era fresca.
Et taze değildi.
Já agora, tens alguma coisa fresca por aí?
- Çek git başımdan. Aslında, etrafta hiç çıtır var mı?
Brisa fresca, fogo acolhedor...
Soğuk rüzgar sıcak ateş.
- Se vais comer alguma coisa, que seja fresca.
- Yiyeceğini taze tutmalısın.
Fico para os receber com uma bebida fresca?
Yoksa odadan çıktıklarında onları serin içeceklerle mi karşılayayım?
É muito fresca.
Taptaze biri.
Que algumas milhares de mortes teriam diminuído a demanda por água fresca, e ninguém sentiria a falta deles.
birkaç bin kişi ölürse.... kaynak suyuna olan talep azalacaktır.
Uma cara fresca!
Yeni bir yüz!
É apenas uma cave, mas é fresca e escura, vai parecer-lhe uma gruta.
Burası sadece bir bodrum ama soğuk ve karanlık. Kendini mağarada gibi hissedeceksin.
A fractura na clavícula direita ainda está fresca.
Sağ köprücük kemiğindeki çatlak, taze.
Ele cheira exatamente como uma brisa fresca após uma tempestade de verão.
Yaz fırtınasından hemen sonra esen ferahlatıcı bir rüzgar gibi kokuyordu.
Logo, o lembrete da brisa fresca após uma tempestade de verão.
Esen ferahlatıcı rüzgar hatırlatması bu yüzdendi.
Ele cheirava como brisa fresca após uma tempestade de verão, e você pode praticamente ver as luzes de Havana da varanda do chalé.
Yaz fırtınasından sonra esen ferahlatıcı bir rüzgar gibi kokuyordu ve sen bu kulübenin verandasından, Havana'nın ışıklarını görebilirsin.
Se este tipo sente mais uma brisa fresca, o seu sangue vai transbordar e escorrer.
Bu adam bir daha üşürse kanı akmayı bırakacak.
Isso explicaria a lama fresca e as folhas.
Cesedin üzerinde olan çamur miktarını açıklar.
É como o José mas mais fresca.
Aynı Jose gibi, sadece... tazesi.
Então porque tem uma tigela de água fresca para ele no barracão?
O zaman kulübede neden temiz su kabı var?
Por cima de mim, esta neve fresca deste inverno, e aqui, abaixo desta linha castanha, esta neve derretida do Verão anterior.
Şu üzerimdeki bu kıştan kalma tâze kar. Buradaki kahverengi hat ise, geçen yaz gerçekleşen erimenin izi.
Ficou assim, porque o lago é incrivelmente fundo e recebe apenas pequenas quantidades de água fresca.
Bunun nedeniyse gölün çok derin olmasından kaynaklanıyor. Sadece çok küçük miktarda su dışarıdan göle akıyor.
Carne fresca... tão delicada agora,
Taze et... Şimdi öylesine hassas,
Venham, seus mortos de fome enrugados! Carne fresca!
Mango kaselerinde kızarmış taze et isteyen var mı!
- Sim, arranjámos carne fresca para ti.
Evet, sana taze et bulduk, bebek.
Que mal tem um homem querer um pouco de carne fresca?
Biraz taze et isteyen bir adamla alıp veremediğiniz ne olabilir ki?
É o grande ciclo interminável da luz solar e da água fresca que traz a vida para todos os cantos da Terra.
It's the great unending cycle of sunlight and fresh water that brings life to every corner of the Earth.
E é carne fresca
Etleri oldukça taze
Isto é fruta fresca?
Taze meyve mi o?
É fresca?
Taze mi?
Fruta boa, fresca...
Ama yine de güzel, taze üzümler.
Patron, fresca, dupla. Já volto.
Hemen geliyor.
Significa uma coisa nova, fresca.
Yeni, ve havalı şey demek.
Há cerveja fresca no frigorifico, e lençóis lavados na cama. Tenham uma boa aula. - Está bem.
Dolapta soğuk bira var ve yatağa temiz çarşaf serildi.
Sim, encontramos, e está fresca.
Evet bulduk. Bu nasıl?
Se disseres aos teus pais para comprarem carne fresca em vez de congelada, ajudas a poupar energia e animais.
Ailenize donmuş yiyecek yerine tazesini almasını söylerseniz,... hem enerji hem de hayvanları kurtarırsınız.
- Mantiveste a embalagem fresca?
- Ama taneleri var, di mi?
- Para a fresca, fresca chuva
İki etti.
Querem uma bebida fresca?
Soğuk içecek ister misiniz?
Mais fresca, suponho.
Çok daha iyi, diye umuyorum.
Fruta fresca do mercado.
Marketten taze meyve almıştım.
É tinta fresca!
Onları bulacağız.
Sim, e não pude deixar de reparar que as paredes deste quarto cheiram a tinta fresca e há um comboio de brincar.
Ve kendimi tutamadım çünkü bu oda duvarları yeni boyanmış gibi kokuyor ve bir oyuncak tren var.
Tens tomates mas cérebro não. Bem, carne fresca.
Kim bu?
Parece bem fresca hoje de manhã.
Bu sabah çok güzel görünüyorsunuz.