English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Português → Turco / Güney

Güney tradutor Turco

8,158 parallel translation
KRABI, SUL DA TAILÂNDIA.
Krabi, Güney Tayland
Os arqueólogos no Sul de França encontraram provas de cascas de nozes queimadas, que remonta ao período Neolítico.
Güney Fransa'da Arkeologlar kavrulmuş ceviz kabuklarının kanıt bulundu geri Neolitik döneme tarihlenen.
Quando voltarmos, Keith Bradshaw tem uma reportagem especial sobre os restaurantes do sul da Califórnia, que não estão adequados quanto ao serviço sanitário.
Ve döndüğümüzde Keith Bradshaw'ın hangi Güney Kaliforniya restoranlarında en az hijyenik yemek servis ediliyor konulu özel haberine bakacağız.
Pensei que seria bom saberes que a Universidade de Southern Maine também tem bons laboratórios de pesquisa, não como os da UCLA, mas bons e porreiros para o Ralph.
Evet, ayrıca şunu bilmenin de işine yarayabileceğini düşündüm Güney Maine Üniversitesi'nin çok sağlam araştırma merkezleri var bir UCLA değil ama sağlam... yani Ralph için iyi olabilir.
A ir para o sul, prosseguindo a pé.
Yayan olarak güney yönüne gidiyoruz.
O navio-hospital "USNS Solace", saiu da Estação Naval de Norfolk há duas semanas, em direcção a Sul-Sudeste.
Hastane gemisi USNS Solace 2 hafta önce güney-güneybatı yönüne giderek Norfolk üssünden ayrılmış.
América do Sul, Europa.
Güney Amerika, Avrupa...
Os registos do Capitão do Porto dizem que foram para Sul-Sudeste.
Liman kayıtlarına göre güney-güneybatı yönüne gitmişler.
Ele é um pirata, nascido a bordo de um navio de ópio Britânico que recrutava soldados no mar do Sul da China.
Adam korsan. Askeri hizmette kullanmak için Güney Çin Denizindeki İngiliz afyon gemisine el koymuş.
Saída Sul, na BQE.
BQE'nin güney tarafı.
Tu queres o South Boston.
Sense Güney Boston bataklığına saplanmak istiyorsun.
É uma curta-metragem para a Universidade da Califórnia.
Güney Kaliforniya Üniversitesi'nin bir kısa filmi.
Norte ou Sul, rico ou pobre, um facto mantém-se : o facto de sermos Chineses.
Kuzey, Güney, zengin, fakir, bir gerçek baki biz Çinliyiz.
Os Hatchites estão em Red Valley, a Sudeste do Camp Douglas.
Hatchites grubu Douglas kalesinin güney doğusunda, Kırmızı Vadide.
Tal como diz a lei federal, nós podemos comprar o terreno e ter os direitos dos minerais por 30 quilómetros de qualquer lado da rota no Sul,
Federal kanunlara göre güney yolunun her iki tarafındaki 32 kilometre boyunca toprak ve mineral hakları bizde olacak.
Bem, a Central Pacific está preparada para parar a rota do Sul, como foi proposto pela Union Pacific.
- Central Pacific olarak... -... Union Pacific'in önerdiği güney yolunu kabul ediyoruz.
Está fora da rota do Sul.
Güney yolunun.
30 milhões de mortos no Sul da China.
Güney Çin'de 30 milyon ölü.
O aluno que seguiram encontrou-se com o Eugene Venter dos Serviços Secretos Sul-africanos.
Takip ettiğin o öğrenci Güney Afrika İstihbaratı'ndan Eugene Venter'le görüştü.
É culpado de crimes contra o povo sul africano.
Güney Afrika halkına işlediğin suçlardan ötürü suçlusun.
Você é que é um criminoso, é o inimigo da África do Sul, do que foi construído com suor e sangue africânder.
Asıl suçlu sensin. Afrikalıların terleri ve kanlarıyla inşa edilen Güney Afrika'nın asıl suçlusu sensin!
A universidade investiu muito dinheiro em empresas que fazem negócios na África do Sul.
GW, Güney Afrika'da iş yapan birçok şirkete bel bağlıyor.
Ele disse que seria uma grande vitória para a África do Sul e um grande revés para os inimigos dela. E concordou em fazê-lo?
Güney Afrika için büyük bir zafer düşmanları için de büyük bir gerileme olacak dedi.
Em 2004, o Miscavige enviou os altos oficiais da Sea Org para a Base Gold da Cientologia no sul da Califórnia.
2004'te, Miscavige, Sea Org'un üst düzey subaylarının Scientology'nin Güney Kaliforniya'daki Altın Üssü'ne gitmelerini emretti.
- Carolina do Sul.
Güney Carolina.
- Isso é Dakota do Sul.
O, Güney Dakota'nın. Alo?
A Paige empenha-se de coração em cada ação política em que nos envolvemos nesta igreja, quer seja escrever cartas à Casa Branca para exigir que o Presidente Reagan deixe de apoiar a segregação racial desumana na África do Sul, ou manifestar-se contra a loucura e o desperdício da corrida às armas nucleares. A Paige está sempre na linha da frente, a desafiar, a questionar, a gritar.
Paige, bu kilisede giriştiğimiz bütün siyasi eylemlere tüm kalbiyle katılıyor ister Başkan Reagan Güney Afrika'daki insanlık dışı ırk ayrımcılığına desteğini çeksin diye Beyaz Saray'a yazdığımız mektuplar olsun isterse de nükleer silah yarışındaki çılgınlık ve israf için yaptığımız greve gözcülük yapmak olsun Paige daima ön saflarda oluyor karşı çıkıyor, sorguluyor, bağırıyordu.
Talvez a CIA o ameace com os sul africanos.
Belki CIA, Güney Afrikalılar tehlike oluşturabilir demiştir.
O aluno que seguiram encontrou-se com o Eugene Venter dos Serviços Secretos Sul africanos.
Takip ettiğin o öğrenci Güney Afrika İstihbaratı'ndan Eugene Veter'le görüştü.
Acho que o Sr. Reagan fez amigos muito maus na África do Sul.
Bence Bay Reagan, Güney Afrika'da bayağı kötü dostlar edinmiş.
Soubemos que os Volm enviaram humanos - para a América do Sul.
Duyduğumuza Volm insanları Güney Amerika'ya taşıyor.
Só cresce num pomar a sul do território.
Yalnızca güney bölgesindeki bir tek meyve bahçesinde yetişir.
Recebemos uma chamada de uma funcionária do cartório municipal de Austin.
Güney Austin evlendirme dairesinden bir memur arama emri için ofisi aradı.
Na zona sul do estado.
Eyaletin güney kısmı oluyor.
Nos dois lados, o lado norte e sul do desvio.
Yan yolun hem kuzey, hem güney taraflarına birer tane.
Vamos ficar com o Oklahoma, Arkansas, Nebraska, Kansas, o Wyoming, Dakota do Norte, Dakota do Sul e o Louisiana.
Oklahoma'yı, Arkansas'ı, Nebraska'yı, Kansas'ı, Wyoming'i, Kuzey Dakota'yı, Güney Dakota'yı ve Louisiana'yı alacağız.
Há um corredor por baixo da parede sul.
Güney kapısının altında bir servis koridoru var.
Ele quer levar isto para todo o Sul da Ásia, para o Médio Oriente... Ou pior ainda, para todo o mundo.
Bu şeyi Güney Asya'ya, Orta Doğu'ya daha da kötüsü tüm dünyaya taşımaya çalışıyor.
Vai ter comido à entrada Sul.
Benle güney kapısında buluş.
Trouxemos o que faltava da milícia da Carolina do Sul.
Güney Carolina'daki bir milisten kalanları aldık.
O estudante que seguiste encontrou-se com o Eugene Veter da Inteligência sul-africana.
Takip ettiğin o öğrenci Güney Afrika İstihbaratı'ndan Eugene Venter'le görüştü.
Ele é número 3 na lista de mais procurados da África do Sul.
Güney Afrika'nın en çok arananları listesinde üçüncü sırada.
Gabriel disse que estes tipos voltam para a África do Sul e fazem o que dizem que vão fazer.
Gabriel, bu heriflerin Güney Afrika'ya dönüp, dediklerini yapacaklarını söyledi.
Eles se calhar recrutaram o Todd na África do Sul, quando podiam tirar vantagem dele ser jovem e ingénuo.
Todd'u muhtemelen Güney Afrika'dayken almışlar. Gençliğini ve saflığını kullanabilecekleri zaman.
Eu fotografei-o a encontrar-se com um Agente da Inteligência sul-africana,
Güney Afrika İstihbaratı'ndan bir casusla görüşürken resmini çektim adı Eugene Venter.
Fala-se de uma doença que se espalha pelas regiões do sul.
Güney yörelerine doğru yayılan bir hastalığın dedikoduları var.
E como é que conquistamos o norte do Egipto sem derramar sangue?
Peki Güney Mısırı kan dökmeden nasıl alacağız?
Teria tido armas, ido para o Sul e ter-lhes-ia retribuído a violência, caçadeira por caçadeira. Mas o meu marido disse-me que não percebo nada de armas, recusou-se a ensinar-me. E eu só tinha a música, por isso, obedeci-lhe.
Bir sürü silah alır, Güney'e giderdim ve şiddete şiddetle, silaha silahla karşılık verirdim ama kocam silahlar hakkında bir şey bilmiyorsun dedi ve öğretmeyi reddetti elimdeki tek şey müzikti, o yüzden onu dinledim.
Vão pelo flanco sul.
Siz güney tarafı alın.
O quadrante sul parece limpo.
Güney taraf temiz.
Foram encontrados congelados em South Erie, na semana passada.
Geçen hafta, Güney Erie'de donmuş halde bulundular.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]