Translate.vc / Português → Turco / Had
Had tradutor Turco
828 parallel translation
A personalidade individual, que mal tivera tempo de se tornar consciente de si... dissolveu-se nas massas, e as próprias massas se dissolveram no impulso revolucionário.
The individual personality, having hardly had time to become conscious of itself... dissolved in the mass, and the mass itself became dissolved in the revolutionary élan.
Estamos no escuro sobre o que seria de Sebastião se esta jovem não tivesse aparecido no quadro.
Ignorant of what had become of Sebastiao He had not appeared this girl in your life.
Algumas das cobaias sobrevivem, castrados.
Bu deneklerin bazıları hayatta kaldı, ve hadım edildiler.
E a única coisa que tínhamos onde dormir... era uma pele de búfalo.
" And the only thing we had sleep was a buffalo skin.
Estão de ponta contigo só porque não podem sair por tua culpa.
135. Look, they're only needlin'you because you had'em confined to the post.
Anda, Rocky. Estamos a ganhar. Vamos.
Had, Rocky. biz kazanıyoruz!
Protegida por um exército de eunucos, ela reúne e consulta os ministros, mandarins e generais.
Hadım edilmiş bir ordu tarafından korunurken, bakanlar ve generallerle ülkeyi elinde tutuyor.
Camareiro-mor e eunuco-chefe do rei Ptolomeu.
Kral Ptolemy'nin Başmabeyincisi ve baş hadımı.
Disseste que tinhas uma ou duas coisas para me dizer
Said you had a thing or two to tell me
Clang mandou trazer todo o templo, do Oriente para aqui. Só para o seu sacrifício.
Clang had the whole temple transported here for your sacrifice.
- Eu tive... - Eu terei...
- l have had.
Temos dois batalhões da 3.ª Companhia da Divisão de Culinária, desembarcados especialmente para emboscar os seus amigos.
We've had two battalions flown in specially to ambush your friends. They're quite merciless.
Ou talvez ache que eu devia ter deixado aqueles sacanas castrarem-me?
Yoksa o piçlerin beni hadım etmelerine izin mi verseydim?
Para começar, castração.
Başlangıç olarak hadım edilme.
E só teve tempo para fazer isso... quando alguém o matou.
And he had just the time to do it daha yaşayacak çok zamanı vardı.
Você está passando do limite.
Şımarıklığın had safhaya vardı.
Uma loja destruída, três cabeças a rolar que nem melões, um homem ferido, e um castrado.
Bir dükkan mahvoldu. Üç kafa karpuz gibi yarıldı. Bir kişi yaralandı, biri hadım edildi.
A punição por violação, será a castração pública.
Tecavüzün cezası... halka açık bir biçimde hadım edilmek olacaktır.
E você, será castrado antes de lhe cortar os pés.
Ve seni de ayakların yerden kesilmeden hadım ederim.
Direitos da mulher não significam automaticamente castração.
Kadın hakları, doğrudan erkekleri hadım etmek anlamına gelmez.
- Mas castração.
- Ama hadım etmek...
- Castração, apendicite.
- Hadım etmek, apandisit.
Porque raio não me castrou e pronto? !
Neden beni hadım etmedin ki!
Chega-te para cá e levas uma nos tomates. Se é que tens tomates meu capado da gaita!
Gelip yarblelerinizi patlatın eğer yarbleleriniz varsa jelatinlenmiş hadımlar.
Eu pensei : bem, castrando-me é o primeiro passo para o atingir.
Ve ben de : "Bu dediğinin olması için ilk adım beni hadım etmek olacaktır." dedim.
Te teria aberto a cabeça, te romper um braço, te castrar...
Kafanı yarıp, içini açacak, kolunu kıracak, seni hadım edecek...
"You had have been, I had have been..."
"Yapmalıydın, Yapmalıydım..."
Os nazis tinham o apoio massivo dos desempregados, mas menos dos trabalhadores organizados.
Naziler'e destek işsiz kesimler arasında had safhadaydı. Sendikalı çalışanlar arasında ise bu oran oldukça düşüyordu.
Depois chegou, deixando o entusiasmo transbordar.
Derken geldi ve coşku had safhaya ulaştı.
O Japão não tinha recursos minerais, o desemprego era alto, e as más colheitas trouxeram a fome às zonas rurais.
Japonya her türlü yeraltı kaynağından yoksundu. İşssizlik had safhadaydı. Toprakların verimsizliği, kırsal bölgelerde büyük kıtlıklara yol açıyordu.
Durante muito tempo, houve muito desemprego.
Uzunca bir süredir, işsizlik had safhadaydı.
Saí daquele encontro numa grande tensão.
Toplantı bittiğinde, üstümdeki stres de had safhadaydı.
Fodem a cabeça a um gajo.
Bu politikacılar, adamı hadım ederler.
Havia muita pobreza na Holanda, não tínhamos edifícios, três quartos da população não tinham emprego e tinham roupas pobres, portanto a situação na Holanda não era muito boa.
Yoksulluk had safhadaydı. Barınacak yer yoktu. Halkın dörtte üçü işsizdi.
Para além disso, a cooperação entre a Marinha e a Força Aérea no terreno também era bastante má devido a quezílias ridículas entre oficiais de alta patente no Governo.
Dahası, bölgedeki deniz ve hava kuvvetlerinin deniz üzerindeki koordinasyon eksikliği had safhadaydı. Bu durum esas olarak, Whitehall'da bulunan subaylar arasındaki sürtüşmeden kaynaklanıyordu [15].
- Castração!
- Hadım için. - Hayır!
Castrar? Por quê?
Hadım mı, neden?
We Mai have had our ups and downs
* Oldu hepimizin inişli, çıkışlı zamanları *
He had seven sisters to raise him
* Yedi ablası büyütmüş onu *
His daddy drank whiskey and had a Sharp eye
* Babası viski içermiş ve açıkgözlüymüş *
Há demasiada guia em Roma, especialmente nos festivais.
Roma'da oburluk had safhada, özellikle festival zamanları.
Deitai-o na mesa. Com cuidado! Ou por todos os deuses, transformar-vos-ei em eunucos.
Masanın üzerine koyun, dikkatli olun, yoksa sizi hadım ettiririm.
Entram no seminário franganitos e saem galos capões!
Papaz okuluna horoz gibi girdin hadım horoz gibi çıktın. Carline, onlara kurnaz olduğumuzu söyle.
Canalhas castradores.
Hadım eden kasaplar.
- Porque bebi pela cidade toda!
Ben de bu yüzden kent nüfusuna dört hadım edilmiş adam daha ekledim.
aprovação, consagração e castração.
Takdir etme, yüceltme ve hadım etme.
Não foram feitas para te matar, só para te castrar.
Seni öldürmek için tasarlanmadılar, sadece hadım ederler.
Para me castrar? !
Hadım etmek mi?
Depois há a... castração... reconstrução plástica no formato... de uma vagina artificial.
Sonra, mm, hadım etme. Yapay vajinanın plastik oluşumu ve biçimlendirilmesi.
Guardas, castrai-o.
Gardiyanlar, hadım edin onu!
Eunuco.
Hadım.