Translate.vc / Português → Turco / Juntos
Juntos tradutor Turco
45,312 parallel translation
Ou seja, a única vez que eu e tu passamos tempo juntos é por causa do Jeff?
Yani vakit geçirebildiğimiz nadir zamanları Jeff'e mi borçluyuz?
Era o que eu queria, nós ficarmos juntos.
İstediğim buydu, bizim birlikte olmamız.
Tínhamos um acordo : faríamos isto juntos.
Bu işi birlikte yapmakta anlaşmıştık.
E se saíssemos por estas portas agora e passássemos algum tempo juntos?
Şu kapıdan çıkıp biraz takılalım mı?
A não ser que o derrotemos hoje, juntos.
Hep birlikte onu bugün yenmezsek tabii ki.
enquanto descobres uma forma de aceitar este resultado, para que possamos sair daqui juntos.
Eğer buradan kararımı kabulleneceğini bilerek ayrılabileceğimize emin olsaydım.
Se atacarmos primeiro, juntos, podemos vencê-los.
Birlik olup önce biz saldırırsak onları yenebiliriz.
Fiquem juntos!
Birbirinizden ayrılmayın!
Caso se juntem a nós e os derrotarmos juntos... Podem ficar com muito do que é deles.
Bize katılırsanız ve onları birlikte yenersek ellerindeki şeylerden istediğiniz kadar alırsınız.
Vamos ficar juntos, e é isso.
Birbirimizden ayrılmayacağız, o kadar.
Ou iria querer. Mas os dois, tu e eu, a reorganizar tudo juntos...
Ama ikimizin, senin ve benim bir şeyleri birlikte tekrar düzene sokması...
Estive à espera para te mostrar este. É chili e macarrão com queijo... Juntos.
Biber ve fırında makarna bir arada.
Podemos fazer isto juntos.
Geri kalanını da siz halledersiniz, bu işte birlikteyiz.
Lutamos juntos.
Size silahları getireceğiz ve birlikte savaşacağız.
Se atacarmos primeiro, juntos, podemos derrotá-los.
Birlik olup önce biz saldırırsak onları yenebiliriz.
Eles... Eles queriam ver se podíamos começar a trabalhar juntos com as coisas.
Onlar bazı konularda birlikte hareket eder miyiz diye sormaya gelmişler.
Todos juntos, a seguir as regras, a trabalhar do mesmo lado.
Hep birlikte, kurallara uyarak aynı cephede çalışarak.
Preciso ser mais aberto à ideia de trabalharmos juntos.
Birlikte çalışma konusunda daha açık olmalıyım.
Se lutarmos juntos, podemos vencê-los.
Onlara karşı birlikte savaşırsak onları yenebiliriz.
A diferença aqui é que tu e eu viajámos juntos por muito tempo, e provaste ser honesta, corajosa, e completamente ciente de ti.
Buradaki fark, senin ve benim uzun zamandır yol arkadaşı olmamız ve senin kendini dürüst, cesur ve kendini bilen biri olarak kanıtlamış olman.
Conseguimos as tuas armas, lutamos juntos.
Size silahları getireceğiz ve birlikte savaşacağız.
Juntos, podemos detê-lo.
Birlikte hareket edersek onu durdurabiliriz.
Nós vamos sair juntos por aquela porta.
O kapıdan birlikte çıkacağız.
Todos a cantar juntos.
Birlikte söylüyorlar.
E para o fazermos juntos.
Bunu da beraber yapmak istiyoruz.
Eu sei que tu e a minha mãe não se dão muito bem ou não querem ser amigos, mas a ideia de estarmos todos juntos como acontecia dantes
Annemle iyi geçinemediğinizi ve canı gönülden razı olmadığını biliyorum. Ama eskiden olduğu gibi ara sıra bir araya gelme fikri güzel sayılır.
E podemos fazer com que pare, juntos, mas tu, de repente...
Buna birlikte son verebiliriz. Ama senin böyle bir anda...
Se a história do pirata Jack Rackham for para acabar com ele ao lado do Blackbeard, como iguais, a derrotar juntos o governador que enforcou Charles Vane e, assim, restaurar o domínio pirata em Nassau... Posso viver com esse final.
Korsan Jack Rackham'ın hikayesi Charles Vane'i asan valinin işini Karasakal ile beraber bitirip Nassau'ya korsanlığı geri getiren adam olarak yazılacaksa eğer böyle bir son beni mutlu ederdi.
Dos dias em que trabalhávamos num núcleo, só nós os dois, sem termos que dizer mais de dez palavras juntos todo o dia.
Bir çekirdek üzerinde yalnızca ikimizin çalıştığı günlerde gün boyu birbirimize on kelime bile etmemize gerek olmazdı.
Eu e esta armadura passamos por muita merda juntos. Temos uma história.
Ben ve bu zırh birlikte çok şey atlattık, bir geçmişimiz var.
Então precisamos de nos manter juntos.
- O zaman ayrılmamalıyız.
A pensar quantas vezes nós saímos todos juntos e apenas falámos, sabem,
Düşündüm de hepimiz ne sıkla bir araya gelip konuşuyoruz? İş olmadan.
Um dos primeiros conceitos que aprendi no Islão é a fraternidade, que cada mulher muçulmana é minha irmã, cada homem, meu irmão, e que juntos, somos um grande corpo que devem proteger-se uns aos outros.
İslam'da ilk öğrendiğim şeylerden biri de kardeşlik. Her müslüman kadın benim kardeşim. Her erkek, kardeşim..... ve birlikte birbirini koruması gereken bir bütünüz.
Juntos. Algo entre os nossos dois Países que teve um sucesso além dos nossos sonhos mais loucos.
Ülkelerimiz arasında hayallerimizin ötesine geçecek ölçüde başarılı olan bir şey.
Não começamos nada "juntos".
Biz birlikte hiçbir şey başlatmadık.
E posso perguntar, o que fizeram durante a vossa noite juntos?
Beraber geçirdiğiniz bir gecede ne yaptığınızı sorabilir miyim?
Sei que ele e o Sekou não estavam a trabalhar juntos.
Onun Sekou ile birlikte çalışmadığını biliyorum.
Por favor mantenham-se juntos.
Lütfen bir arada durun.
Tive um bom pressentimento, ao ver-vos aos dois juntos.
İkinizi bir arada görünce içim çok rahatladı.
Trabalhamos juntos na CIA.
CIA'de beraber çalıştık.
Dois dias seguidos numa sala juntos.
Üst üste iki gün oldu.
Juntos, como sempre fizemos.
- Her zaman yaptığımız gibi.
Já trabalhamos juntos.
Hepimiz birlikte çalıştık.
Fizemos um bom trabalho juntos.
Beraber iyi işler yaptık.
Certo, isso é algo que os rapazes fazem juntos.
Peki. Çocukların bir araya getirdiği bir şey bu.
Aqui o nosso amigo tirou-nos fotografias, aos dois, juntos.
Buradaki arkadaşımız ikimizi birlikte videoya çekiyor.
Juntos, dir-nos-ão tudo o que precisamos de saber sobre o cavaleiro morto ou não.
Şu atlı hakkında bilmemiz gerekenleri bize hep birlikte anlatacaklar. Ölü ya da sağ.
Mas agora que aquele idiota do Gruffnut se foi, acho que a Ruffnut e eu podíamos ter algum tempo juntos.
- Bu yüzden kendi yöntemlerimle yapacağım. - Ama fikirlerim var. Güzel fikirler.
Estão os dois juntos?
Birlikte misiniz?
Direi... Que vieste para te despedires porque estamos numa relação tóxica co-dependente e ambos chegámos à conclusão que estamos melhor separados do que juntos.
Onlara beni bırakmaya geldiğini aşırı bağımlı bir ilişkimiz olduğunu sonra ayrılmamızın daha iyi olacağına karar verdiğimizi söylerim.
É o jantar, querida. Brincarem juntos?
Oyun buluşması mı?