Translate.vc / Português → Turco / Nâo
Nâo tradutor Turco
1,188 parallel translation
E acredite, Vic, a Linda nâo é nada assim.
Ve inan bana, Vic, Linda hiç böyle biri değildir.
Nâo, nâo foi feita para estas viagens.
Hayır, bu geziler Linda'ya göre değil.
Para comecar, se nâo é ser muito curioso, perguntávamo-nos por que um tipo bem-parecido ainda nâo arranjou mulher.
Başlangıç olarak, çok meraklı biri olduğumu düşünmezsen eğer senin gibi çekici birinin nasıl olur da, bir eşi olmadığını düşünüyorduk.
- Nâo acha que o pIaneei, pois nâo?
- Bunu planladığımı düşünmüyorsun umarım?
- Nâo, claro que nâo.
- Hayır, elbette...
Se nâo sabe a razâo, se fosse a si, tentaria descobrir.
Bilmiyorsan, senin yerinde olsam, öğrenmeye çalışırdım.
Nâo fica cá nada.
Her şey gidecek.
Nâo pareces um noivo que saiu do quarto a rejubilar...
Hiç de evlenme arifesinde olan bir damada benzemiyorsun.
Nâo me pareces bem.
Çok da heyecanlı görünmüyorsun.
Nâo me sinto bem.
O kadar heyecanlı değilim.
Nâo tiveste sorte, foi, Marzy?
Demek son düzlükte kaçtın Marzy.
Nâo sejas sovina nessa maldade, sócio.
O zaman bu kötülük konusunda çok cimri olma ortak.
Nâo te preocupes, Vic.
Endişelenme, Vic.
Nâo estou a tentar reconquistar-te.
Yeşil çayırlara geri sürünmeye çalışmıyorum.
Enredou-se numa rede como um gorila e nâo sabe soItar-se.
Bir goril gibi kendi ağına yakalanmış ve nasıl kurtulacağını da bilmiyor.
Nâo vás, a garrafa ainda está meio cheia.
Hayır, gitme.
Sempre desconfiou que eu e a kelly éramos velhos amigos, nâo?
Kelly ve benim eski arkadaş olduğumuzu biliyordun zaten, öyle değil mi?
Nâo faz mal velhos amigos tomarem um copo, pois nâo?
Eski arkadaşların birer içki içmesi normaldir, değil mi?
Ouca, Mrs. N, nâo vai dizer-me que levou tudo isto a sério, pois nâo?
Dinle Bayan N, aramızda geçenleri ciddiye aldığını söylemeyeceksin, değil mi?
Quando aparece com esse olhar, nâo há um único tipo no mundo que possa...
Gözlerinde o bakışla gelince dünyada bundan etkilenmeyecek tek bir erkek bile yoktur.
Este reles conquistador anda atrás da sua mulher desde que chegaram, e ela tem sido forte para o evitar e nâo Ihe contar, estragando a viagem.
- İyi ki geldin. Karın buraya geldiğinden beri bu Kongo Kazanovası onun peşindeydi. Senin keyfini kaçırmamak için onu elinden geldiğince uzak tutmayı denedi.
Se nâo o tivesse feito, eu é que Ihe daria um tiro!
Eğer o yapmış olmasa, kendim yapardım.
Nâo percas a cabeca. - Portaste-te tão bem.
Kafayı yemene gerek yok.
Que pena nâo a teres ensinado a disparar melhor.
Daha düzgün ateş etmeyi öğretmemen kötü olmuş.
Vou ficar cá uns tempos e tentar apanhar gorilas bebés, para a viagem nâo dar prejuízo.
Orada biraz daha kalıp bir iki yavru goril yakalamaya çalışacağım. Gezinin parasını çıkartayım en azından.
- Nâo!
- Hayır.
Ouve, tu e os teus repentes nâo me farão usar flor de laranjeira só porque tens medo de ficar só!
Dinle hayvan terbiyecisi, soğukların geldiğini fark ettiğin için yaptığın şu çabuk değişen tavırların beni ayartamayacaklar.
Nâo te ouco.
Seni duyamıyorum.
Nâo o prendi para fazer piadas, inglês.
Seni şaka olsun diye tutuklamadım, İngiliz.
E nâo nesta ilha subdesenvolvida...
Affedersiniz.
Como os meus pais, como a Laura, e nâo vai se deter até chegar a Miami.
Miami'ye varana dek durmayacaklar. Ama bugünlerde her şey çok farklı görünüyor.
Nâo obstante, hoje tudo parece tão diferente.
Değişen ben miyim yoksa şehir mi?
É, você olha pra mim como se eu fosse um bicho raro, nâo posso ler assim.
Sanki tuhaf biriymişim gibi bana bakarken okuyamıyorum.
Por que é que nâo falamos um pouco? What's come over you?
- Neden biraz sohbet etmiyoruz?
Você sabe que isso me erotiza sempre, nâo é? quando vejo que luta entre o chinelo e a sofisticação, entre a elegância e a vulgaridade.
Zarafet ve kabalık bilmişlik ve yanardöner tavırların arasında mücadele vermeni görmek beni çok heyecanlandırıyor.
Na verdade nâo sei, mas você tem estado muito mau ultimamente...
Bilmiyorum ama bi'tuhaf davranıyorsun.
É que nâo tenho brilhantina "Yardley" para o cabelo, nem creme dental "Colgate", nem louçâo imperialista para depois de fazer a barba...
Ne Yardley briyantinim ne Colgate diş macunum ne de emperyalist tıraş losyonum var.
Eu nâo gosto das belezas naturais, gosto das mulheres como você, feitas pela boa roupa, a boa comida, a maquiagem, as massagens ;
Doğal güzellikten yana değilim. Senin gibi kadınlardan hoşlanıyorum. Şık giyimli, güzel yemek, makyaj, masaj...
Me solta, nâo lhe suporto.
Sana katlanamıyorum.
Nâo suporto continuar vivendo aqui, nâo suporto o calor, o suor...
Burada, sıcakta yaşamaya tahammül edemiyorum.
Isso nâo acontece em nenhum outro lugar do mundo, as pessoas vão sempre à sua vida.
Böyle bir şey dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur.
Talvez as italianas olhem um pouco mais, mas nâo, nunca é como aqui.
Belki İtalyanlar biraz daha fazla bakar ama bizimkiler gibi değiller.
Nâo só porque destruíram "O Encanto" e há poucas coisas boas nas lojas.
"El Encanto" kül olduğu ya da dükkânlarda satın alacak hiçbir şey kalmadığı için değil.
Além disso, Sérgio, este é um problema que nâo é nosso, este é um problema entre os russos e os americanos ;
Bu, Amerikalılar ve Ruslar arasındaki bir sorun.
nós nâo temos nada a ver com esse problema.
Bu bizi ilgilendirmez. Bir şey çok açık :
Porque a verdade é que quando Batista a coisa tinha chegado a um ponto que nâo se podia mais seguir assim.
Batista altında işler, değiştirmek zorunda kaldıkları bir duruma ulaştı. Ben değil.
Eu nâo porque nunca mexi com a política, Tenho a consciência muito tranqüila.
Siyasetle hiçbir ilgim olmadı. Vicdanım temiz.
Nâo conseguiste dizer-Ihe?
Ona söyleyemedin, değil mi?
Nâo.
Hayır.
Nâo, obrigada.
Hayır, teşekkürler.
Bom, a pancada são vocês que vâo levar, porque o que sou eu, eu nâo vou estar cá, viu?
Yumruğu yiyeceksin çünkü ben burada olmayacağım, beni duyuyor musun?