English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Português → Turco / Olé

Olé tradutor Turco

386 parallel translation
Olé, ai a bordo do Cercie!
Selamlar Cercie!
Olé, meninos.
Merhaba çocuklar.
Olé, querida.
Merhaba sevgilim.
- Olé.
- Merhaba.
Olé, como vai isso?
Merhaba Bannister, nasılsın?
Olé.
Merhaba.
"Olé!"...
Olé!
- Olé, sr!
- Tabii ki, efendim.
Olé.
Yaşasın!
- Estás... - Olé.
- Harikasın...
Olé. Bo.
Selam Bo.
Olé.
Hay Allah.
- Sou o lenhador Olé.
- Ben uzun Ollie.
Olé.
Olé.
Aprendemos a gritar "Olé!" e "Caramba!"
"Oley!" diye bağırmayı öğrenirsin, bir de "Karamba!"
Olá!
Ole!
Constou-me que vieram do alto norte, nas matas, ou do baixo norte, como lhe chamamos aqui.
Yukarı Kuzey ormanlarından geldiğinizi duydum, yada aşağı kuzey, biz öle diyoruz.
Ole Andersen.
Ole Andreson'muş.
Não sei se se lembra, mas uma vez prendeu um homem chamado Ole Andersen.
Hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmiyorum ama geçmişte Ole Andreson adında birini tutuklamışsınız.
- Posso dizer-lhe praticamente tudo sobre o Ole até aos últimos anos.
Söyleyebileceğiniz her şeyi. Ole ile ilgili son birkaç yıla kadar ne varsa söyleyebilirim.
Eu e o Ole brincávamos juntos quando éramos miúdos.
Ole ve ben çocukken beraber gezerdik.
Como vai isso, Ole?
Kendini nasıl hissediyorsun Ole?
É isso mesmo, Ole.
Doğru Ole.
- Não está enganado.
Yanılmıyor Ole.
Não, os combates acabaram para ti, Ole.
Hayır. Senin için boks bitti Ole.
É uma pena, Ole.
Yazık olmuş Ole.
- Já sei, Ole.
- Biliyorum Ole.
Não é uma má vida, Ole.
Fena bir yaşam sayılmaz Ole.
"Depois disso, deixei de ver o Ole regularmente."
Ondan sonra Ole'yi pek görmedim.
- Estávamos a falar do Ole.
- Biz de tam Ole'den söz ediyorduk.
A Lilly também conhecia o Ole.
Ole'yi Lilly de tanırdı.
O Ole foi o padrinho.
Eylül'ün 26'sı. Ole sağdıcımızdı.
Foi seis meses antes disso que eu e o Ole... - Bem, que deixámos de nos ver.
Ole ve ben birbirimizi şey, görmeyi bırakalı altı ay oluyordu.
Eu e o Ole íamos ao cinema.
Ole ile sinemaya gitmek için randevulaşmıştık.
Acho que o Ole nem deu pela minha falta.
Ole'nin gittiğimin farkına vardığını bile sanmıyorum.
Pobre Ole!
- Zavallı Ole.
Primeiro, caso com a miúda do Ole e depois prendo-o por três anos.
Önce Ole'nin kızıyla evleniyorum. Sonra da onu tutuklayıp hapse atıyorum.
Eu não era a miúda do Ole. Não quando me casei contigo.
Seninle evlenirken Ole'nin kız arkadaşı değildim.
Agora é a miúda do Ole Andersen, pelo que ouvi dizer.
Şu sıralar Ole Andreson'un sevgilisi diye duydum.
Estou bem, Ole. Estou bem.
İyidir Ole.
- Não me vais tentar impedir, pois não, Ole?
Beni durdurmaya çalışmayacaksın, değil mi Ole?
- Noutra altura, Ole.
- Başka bir zaman Ole.
- Não posso fazer nada, Ole.
- Yapabileceğim bir şey yok Ole.
Vamos enterrar o Ole esta tarde, Sr. Reardon.
Ole'yi bu öğleden sonra gömüyoruz Mr. Riordan.
Reardon, se alguma vez descobrir quem matou o Ole, avise-me.
Riordan, Ole'yi kim öldürmüş bulursan bundan haberim olsun.
Estou a investigar a morte de um homem chamado Ole Andersen, também conhecido por Pete Lund, mas mais conhecido como "Sueco".
Ole Andreson adında bir adamın ölümünü araştırıyorum. Pete Lunn olarak da tanınıyor, ama en iyi bilinen ismi İsveçli.
- Olé.
- Merhaba Michael.
Eu desistiria e morreria... Eu quero, mas... Eu não posso... morrer.
Bunu istiyorum,... fakat... öle... mem.
- Olé!
- Ole?
Bom, sinto muito, Olé.
Üzgünüm, Ole.
Está bem, Ole.
Tamam, Ollie.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]