Translate.vc / Português → Turco / Pagár
Pagár tradutor Turco
29,879 parallel translation
Estou a pagar aquilo tudo para alguma coisa.
O kadar parayı neye veriyorum?
Vós e o pai executastes treze cavaleiros simplesmente porque não lhes podiam pagar.
Babam'la sen 13 şövalyeyi sırf onlara ödeme yapamadığınız için idam ettiniz.
Para que eles pudessem finalmente pagar aos seus soldados pela campanha Escocesa.
İskoç savaşı için askerlerine sonunda ödeme yapabilsinler diye.
Para o resto do vosso Exército, parecerá que chacinastes os generais para evitar pagar as vossas dívidas militares.
Ordunun geri kalanı, askeri borçlarının tamamını ödememek için generalleri katletmişsin gibi görünecek.
Suponho que uma semana seja um pequeno preço a pagar para manter a nossa frota.
Filomuzun bakımını yapmak için bir hafta küçük bir bedel galiba.
Pagar-lhes-ei o ouro, e a França terá um Exército leal para nos defender desses supostos Cavaleiros Vermelhos.
Onlara altınla ödeme yapacağım, ve bizi bu Şövalyeler'e karşı savunmak için Fransa'nın kraliyet ordusu olacak.
Assassinastes os nossos superiores para evitardes pagar a dívida pelo nosso serviço armado.
Ordumuza olan borcunuzu ödeme yapmaktan kaçmak için amirlerimizi öldürdün.
Tenho o ouro, e posso pagar-vos o que vos devem.
Borcun olan parayı ödeyebilmen için altınım var.
Planeio dirigir-me aos meus acusadores diretamente, pagar-lhes, e dizer-lhes que não sou eu o inimigo deles.
Beni suçlayanlarla direkt konuşacağım onlara ödeme yapacağım, onlara düşmanları olmadığımı söyleyeceğim.
Estaria disposto a pagar o que fosse preciso.
Ne kadara mal olursa olsun ödemeye hazırım.
Mas esta criatura inumana tem de pagar.
Ama bu insaniyetsiz yaratık bedelini ödemeli.
Posso ao menos pagar-te um copo?
En azından içki ısmarlayayım.
Os tipos a quem devo dinheiro não vão desistir enquanto eu não lhes pagar.
Şu borçlandığım adamlar borcumu ödeyene kadar peşimi bırakmayacak.
Ouça, se é por causa da minha conta, não vou pagar estes estragos.
Eğer fatura için geldiysen buradaki hasar için para ödemeyeceğim.
Meg, tivemos de pagar a alguém para se calar.
Meg, adamın birine para ödemek zorunda kaldık.
Se pudesse pagar-te menos que nada, pagava-te.
Eğer sana hiçten daha az ödeyebilseydim o kadar öderdim.
Tu devias pagar-me para eu andar contigo.
Siz bana takılmamız için para ödemelisin.
- Quanto é que lhe devo pagar?
- Sence ne kadar almalı?
- Quanto estás disposto a pagar?
- Ne kadar vermeye niyetlisin?
Eles prometeram pagar-lhe uma soma avultada se matasse os SEALs que mataram o comandante deles.
They promised to pay you handsomely if you took out the SEALs who took down their commander.
Tratei de pagar a vossa dívida ao Samuel Grant e de tirá-los da prisão.
Samuel Grant'e olan borcunuzu ödeyip sizi hapisten çıkartacağım.
Vai pagar por isto.
Gününü göreceksin.
Podemos usar o dinheiro da entrada deles para pagar a ação coletiva.
Paylarını toplu davaları halletmek için kullanabiliriz.
Aquele chef dupek vai pagar-nos a cada semana, portanto, não abati.
O şerefsiz şef her hafta paramızı verecek, o yüzden hayır.
Bem, se eu não te posso pagar a ti, eu não lhe posso pagar a ele.
Daha senin paranı çıkaramıyorsam ona hiç veremem.
Estás a brincar? Estás a pagar-me o dobro daquilo que eu estava a receber.
Kazandığımın iki katını veriyorsun.
Neste momento, não posso pagar a um advogado.
Şu an bir avukatı karşılayamam. Eğer -
Podes pagar, sim.
Evet, karşılarsın.
Vais pagar as duas doses e o copo.
İkisinin de parasını ödeyeceksin ve bardağın.
Quer dizer pagar-lhes?
You mean bait'em.
Se ganhar esta corrida pode pagar-me um uísque a seguir.
- İyi. Bu yarışı kazanırsam, sonrasında bana viski ısmarlayacaksınız.
Quanto mais do que a Harley vai pagar para eu correr para si?
Sizin adınıza yarışmak için Harley'den ne kadar çok ödeyeceksiniz?
Eu entendo... quebrei as regras, e tenho de pagar por isso, mas... não sou um idiota.
Kurallara karşı geldiğimi ve bunun için bedel ödemem gerektiğini biliyorum ama ben aptal değilim.
Com que dinheiro? Como é que lhe vais pagar?
- Ama paramız yok, nasıl ödeme yapacağız?
Fizemos algo de errado e agora estamos a pagar por isso.
Bir yanlış yaptık şimdi de bedelini ödüyoruz.
- Não posso pagar a entrada do Zane.
Robert Zane'den pay almak için yeterli param yok.
Se te pagar do meu próprio bolso, eu própria estarei a levantar esse véu corporativo.
Sana kendi cebimden para vereceğim. Tüzel kişilik perdesini kendim kaldıracağım.
Porque não marchas os teus pés gordos de volta para os dois advogados que sobraram naquela firma miserável e decidem quanto terão de tirar do vosso bolso para me pagar?
Bu yüzden neden o tombul ayaklarınla iki avukatı kalmış zavallı şirketine dönüp paramı ödeyebilmek için cebinizin ne kadar derinine inmek zorunda kalacağınıza karar vermiyorsun?
Só temos de descobrir quanto estamos dispostos a pagar.
Bu da demek oluyor ki şu anda kaç para ödemek istediğimize karar vermemiz gerek.
- Não vais pagar-lhe do teu bolso.
O adama cebinizden para vermeyeceksin.
Vais pagar-lhe.
Ona ödemeyi yapacaksın.
- Não vou conseguir pagar a minha entrada.
Ortaklık için pay alamayacağımı farkettim.
E tu vais emprestá-lo a ele. E se nunca ninguém pagar a ninguém, ninguém se vai importar. Porque estás a fazer isto, Jessica?
Sen de ona veriyorsun ve kimse kimseye bir şey ödemezse kimsenin de bir şey umurunda olmayacak.
A Walt Disney devia pagar-te os direitos de autor.
Dostum Yeller sana çok sadık olmalı.
E não sei como te poderei pagar de volta.
Borcumu nasıl öderim bilmiyorum.
E por causa disso, tens que pagar.
Bu yüzden bedelini ödemelisin.
Qualquer um com uma gota do teu sangue dentre dele terá que pagar!
İçinde zerre sen olan herkes ödemeli!
Têm de pagar, o contrato é garantido.
Ödemek zorundalar. Kontrat garanti.
Vão pagar-lhe e terá a hipótese de voltar a jogar.
Parasını alıp maçını yapacak.
Então... esse é o preço a pagar para estarmos próximos do Director.
Direktörün yakın çevresinde olmanın bedeli bu demek ki.
Foram eles que arranjaram o trabalho e estavam dispostos a pagar bem.
Büyük bir iş olduğunu ve yüklü miktar ödeyeceklerini söylediler.