Translate.vc / Português → Turco / Paraíso
Paraíso tradutor Turco
3,469 parallel translation
Para viver aqui. - No paraíso.
- Burada, cennette yaşamak için.
O paraíso tem um preço, Sr. Maine.
- Cennetin bir bedeli vardır Bay Maine.
Bem-vindos ao paraíso.
- Pekâlâ, dinleyin.
Neste momento, qualquer lugar que não este, parece-me o paraíso!
Bir keresinde, bir yerdeydim. Ama benim için cennetti.
Este não é um paraíso.
Bir korsan değil.
Já nos prometeram o paraíso antes.
Bize önceden bir cennet vaat edilmişti.
No paraíso.
Cenette.
Aqueles que morrem como soldados do Profeta vivem com ele no paraíso.
Hz. Muhammed'in askerleri olarak ölenler O'nunla birlikte cennette yaşıyorlar.
Falas da Libéria como se fosse o paraíso.
Liberya'dan cennet bahçesiymişçesine söz ediyorsun.
Qualquer um disposto a sacrificar a sua vida, seja pelas virgens no paraíso ou não, não tem nada a perder.
Cennetteki Huriler için olsun yada olmasın canını vermeye hazır birinin kaybedeceği hiç bir şey yoktur.
- Problemas no paraíso?
Cennette sorun mu var?
Vou deixar-te... ir para o teu paraíso das fodas.
Seni... bırakayım da açılışın tadına bak.
Acabaste de comprar um bilhete de ida para o paraíso.
Görünüşe göre cennete tek taraflı bir bilet kazandın.
Para onde ele vai não existe paraíso.
Cennete filan gitmeyecek.
St. Martin era um paraíso seguro muito conhecido, para crianças indesejadas.
St. Martin istenmeyen çocuklar için güvenli bir cennet olarak bilinir.
Espero encontrá-los novamente no paraíso. Se Deus quiser.
Cennette tekrar görüşmek ümidiyle İNŞALLAH.
O que Che Júnior queria com um paraíso fiscal?
Küçük Che yurt dışındaki hesap cennetiyle ne yapmak istiyor olabilir?
Eu tinha um novo charuto, uma nova corrida. Era o paraíso.
Bir sigara yaktım, bahis kuponu aldım, keyfim gıcır.
Era apenas uma nova noite no paraíso, a sair com os rapazes.
Yine felekten bir geceydi, arkadaşlarla takılıyorduk...
Nunca pensei que o Paraíso cheirasse assim, mas é mesmo bonito.
Cennetin böyle kokacağını hiç düşünmezdim ama güzel bir koku olduğu kesin.
E a paisagem inglesa, para mim, é o meu paraíso, a minha forma de paraíso.
Ve İngiliz toprakları, benim için cennet, cennete benziyor.
O paraíso vem com um preço.
Cennetin bir bedeli vardır.
Eu sei que não era isto que tinhas em mente, por isso... Na próxima viagem prometo levar-te a um paraíso tropical.
Düşündüğün şeyin tam olarak böyle olmadığını biliyorum bu yüzden önümüzdeki gezi için tropik cennet sözü veriyorum.
Já nos prometeram o paraíso antes.
Bize daha önce de cennet vaat edildi.
Não estou a dizer que é um paraíso.
Cennet olduğunu iddia etmiyorum.
No paraíso, será feliz de verdade.
Cennette çok mutlu olacaksın.
Charleston vai ser um paraíso na Terra.
Charleston dünya üzerindeki bir cennet olacak.
Acabou de o usar para se hospedar no Hotel Paraíso, que por sinal, não se parece nada com o paraíso. - Porquê?
Cennet Otel'ine giriş yapmak için kullanmış ki hiç cennete benzemiyor.
"Paraíso Fiscal"?
Vergi cennetleriymiş.
Recordas que te contávamos que havia um paraíso para as flores que morriam?
Ölen çiçeklerin gittiği bir cennet var derdik sana, hatırladın mı?
- Problemas no paraíso?
Cennet'te sorun mu var yoksa?
Isto é o paraíso.
Aynı cennet gibi.
O que estás fazer no paraíso?
Cennette ne yapıyorsun?
Tabor Heights, ou como lhe prefiro chamar, o meu canto do paraíso, tem a sorte de estar situado no mesmo mar que Nucky Thompson costumava controlar.
Tabor Heights veya benim tabirimle cennetten küçük bir kesit Nucky'nin kontrol ettiği okyanusun yanında yer alıyor.
O Paraíso? Ele vai ser o seu senhorio.
The Paradise'ı da mı?
Vou ser a atração principal do Paraíso. Eu...
- The Paradise'ın en gözdesi ben olurdum.
Os escritos de giz no chão fora do Paraíso.
The Paradise'ın dışarısında yere tebeşirle yazı yazılmış.
Eu ouvi disser que pode havia trabalho aqui, no Paraíso.
Burada, The Paradise'ta iş bulabileceğimi duydum.
Você sabe que eu não quero perder você do Paraíso, e eu acredito que você deseja permanecer.
The Paradise'tan gitmeni istemem ve inanıyorum ki sen de kalmak istiyorsun.
Bem é verdade o que eles dizem... não há segredos no paraíso.
Denilen şey doğruymuş. The Paradise'ta sır saklanmıyormuş.
O Paraíso é errado.
The Paradise yanlış.
Eu decidi senhor Dudley não posso permanecer no paraíso.
Kararımı verdim, Bay Dudley. The Paradise'ta kalamam.
Mas você é parte do Paraíso agora, Denise.
Ama sen artık The Paradise'ın bir parçasısın, Denise.
Deixei o Paraíso, porque...
The Paradise'tan çıktım çünkü...
Nós vamos encontrar maneiras de ser diferentes do Paraíso.
The Paradise'tan farklı olmanın yollarını bulacağız.
- Sinto que entrei no paraíso. - E entrou, senhora.
Nezaket gereği Bayan Glendenning'in çiçeğini kendim sunmalıyım.
"Um anjo no Paraíso ( Paradise )", "Querubim entre as porcelanas".
Çocuk neden buraya bırakıldı diye.
Parece um garçom do Paraíso.
İbrahim tatlıses gibi olmuşsun
Não era o paraíso?
Ne olmuş yani? Bir cennette değildi sonuçta.
- Problemas no paraíso?
- Cennette huzursuzluk mu çıktı?
Isto não é uma loja. É uma espécie de paraíso.
Benim niyetim ise sizi bir dakika daha burada tutarak belki de silahşor tarzı eldivenleri denemenizi sağlamak.