Translate.vc / Português → Turco / Pequeno
Pequeno tradutor Turco
35,547 parallel translation
- Pequeno John.
Bu da bebeği John. - Olamaz.
Cisco, a tomografia que fiz ao teu cérebro mostra mudanças na morfologia capilar similar a um pequeno derrame.
Cisco, çektiğim beyin filminde, inme durumunda görülene benzer kılcallanma çıktı.
Um pequeno derrame?
Tamam, tamam.
Acho que temos um pequeno prodígio.
Sanırım elimizde bir mucize var.
O pequeno John era a pequena Sara.
John yerine Sara vardı.
- Pequeno John.
- John bebek.
É só um pequeno gesto antes do jantar de ensaio.
Alt tarafı küçük bir düğün yemeği öncesi jesti.
- Realmente é pequeno.
- Küçük olduğu doğru.
Claro. Pelo pequeno preço de 19,95.
Oh, tabii... çok uygun bir fiyat olan 19.95 dolar karşılığında
Porque ele não me atendeu ontem, faltou ao pequeno almoço e não responde às minhas mensagens.
Çünkü gün gece telefonlarımı açmadı kahvaltımızdan kaytardı ve mesajlarıma cevap vermedi.
Sabes uma coisa? Vou ligar ao Eric depois do pequeno-almoço.
Kahvaltıdan sonra Eric'i arayayım.
Estou aqui sentado a imaginar que és meu amigo, e que me vais pagar o pequeno-almoço.
Ben de dostum olarak kahvaltı ısmarladığını sandım. Sorun yok. Hayır, hiç dert etme.
- Eu vou pagar o pequeno-almoço.
Kahvaltı benden olsun.
É mais pequeno, mas, só um bocadinho.
Biraz daha küçük bir şey ama nispeten.
Se estiveres livre depois, adoraria levar-te a tomar o pequeno-almoço.
Vaktin varsa, seni kahvaltıya götürmeyi çok isterim ama.
Faço questão, porém, de desfrutar de um bom pequeno-almoço, daí o nome.
Güzel kahvaltıları severim, adımdan da belli zaten.
É, apenas, um pequeno atraso.
Ufak bir pürüz sadece.
Não estavas no pequeno-almoço.
Kahvaltıda yoktun.
Têm pequeno-almoço na mesma.
Zorunlu değil.
Que tal um pequeno-almoço primeiro?
Önce bir kahvaltıya ne dersin?
O pequeno comboio para crianças?
Bebeler için küçük çuf çufu mu diyorsun?
O grande e jeitoso Zack ou o pequeno e adoentado Leonard?
Kocaman seksi Zack mi yoksa ufak hırıltılı Leonard mı?
Quando eu era pequeno, a vida era confusa e caótica para mim, e os comboios representavam ordem.
Çocukken hayat benim için kafa karıştırıcı ve karmaşıktı. Trenlerse düzeni temsil etti.
- Bem, decidimos usar o nosso pequeno almoço para expandir as nossas respectivas bases de conhecimento.
Kahvaltı zamanını kendi bilgi birikimimizi geliştirmede kullanmaya karar verdik.
E se fizermos um pequeno jantar de sogra e nora hoje à noite?
Baksana. Kayınvalide-gelin yemeği yesek ya bu akşam?
Ou um pequeno avanço muito lento, por isso parece um grande avanço.
Ya da kısa yolu uzun sürede, böylece çok gibi hissediliyor.
Um pequeno sítio chamado DMV.
DMV isimli küçük bir mekanda.
E, da forma que aconteceu... não foi nenhum pequeno ataque rebelde.
Ayrıca bundan çıkardığım sonuç, bunun küçük bir asi saldırısı olmadığı.
Não se preocupe, será apenas dormida e pequeno-almoço.
Merak etme, sadece oda kahvaltı olacak.
- É pequeno?
- Küçük mü?
- Ele é tão pequeno.
- Çok küçük.
- O pequeno trapaceiro.
- Küçük sahtekar.
Estava a pensar fazer panquecas para o pequeno-almoço.
Kahvaltı için pancake yapmayı düşünüyorum.
É muito pequeno para nascer, certo?
Doğmak için çok küçük, değil mi?
Ela acordou cedo e não tomou o pequeno-almoço, então...
Çok erken uyandı. Kahvaltı yapmak istemedi. Önemli değil.
Eu liguei ao senhorio, e ele concordou em mudar o nosso apartamento de dois quartos para algo mais pequeno, uma vez que...
Ev sahibini aradım. İki yatak odalı evi daha küçük olanıyla değiştirmeme izin verdi.
Casamento grande ou casamento pequeno?
Büyük düğün mü, küçük düğün mü?
Bom, não demasiado pequeno.
Çok küçük olmasın.
O Pai começou a ir para a garagem meter-se num pequeno projecto a que ele chamou humanidade.
Babam garaja gidip insanlık dediği ufak deneyiyle uğraşmaya başladı.
Confessa que mataste o Jake ou diz adeus ao "pequeno Branson."
Jake'i öldürdüğün itiraf et ya da küçük Branson'a elveda de.
- Tu és louca! - Confessa que mataste o Jake, ou diz adeus ao "pequeno Branson."
- Jake'i öldürdüğünü itiraf et ya da küçük Branson'a elveda de.
Ontem estávamos a beber umas cervejas ao pequeno almoço... Já agora, ele é um dos alcoólicos.
Dün o ve ben kahvaltı niyetine birkaç bira içiyorduk ve... bu arada o bahsettiğim alkoliklerden biri.
Que mundo pequeno.
Konuşması çok dar.
Acredito que de uma maneira estranha manter o pequeno segredo sobre o Nolan Keats quase pareceu um acto de submissão, e como sabes muito bem, sou realmente péssima em submissão.
İşin tuhaf kısmı Nolan Keats konusunu sır olarak tutmak, boyun eğmek gibiydi, ve gayet iyi bildiğin gibi, boyun eğmede çok kötüyümdür.
Sempre foste um pequeno rafeiro, Konstantin.
Sen her zaman biraz yavşaklık vardı Konstantin.
Sai, pequeno cachorrinho!
Çık ortaya köpecik!
Pequeno Antonov.
Küçük Antonov.
Mas este é um pequeno sinal pelos seus esforços.
Ama gayretleriniz için küçük bir hediye bu.
As suas mentiras serão melhores se ficar comigo se cuidar de mim vou cuidar do seu pequeno segredo para sempre.
Your betterment lies in compromising with me. Sen benimle ilgilen küçük sırrın sonsuza kadar, benimle birlikte kalır.
Um fizemos um pequeno erro e perdemos tudo.
Bir... küçük bir hata yaptık ve kaybettik.
- Este ecrã é muito pequeno.
Perde çok küçük.