Translate.vc / Português → Turco / Têm
Têm tradutor Turco
89,991 parallel translation
Pelos vistos, os livros têm muito mais informações úteis que o "YouTube".
Anlaşılan o ki kitaplarda, YouTube videolarından daha kullanışlı bilgiler var.
Ouçam, gosto de um vingança como qualquer outro, mas preciso de vos relembrar que eles têm uma nave espacial impenetrável?
Dinle, intikam almayı Geek'in gelecek sayısı kadar severim fakat delinemez bir savaş gemileri olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
Se isto é por causa do povo, então... algumas coisas têm que mudar.
Eğer bu insanlar hakkındaysa, o zaman bazı şeyler değişmek zorunda.
- Têm-no controlado este tempo todo.
Bunca zamandır onu sen kontrol ediyordun.
Têm 24 horas e 11 minutos.
24 saat 11 dakikanız var.
Mas, acreditem em mim, vocês têm poder.
Ama inanın bana, hepiniz güçlüsünüz.
E, agora mesmo, têm um trabalho a fazer :
Şu anda yapmanız gereken bir iş var.
Resistir a estes invasores com tudo aquilo que têm.
Bu istilacılara karşı elinizdeki her şeyle direnin.
Não têm nada contra mim ou a Axe Cap.
Elinde ne Axe Capital'a karşı ne de bana karşı bir şey var.
Esposas... Elas têm sempre o poder...
"Eşler." Tüm kozlar onlarda.
Alguns já têm advogado e vão processar.
Bazı kurbanlar avukat çağırdı ve dava açmaya hazırlanıyor bile.
Acordos contigo têm de ser por escrito.
Seninle yaptığım her anlaşma yazılı olmalı.
Mesmo que invoque a Quinta Emenda, eles têm uma exposição pública que envolve o Presidente.
- Sessiz kalma hakkını kullansa bile orada görüntülenmesi Başkan'ı suçlu gösterir.
Dá-lhes todos os materiais e pessoas que precisem, além do que têm.
Gereken tüm malzeme ve personel sağlansın.
- Os discursos dele têm sido...
Yazdığı konuşmalar...
Aqui têm o vosso buraco. Arranjem-no.
Düzeltin.
Os negócios do banco têm que ser irrepreensíveis,
Banka anlaşmalarında, çıkarlarımız önemli olmalı.
O que é que eles têm?
Nedir?
Estas duas mesas têm que ser mudadas.
Bu iki masa değişmeli.
Assim que acabar de curar a vossa filha, têm de abandonar a cidade.
Kızınızı iyileştir iyileştirmez, şehirden ayrılıyorsunuz.
É mais como uma transmissão e consegui abafá-la, mas muitas pessoas têm mais dificuldade em fazer isso.
Daha ziyade, bir yayın gibiydi. Ve ben onu kapatabilirdim ama çoğu insan bunu yapmakta zorluk yaşar.
Elas já não têm salvação.
Neredeyse ölü gibiler.
A algo estranho. Estas pessoas têm uma obsessão por uma imagística específica.
Bu insanlar özel bir imgeye takıntılı.
- As raparigas têm de ser escolhidas.
- Kızlar seçilmiş olmalıydı!
Tu e a tua família têm de partir.
Sen de ailen de gitmelisiniz.
Sim, há algumas conversas que têm de acontecer, mas estamos atrasados.
Evet, konuşulması gereken birkaç tane şey vardı. Ama bunun için geç kaldık.
Os meus feitiços têm o Marcel sob controlo.
Büyüm, Marcel'i bağladı ve gizledi.
Têm uma mensagem para nós.
Bize bir mesajları var.
Os Mikaelson têm um, a Hollow tem outro.
Mikaelsonlar birini aldı, Hollow da diğerini.
Estou melhor do que a maioria destes idiotas que falam que têm problemas porque o papá lhes tocou.
Alışkın mı? Dostum, konuşan bu aptalların çoğundan daha iyiyim. "Oh, çok dağıldım, çünkü babam bana dokundu."
Elas têm reféns.
Rehineleri var.
Se a quiserem, têm de a comprar, como cidadãs americanas.
Onu istiyorsanız satın alacaksınız. Aynı bir Amerikalı gibi.
O que têm para oferecer?
Neyiniz var?
É positivo porque têm de nos começar a levar a sério...
Bu da çok iyi çünkü bizi ciddiye almaya başlamaları...
Depois de verem os meus pés de chita, têm lutado entre si para ficar comigo.
Çitalı ayak tırnaklarımı gördükten sonra benim için kapışıyorlar.
As latinas têm um dormitório.
Latinlerin koğuşu var.
A negras têm os gabinetes.
Siyahlar ofisleri ele geçirdi.
- E as brancas, o que têm?
- Beyazların nesi var?
- Têm tudo.
- Her şeyi.
Não têm intenção de se integrar na sociedade educada.
Topluma yeniden uyum sağlamaya hiç niyetleri yok.
Os teus pelos do rabo rebeldes têm de esperar.
Orman kıvamındaki göt kıllarının beklemesi lazım.
Idiotas, têm o meu processo?
Lan gerzekler, dosyam sizde mi?
A dois passos daqui, têm portáteis e galerias de arte.
Buradan iki semt ötede laptopları, sanat galerileri var.
Têm acesso a tanta cultura que nem sabem que roubaram a nossa.
Kültürleri o kadar zengin ki bizimkini çaldıklarını bilmiyorlar.
Os alunos de Thurston têm privilégios e vantagens e, por vezes, trabalhas o dobro deles e ficas a meio do caminho, mas não significa que deixes de trabalhar.
Thurston öğrencileri ayrıcalıklı ve avantajlı ve bazen onlara yetişmek için iki kat çok çalışmak gerekiyor ama bu yapmaman gerektiği anlamına gelmez.
Têm sexo com pessoas com as quais não são casadas.
Evli olmadıkları insanlarla seks yaparlar.
Eles não costumam roubar barcos, mas acreditem quando vos digo que não têm dinheiro para pagar.
Genelde araç çalıp gezintiye çıkmazlar ama inanın bana, bu cezayı ödeyemezler.
Têm sorte de a Charlotte não ter conhecido a Ruth Langmore.
Charlotte neyse ki Ruth Langmore'a denk gelmedi.
- Não têm nada.
- Değilsiniz.
Só aí têm um fornecimento vitalício de mercearias e combustível.
O kadar parayla anca ölene dek erzak ve benzin alınır.
Os meus feitiços têm o Marcel sob controlo.
Rahat ol, kardeşim.