Basitçe tradutor Inglês
1,944 parallel translation
Herkes basitçe rezervasyon yapabilir.
Anyone can book a flight.
- Basitçe bana göre değil.
- That's simply not my thing.
İzleyicilerimiz için olayı basitçe anlatabilir misin Jimmy?
Can you simplify it for our viewers, Jimmy?
Onun tepkisi beni basitçe faişe yapmadı çünkü ikimiz de kadınız.
Her actions don't make me a whore simply because we're both women.
Bu mankene basitçe, bir top atışı istiyorsun.
You simply want to fire a cannon at a dummy.
Basitçe, başlangıç noktasına geri döndük.
So basically, we're back to square one.
Basitçe mutlu olduğunu söylüyor.
He's basically saying That he's happy,
Basitçe, kadınlar cinayette daha başarılı.
So, basically, women are more efficient at killing.
Ama senin yaptığın tanımlama basitçe klasik vampir ayartma unsurları.
But what you're describing is basically Elements from a classic vampire seduction scenario.
Ama onu görüp şaşırınca, basitçe kafasına vurmuşlar bu da doğaçlama bir silah olduğunu gösterir, değil mi?
But when they were surprised by him, they simply hit him on the head, Which suggests an improvised weapon, yeah?
Basitçe söylemek gerekirse, çevir ve al.
Which basically means, roll over and take it.
Basitçe, solucanlar kompostu hızlandırırlar.
Basically, the worms make it compost faster.
- Benim paramdan. Basitçe bir gecikme.
Basic stall.
Ebeveyn olarak yapacağım en iyi şey, basitçe kontrol etmek.
The best thing I can do as a parent is simply check out.
İngiltere, Fransa, İspanya Lüksemburg, basitçe Avrupa.
England, france, spain, luxembourg - - Europe, basically.
Ben buradayım çünkü basitçe söylemem gerekirse annem kontrol delisi bir kaltak.
I'm here because my mother's a controlling bitch, basically.
Şey, basitçe porno koliğim.
Well, porn, basically.
Basitçe anlatmam gerekirse, bir gün işten eve dönüyordum ve karımı başka bir maymunla beni boynuzlarken buldum.
You see, basically, I got home from work one day, And found my wife cheating on me with another monkey.
Yada basitçe sizi öldürebilir, Ethan.
Or he could just kill you, Ethan.
Harley Davidson için yapılmış harika bir reklam vardı koluna Harley logosunun dövmesi yapılmış biri vardı ve basitçe şöyle diyordu'en son ne zaman herhangi bir şey için bu kadar tutkuluydun?
There is a black and white ad for Harley Davidson years ago Harley's logo tattooed on somebody's arm, and basically said : 'When was the last time you felt a passion for something as well?
Bu basitçe çevreye uyum sağlamadır. Yani, değersiz olanların yok olmasıdır.
It's simply survival of the fittest, sorting the wheat from the chaff.
Hesapların içinde aklanır ve basitçe geriye iki katını alırım.
It's then cleaned through the accounts, and I basically get back double.
Sonra Dunn gibi biri gelip bunu basitçe onlardan alıyor.
Then some guy like Dunn comes along and simply throws it away.
Basitçe...
Simply put...
Ama bir adamın komşusuna basitçe "merhaba" diyemediği bir bayanla zararsız bir şekilde, hobileri ve tutkuları hakkında konuşamadığı. ... dünya nasıl bir dünyadır?
But what kind of world is it where a man can't simply say hello to his neighbor, can't strike up a conversation with a pretty lady, can't flirt harmlessly, tell her about his hobbies and passions?
Basitçe dizlerinizin üstüne çökerseniz karşınızda bir vizör açılır ve her şeyi görebilirsiniz.
BASICALLY IF YOU DUCK DOWN- - YEAH, A VISOR, HEADS-UP DISPLAY, THE WHOLE THING.
Basitçe anlat.
Make it simple.
Basitçe. Tabii.
Simple, right.
Bu galaktik dizilim, basitçe şöyle açıklanabilir, Güneş lineer bir çizgi üzerinde Samanyolu'nun Merkezi ile yükseldiğinde gerçekleşir.
The galactic alignment is simply said, the sun seems to come in a straight line with the center of the Milky Way.
Çünkü Sayid basitçe söylersem sen pek çok insanın yapamayacağı şeyleri yapabilecek kapasitedesin.
Because, Sayid, to put it simply, you're capable of things most other men aren't.
İşin bu kısmı basitçe cinsiyet önyargısıydı.
Part of this was simply gender prejudice.
Joseph Kennedy gibi adamlar servetlerini basitçe doğru hisseleri seçerek yapmadılar.
Men like Joseph Kennedy did not make their fortunes by simply picking the right stocks.
Sadece beş işgünü sonunda ortalama 25 milyon dolarlık kişisel servet basitçe yok olmuştu.
It's estimated that by the end of these five days trading, $ 25 billion dollars worth of personal wealth had simply disappeared.
Basitçe, Tanrının işini yapıyorum.
I'm simply doing God's work.
Basitçe. Güzel, gölgesi olan bir ağaç, çok fazla çayır, banklar.
Keep it simple, nice shady trees, lots of grass, benches.
Bu olay, işimizi basitçe bitirmekten alı koyan saçma sapan bir durum.
This is just fucking bullshit stopping us from finishing what seems to be simple work.
Basitçe ihtimallere oynadım.
I simply play the odds.
Ben basitçe, onlara tarihsel gerçekleri anlatırım, ve gerekirse diğer şeyleri düzeltirim.
I'simply relate the hi'storical fact's to them, and if nece's'sary, correct their thinking.
Basitçe, her üç haftada bir neredeyse ölüyor.
Basically, every three weeks she almost dies.
Tamam, basitçe anlatayım.
Okay, simple version?
Basitçe söylemek gerekirse etkisi bulaşıcıydı.
Put simply, his affect was highly infectious.
Basitçe açıklamak gerekirse Ajan Dunham'ın aklı, onun duygularının kurbanlar üzerindeki etkilerini görüyor ve onları rüya gören aklının görebileceği şekilde resimlere çeviriyor.
Put simply, Agent Dunham's mind... is recognizing the effects of his emotions on his victims... and translating them into images that her dreaming mind can recognize.
Basitçe anlat o zaman.
Make it simple.
Basitçe, hayatındaki tüm insanların tıpatıp benzerleriyle değiştirildiğini sanıyor.
Basically, it means he thinks everyone in his life has been replaced by an identical impostor.
Ben de basitçe halletmeye karar verdim.
So, I decided to go simple.
Grupça acı çekerek basitçe beyin yıkama.
It's primitive brainwashing via group suffering.
Etkiyi tersine çevirmek için, basitçe söyle yapıyoruz...
To reverse the effect, we simply- -
Basitçe, bu geminin Dünya'yı çevirecek kapasitesi yok.
This ship Simply doesn't have the capability to dial earth.
Basitçe, bu geminin Dünya'yı çevirecek kapasitesi yok.
This ship simply doesn't have the capability to dial Earth.
Ve biri bana bir şey söyledi ve söylediği o şey anlamlı gelen tek şeydi ve söylediği basitçe...
And someone said something to me, it was the only thing that made sense. And...
Basitçe açıkladı.
"Put simply."