Bitkin tradutor Inglês
1,365 parallel translation
Bitkin görünüyorsun.
You seem fatigued.
Eğitimsiz ya da yetersiz olduğum için değil... ... 36 saat uykusuzluk yüzünden bitkin olduğum için hata yaptım.
I erred not because I was untrained or incompetent but because I was exhausted, having been up for 36 hours.
Mark, bitkin gözüküyordun.
Mark, you looked a little haggard.
O çok bitkin Chuck.
He's exhausted, Chuck.
Bitkin görünüyorsun.
You look tired.
Bitkin misin?
- Fatigue?
- Bitkin görünüyorsun.
You look exhausted.
O yürüyüşler seni bitkin düşürüyor. Ben öyle düşünüyorum.
You're wearing yourself out with those walks every day, I think.
Bu kadar yorgun bu kadar bitkin.
Never so weary. Never so in woe.
Sadece biraz bitkin.
Bit tired and that.
Jeanne, adamlar bitkin.
Jeanne, the men are exhausted.
"Swindon, bitkin, Fresno türü bir kasabadır..."
"Swindon - a knackered, kind of Fresno town..."
Ve gece eve dönebiliyorduk... Bitkin...
And at night we'd return home weary
Kocan işten eve bitkin bir halde geliyor ve, senin tek yaptığın, şemsiyeyi sormak.
Your husband's home from work, exhausted, and all you can ask is'did you bring your umbrella home! '
Belki de, Belediye Başkanı'nın yarası bana cepheyi hatırlattı. Aniden kendimi çok bitkin hissettim.
Maybe the mayor's wound reminded me of the front-line, but I suddenly felt so exhausted...
adamlarımız ve yaklar bitkin düştü.
Our men and our Yaks are exhausted.
Sen Batman filan değilsin, sadece bitkin ve sahtekar ihtiyarın tekisin!
You're no Batman, you wacked out old fraud!
- Değişken ruh hali, bitkin bir ifade.
- Moods swings, haggard brow.
- Üzgünüm, Chris, bitkin gelemez.
- Sorry, Chris, the plant can't come.
Bitkin düştüm.
I'm beat.
Anlatırken bile bitkin düştüm.
I feel exhausted just talking about it.
Bitkin hissetmiyorsunuz ya?
You're not feeling faint, are you?
En sonunda, bitkin düşüyor, ve başka bir yere iniş yapmak zorunda kalıyor.
Eventually, his weariness tells, and he has to land elsewhere.
Ama senin kitabındakiler bitkin ve akılsız.
The reproductions are washed-out and dull.
Bitkin hastalar cildi yapıyor ve mürekkebi hazırlıyor.
The listless ones do the binding and prepare the ink.
Ayrıca geçen gün oldukça bitkin görünüyordun. Hatırlamayacağını düşündüm.
Besides, the other day you looked a little frazzled... so I didn't think you'd remember anyway.
- Hayır. - Bitkin düştüm.
- No, I was too wasted.
Onu bitkin düşürürsen dünyaya bir iyilik yapmış olursun
You'd be doing the world a favor if you'd just have her whacked.
Bitkin bir haldesin.
You izèrpana.
ve Sister gelip benim bitkin k.ıçımı, afedersiniz, bar köşelerinden kaldırırdı ne kadar kendimden geçmiş olsamda
And Sister would come and pick my sorry ass up, excuse me, in whatever sleazy beerjoint I happened to be passed out in.
Biraz bitkin gibisin tatlım.
You look kind of peaked, sweetie.
Sen zaten bitkin bir haldesin.
I mean, you`re | already exhausted.
Beni bitkin bırakırdı. Prune ile birlikte sonunda dengemizi bulduk.
With Plum, I've finally found the perfect balance.
Kalkabilmek için. bitkin haldeyim.
I'm exhausted. I've been on the road two days.
Gerçeği söylüyor olabilir, ama şu an çok bitkin.
It may be the truth, but he's still whacked.
Yemek zehirlenmesinden bitkin düştüğünüzde... sakın sizi hastaneye götürmem için bana güvenmeyin!
When you guys drop dead of food poisoning... don't count on me to take you to the hospital!
Fransa bitkin, o hasta.
France is exhausted, she is ill.
Bitkin Akıncılar havaalanını yine de hazırlıksız yakaladı, ama Japonlar yakındaki kasabayı ellerinde tutmayı sürdürdü.
[Hanks] The weary Marauders still took the airfield by surprise, but the Japanese continued to hold the nearby town.
Kocanızla tanışmıştık, son durumu nasıl? Pek iyi sayılmaz. Bitkin halde.
Mr and Mme Talbot flee their 1 1 th District flat to take refuge with their daughter, not far from the Luxembourg Gardens...
Bitkin görünmelisin!
You've got to look reluctant!
Bitkin bir hükümdar...
- ( sing ) Ajaded mandarin ( sing ) - [Shouting]
Bitkin bir hükümdar...
( sing ) Ajaded mandarin ( sing )
Bitmiş gibi, bitkin, solgun, bitkin, bitkin hükümdar...
( sing ) Like a jaded, jaded, faded jaded, jaded mandarin ( sing )
Bitkin düşmüş Hristiyan müdafaacılar barış teklifinde bulundu.
The exhausted Christian defenders finally negotiated a truce.
Bitkin ruhumu rahatlat...
Comfort my weary soul
Bu bitkin kız, cehennemde geçen bir randevudan geliyor.
The haggard girl that you're looking at now is straight from the date from hell.
- Yorgunluktan bitkin bir durumda.
- She's completely exhausted.
O kadar bitkin ki yutkunamıyor bile.
She's so weak she can't swallow.
Gözlerin son günlerde çok bitkin bakıyor.
Your eyes have looked dead to me lately.
O gece birayı ben götürmüş olsam şu anda bitkin aşık ben olacaktım.
If it had been me who brought her the beer that night,
- Kadın bitkin.
- She's exhausted.