Breakthrough tradutor Inglês
1,220 parallel translation
Ama inan bana, geçen gece öfkemin... kontrolünü kaybettim... ve gerçekten başka bir kriz daha geçireceğim sandım.
But believe me, But believe me, some of my anger management stuff last night, and I really feel like I had another breakthrough,
Joseph Kader 6 projesinin büyük bir başarı olduğunu düşündü.
But Joseph thought Lot 6 was a real breakthrough.
Ama anahtar kartında epey ilerledik.
But we did have a breakthrough in the key card.
Bir anıma ulaşmayı başardım.
I have had a breakthrough, a memory.
Genç Gavin medyumlarla önemli bir gelişme katetti.
Young Gavin's had a breakthrough with the psychics.
Sadece kuantum parçalarıyla ilgili küçük bir buluş.
Just a little breakthrough in quantum particles.
Yeni bir teknoloji sadece Seattle'da üç transgeniğin tespit edilmesini ve yakalanmasını sağladı.
A recent technological breakthrough helped us identify and capture three transgenics in the city of Seattle alone.
Hayır, tam tersine baba, bence bu büyük bir gelişme.
No no, on the contrary, Dad, I think we've made quite a breakthrough.
Bu dönüm noktası olab...
This could be the breakthrough we...
Büyük bir gelişme.
Quel breakthrough.
Yıldız geçidinin bulunmasından bu yana dünya tarihindeki en önemli dönüm noktası olabilir.
This could be the most important breakthrough for Earth since the discovery of the Stargate.
Evet, bu gerçekten çok önemli bir dönüm noktası gibi görünüyor.
Yes, that does look like a very important breakthrough.
Bu bilimsel buluş insan-robot ilişkilerinde yeni bir çığır açıyor. Evet.
This scientific breakthrough...
Buna rağmen, onlarca yıldan sonra, bu konuda büyük bir sıçramanın eşiğinde olabiliriz.
After decades, we may finally be on the verge of a breakthrough.
Witten'in çalışması öyle devrimci ve ışıltılı bir buluştu ki, ona özel bir ad verildi...
Witten's work sparked a breakthrough so revolutionary that it was given it's own name,
Haig, yarma harekatı başarısız olunca yaşanan katliamın sorumluluğunu üstlendi.
Haig bears the responsibility for not stopping the slaughter when the breakthrough failed.
Şimdi her iki taraf için en büyük sorun başarılı yarma harekatını nasıl devam ettirecekleriydi.
The big challenge for both sides now was how to consolidate the successful breakthrough.
Bu, Batı cephesinde 3 yıldır süren siper savaşının en büyük taarruzuydu.
This was the biggest breakthrough in over three years of trench warfare on the Western Front.
Yarma harekatı yaz boyunca devam etti.
The breakthrough continued through the summer.
...... büyük bir keşfi başardım, Sonia!
I've achieved a breakthrough, Sonia!
her gün önemli bir gelişme umuyorum.
We've been expecting a breakthrough every day.
Baban, buluş yapabileceğine yakın olduğunu düşünüyor.
" Your father thinks he's real close to a breakthrough.
Başarmamıza ramak kalmışken bizi ele verirse...
If he exposes us now, just before our breakthrough...
Büyük bir başarının eşiğindeyiz!
We're verging on a breakthrough!
- Başarı yakın!
- A breakthrough is near!
- Başarıya çok yakınız.
- We're close to a breakthrough.
Bu benim için çok önemli.
It's really a breakthrough for me.
- Walter, şimdi kurtulduk.
- Walter, breakthrough.
Genetik alanında önemli bir gelişme bu Ve Nobel ödülü alabiliriz.
We've made a breakthrough in genetics that'll put us in the running for a Nobel.
Şimdi kullanılan özel teknoloji sayesinde bir hayat satın almanız mümkün kılınıyor.
Now, through the use of exclusive breakthrough technology, ARC has made it possible for you to get a life.
- Firewall'dan nasıl geçeceğim?
- How will I breakthrough the firewall?
Teknik uzmanınız Bay Flinkman sayesinde Rambaldi araştırmasında büyük gelişmeler kaydettik.
Thanks to your technical services specialist... it's a Mr. Flinkman... we've made a breakthrough in the Rambaldi investigation.
Moleküler gen tedavisinde çığır açacak bilgiler var.
The data describes a breakthrough in next-generation molecular gene therapy.
Moleküler gen tedavisinde çığır açacak bilgiler var.
Data describes a breakthrough in molecular gene therapy.
Vay canına, ne büyük buluş!
Wow, what a breakthrough.
Bak, nasıl veya ne zaman olacak veya sana ne ilham verecek bilmiyorum ama bu gerçekleşecek.
I don't know how or when or what's gonna inspire your breakthrough, but it will come.
Bu onun için büyük bir adım.
This is a huge breakthrough for her.
- Aradığınız hırsızlar olabilir. - Evet olabilir, Troy.
This could be the breakthrough I've been looking for.
Ben vatandaşlarımızın... bu vakada önemli gelişme olduğunu bilmelerini istiyorum.
Now, I want to reassure the citizens... that we have made a significant breakthrough in this case.
Vakada oldukça önemli gelişmeler olduğunu bildirmek istiyorum.
I'd like you to know we've made a significant breakthrough in this case.
Yeni bir ürün.
A new breakthrough.
- Benimle önemli bir ilerleme kaydetmişti.
- He had a breakthrough with me.
Çünkü bir buluş yapmak üzereyim.
Because I'm on the verge of a major breakthrough.
Bu buluş nihayet o sembolleri tercüme etmeni sağlayacak mı?
Will this breakthrough finally allow you to translate these symbols?
Acilen bir hamle yapmamız lazım.
We need a breakthrough, fast.
- Haydi Harry, bu iyi bir plan.
It's a breakthrough.
Bilimde önemli bir çığır açmanın eşiğindeyiz.
We are on the verge of a major scientific breakthrough.
Şu aralar bir araştırma üzerinde çalışıyorum, ve bu... bilimde önemli bir çığır açmanın eşiğindeyim, gerçekten.
It just so happens that I'm working on a line of research, and it's... Well, I'm on the verge of a major breakthrough, really.
Bu bir başarı günü olabilir.
- This may have been a breakthrough day.
Bu iki yasanın çelişkisini aşabilmeyi hayatının en son amacı haline getiren Einstein bile başarılı olamadı.
After decades, we may finally be | on the verge of a breakthrough.
- kaçmadan önce.
- prior to that breakthrough.