Brighter tradutor Inglês
880 parallel translation
Sımsıkı tutar kısmını daha parlak harflerle bassınlar.
And put "Hold'Em Up" in a brighter color.
Becky, daha da aydınlanıyor!
Becky, it's getting brighter!
Daha da aydınlanıyor!
It's getting brighter!
Şimdi her şey daha güzel görünüyor.
Things are looking brighter now.
Bir aralar oğlum birden daha parlak görünmeye başlamıştı.
Well, on some days my son seems brighter than others.
Eskisinden daha dinç, Chuck.
It's burning brighter, Chuck.
Sandığınızdan daha parlağım.
And I missed it. I'm brighter than you think I am.
Sanırım seni daha parlak renkler içinde görmek isterdim.
I think I'd like to see you in brighter colors.
Hadi daha güzel şeylerden konuşalım.
Let's change to brighter prospects.
Işıklar parlaklaştı, kör ediyordu.
The lights got brighter, blinding me.
Aklına daha iyi bir fikir gelirse haber et.
You think of a brighter one on the way, come back with it.
Ve gözleri Eve Harrington'dan daha fazla kamaştıran bir ışık olmadı.
And no brighter light has ever dazzled the eye than Eve Harrington.
Biraz daha yukarı kaldır, parlasın, Onstot.
Turn that up a little brighter, Onstot.
Bayramdan daha parlak
Brighter than a holiday
Sana başka bir parlak anahtar önerdi mi?
Did he offer you another brighter key?
Kırlar, dünya çiçekleri ile kaplanmış araba ve onun parlak tomurcukları atın hızı ile ilerlemekteydi.
Amidst fields wreathed in earth's flowers the cart and its even brighter blooms advanced at the horse's pace
Herşey daha parlak görünüyordu.
Things looked brighter.
Tabii bazı hayvanlar diğerlerine göre zekilerdi.
Some of the animals were brighter than others of course.
Onlardan daha zeki, daha akıllısın.
You know you're a little brighter, smarter than those guys.
Ve kalbim daha açık ve daha hafif büyür Ve ay daha parlak ve daha parlak büyür.
And my heart grow lighter and lighter and the moon grow brighter and brighter.
Ardından kollarım onu davet ediyor gibi görünüyor Ay parlaklaştı ve parlaklaştı.
Then my arms just seem to invite her and the moon grew brighter and brighter.
Onu memnun etmek için bazı öpücükler toplamıştım. Ve bana daha sıkı ve sıkı ip verdi Ay parlaklaştı ve parlaklaştı.
So I rounded up some kisses to delight her and she roped me tighter and tighter and the moon grew brighter and brighter.
Düşündüğümden daha muhteşemsiniz.
You're brighter than I thought.
Doktor, ben sizden işin iyi tarafına bakmanızı istiyorum.
Doctor, I want to look on the brighter side.
Bununla birlikte, bütün bu olup bitenlerin bir de iyi tarafı var.
There is, however, a brighter side to all this.
Işıldaması ne denli parlaksa, o denli kolay kırılır.
The brighter the glitter, the more easily broken.
Eğer söyleyecek zekice bir fikrin yoksa gidip çanak çömleğinle uğraşmaya devam et.
If you've nothing brighter to say... go back to your pots and pans.
Biraz daha açık, lütfen.
No, a little brighter one, please.
- Benden daha zeki olduğu kesin.
- She's a whole lot brighter than me.
- Geleceğiniz daha parlak olurdu.
Your future would be brighter.
Sonra güneş daha da yükseldi ve sudan yansıyan ışık o kadar keskinleşti ki artık sudan ışık gözlerini aldığından başını çevirerek yol almaya başladı.
Then the sun was brighter and the glare came on the water, and as it rose clear the flat sea sent it back to his eyes so it hurt sharply and he rode without looking into it.
Daha parlak bir gün doğumu olamazdı.
Never was there a brighter sunrise.
Sicilyalılardan hala hoşlanmıyorlar, çünkü bir Romalılardan daha parlağız ve onlar kendilerini öyle sanıyorlar.
They still don ´ t appreciate Sicilians, because we are brighter than the Romans, and they think they are.
Ki altın gerdanlık daha İyi parıldasın
So that gold necklaces will gleam brighter
Ya şimdi Bayan Tyler? Şimdi çok daha aydınlık.
Oh, it... it's much brighter.
Şimdi işe olumlu tarafından bakarsak.
And, now, to look on the brighter side.
Arkadaşları ondan zekiydi.
His pals were brighter than him.
Soluna dön, sonra da sağına ve yüzler güneşten daha da aydınlık
Turn to your left then turn to your right And faces shine brighter than the sun
Yüzler güneşten daha da aydınlık Hey!
Faces shine brighter than the sun Hey!
Eski daireden daha aydınlık.
No. brighter than the old one.
Ağaç ve yeşil alanların tahribi yeryüzünü parlaklaştırır.
The destruction of trees and grasslands makes the surface of the Earth brighter.
Bizden daha akıllı olabilirler.
Them or they may be just a lot brighter than all of us.
Benden daha zeki tek bir öğrenci var mıydı?
Was there a single student brighter than I?
Daha kuvvetliydin, daha zekiydin, doktor olmaya daha uygundun.
Well, you were stronger, you were brighter, you were more fit to be a doctor.
Sen olmasan bile benim adamlarım daha sağlam, daha zekidir.
I got them tougher and brighter even without you.
Çünkü ilk kar daha parlak ve insanlar daha neşeli olur.
Because the first snow it becomes brighter and more cheerful.
Daha renkli şeyler giymeliler.
They should wear something brighter.
Patlamadan milisaniyenin 10'da 7'si gibi bir süre sonra... 100 km uzaktaki... termonükleer bombanın oluşturduğu ateş topunun ışığı... öğle güneşinden 30 kat daha parlaktır.
At 7 / 10ths of a millisecond after the explosion, and at a distance of 60 miles, the light from the fireball of a single megaton thermo-nuclear device is 30 times brighter than the midday sun.
daha parlak, daha güçlü renkler olmalı.
brighter, stronger colors.
En parlak fikirlerinden biri olmadı.
Not one of your brighter ideas.
Güzel çocuğum, güzel çocuğum yarın daha parlak bir gün olabilir...
Fair child, fair child... may tomorrow be a brighter day...