Bu imkânsız tradutor Inglês
1,775 parallel translation
Bu imkânsız.
That's impossible.
Hayır. Bu imkânsız.
No, that's not...
- Bu imkânsız.
- No way.
- Bu imkânsız.
That's impossible.
- Bu imkânsız.
- That's impossible.
Bu imkânsız, verdiklerini geri al.
Take your stuff back.
Bu imkânsız. Testleri kendim yapmıştım.
That's not possible I performed the exam myself
Bu imkânsız.
There's no way.
Hayır, bu imkânsız.
No, that's not possible.
- Ama bu imkânsız.
- Well, that's just impossible.
Bu imkânsız. Elle dün gece burada, Greenwich'te çocuklara bakıyordu.
Elle was in Greenwich last night, watching the children.
Hayır, hayır, bu imkânsız.
Oh, no, no. That's impossible.
Bu imkânsız.
That's not possible.
Daniel, bu imkânsız. Anladın mı?
Daniel, this is not possible.
- Bu imkânsız.
- It's impossible.
Hayır, bu imkânsız.
No, that is impossible.
Bu imkânsız!
Impossible!
Hayır, bu imkânsız...
No, this is impossible..
Bu imkânsız!
This is impossible!
- Üzgünüm. Bu imkânsız.
- That's no longer possible.
Bu imkânsız çünkü "Bademcik" adlı bölümün sonunda emekli olduğunu söylemişti.
You mean Dr. Norberg. But that's impossible because at the end of the tonsils episode, Dr. Norberg said he was retiring.
- Bu imkânsız bir seçenek.
- It's an impossible choice.
O zaman bu test yanlış çünkü bu imkânsız.
This test is wrong. It's impossible.
Ne yazık ki bu imkânsız.
Ooh, unfortunately that's impossible.
Hayır, bu imkânsız.
No, that's impossible.
7 dakikada bu binadan çıkmamız imkânsız.
We won't even be out of the building in seven minutes.
İmkânsız bir şey bu.
That's impossible.
Savaşmamız gerek dedim. Orta sınıf hayatına devam edip, haksızlığa izin verirsen suça, Bu resmen şiddet! Bu da, barış devrimini imkânsızlaştırıp şiddet devrimini zorunlu kılar.
" I say we have to fight, if you continue your middle-class life and let injustices perpetrate this is violence which makes peaceful revolution impossible, and violent revolution inevitable.
Zaten burada yapılan bu değil miydi? İmkânsızı başarmak.
Isn't that what we do here?
Bu bölümün bir takım olarak çalışmasını imkânsız kılan iki insan görüyorum ve yeter.
I see two people who make it impossible for this division to function as a team. And it's enough.
Çünkü bu kadar parayı hemen bulmam imkânsız.
Because I can't arrange money that quick.
Ama bu imkânsız.
but its not possible.
Ama bu imkânsız.
But that's impossible.
Ama bu artık imkânsız, değil mi?
But that's out of the question now, isn't it?
Sana yalvarıyorum. Bu bir rüya değilse, "Hood" olmadan bir hafta sonumun olması imkânsız.
If this is my weekend free of all things "Hood", unless this is a dream
İmkânsız bu!
This ain't possible!
Bu olanlar imkânsız.
This is not all possible.
Bu el yazısıyla okumak imkânsız.
With your handwriting, it'll be unreadable.
İmkânsız bu, mümkün değil!
Unbelievable. That's unbelievable!
Kendi kendini tatmin mi? Bu, imkânsız.
Self fellatio, that's impossible.
Bu imkânsız!
It appears there was a fatality.
Başka bir yer var mı? Yılın bu zamanlarında, imkânsız.
Manage at the height of season?
Oh, imkânsız bir şey bu.
Oh, that's impossible.
Anne, gideceğimi söylemediğim halde, birisinin bu karda dört saat beklemesi imkânsız, değil mi?
Mom, there's no way someone would wait outside in the snow for four hours when I didn't say that I'd go, right?
Bu imkânsız.
Outside of the church.
Böyle bir intikam cinayetinin bu kadar temiz yapılma şansı neredeyse imkânsız.
It would be almost impossible for a run-Of-The-Mill Revenge murderer to be that invisible.
Bu imkânsız.
This is impossible.
Ancak Kalahari Çölü'nde bu bulmak neredeyse imkânsız.
But out in the Kalahari, water is now almost impossible to find.
Bu kadını tatmin etmek imkânsız.
I think this woman's impossible to please.
Elinizde hangi yolların tehlikeli ve kanunlardan uzak olduğunu gösteren bir bilgi kaynağı olmazsa, bu yolculuğu yapmak neredeyse imkânsız olurdu.
I think it would be almost impossible to do this journey unless you had some form of intelligence as to what areas are lawless or dangerous.
İmkânsız mı bu?
Is that impossible?