Charm tradutor Inglês
4,082 parallel translation
- Uğurlu tılsımım.
My lucky charm.
O bir aşk tılsımı.
It's a love charm.
Çantamda tılsımı buldum.
I found the charm in my bag.
Tılsım, lanet değildi.
The charm wasn't a curse.
Tılsımı çantaya ben koydum.
I put the charm in the bag myself.
- İşte benim nazar boncuğum gidiyor.
There goes my lucky charm.
Şanslı tılsımın olmadan yaşamayı.
Like what? Life without your lucky charm.
Senin gibi gösterişli bir okuldan mezun olmadığımı biliyorsun, belki bir gün bana özel ders verir veya... bir şeyler öğretebilirsin.
Well, you know, I didn't actually graduate from charm school like you, so maybe, you know, someday you can give me some tutoring or something.
... öğrencileri tarafından seviliyor, ayrıca çekiciliği ve yakışıklılığıyla kadın öğrenciler arasında da makul olarak revaçtaydı.
... beloved by his students, and with his charm and good looks, he was understandably a favorite amongst the female contingent.
İşler senin için çok iyi gözükmüyor, Çekici Lucky.
Things don't look too good for you, Lucky Charm.
Ardından komşu akraba oldu..
♪ Even the neighbor's sister-in-law falls under the charm ♪
Joe'un doğuştan gelen o tehditkar tavrını seviyordu Clarissa da.
Something about his innate sense of menace seemed to charm her.
Bu şans getirmesi için.
This is a lucky charm.
Keseyi bana ver.
Give me the charm.
Gerek yok yoncalara, şans tılsımlarına.
Don't need no clover or lucky charm
Bir Ruh Emici saldırı istenmeyen bir durumda, bir Patronus cazibe kullanın.
In the unlikely event of a Dementor attack, use a Patronus charm.
- Onları etkilememi istiyordun.
- You asked me to charm them.
Cazibeni, masumiyetini, gücünü bu güzel, enerjik samimiyetini hatırlıyorum.
I remember your charm, your innocence, your strength, this beautiful, fresh, vibrant sincerity.
Kız kardeşinin kelebek şeklinde bir kolyesi var mıydı?
Your sister had a charm in the shape of a butterfly.
Form aldehit, bıraılan not, taktığı kolye...
The formol, the note, the charm she was wearing...
Bu yüzden Valeria'nın kolyesini bana verdin.
That's why you gave me Vale's charm.
Bunun için aradın ama cazibenin bir parçası da bu.
Yes, you did, but that's part of your charm.
Daha sonra Joy geliyor. Bütün çekiciliği ve özgüveniyle kadının, tam da olmak istediği bir karakterle geliyor. Ya da beraber olmak istediği kişinin karakteri.
Along comes this Joy, and he's probably all charm and confidence, just the type of person she wants to be like or... or be with.
Evet, ama Bo'nun Succubus cazibesiyle, o bizim elimizde.
Yes, but with Bo's Succubus charm, he will be putty in our hands.
"Çekiciliğin ve kişiliğinle her zaman istediğine ulaşacaksın."
"You will always get what you want through your charm and personality."
İçeriye davet et.
Turn on the charm.
Ökse otu aslında...
Mmm! Um... did you know that mistletoe is actually a... it's a parasitic bush that the Celts just decided was a charm for fertility.
Mükemmel.
Ho-ho! Like a charm.
Eşi-benzeri bulunmayan tatlı ve sevimli kaynanayı henüz keşfedemedim.
I have yet to discover the singular charm of the mother-in-law.
Cazibe yoksunluğu veya espri anlayışınızın olmadığını düşüyor olabilirim fakat adil davranmadığınızı düşünmek, elinizde bir kara liste olduğuna delâlettir ancak böyle bir şey için bir sebebiniz olduğunu düşünmüyorum.
Devoid of humour or charm perhaps, but unfair implies you had an agenda and I can't imagine a reason you would.
Sana çekicilik katıyorlar.
Adds to your charm.
Artık eskisi kadar etkileyici değil.
It doesn't have the charm that it used to when the Stumpos owned it.
Onda içimdeki öğretmeni uyandıran taşkın bir cazibe var.
She has a... a boisterous charm that has awoken the teacher in me.
Kurtadamı baştan çıkar dedi.
Charm the werewolf, he said.
- Şanslı tılsımımı buldum.
- Found my lucky charm.
- Cazibesi oradan geliyor.
- That's a part of his charm.
- Hep bir yerleri tıkalı mı geziyor?
- His charm is that - he's all stopped up?
Indiana cazibem için zoraki dinleyiciler.
A captive audience for my indiana charm.
Ama sen şanslıydın ölüm bile senin cazibene aldandı.
But you are fortunate that.. .. life surrendered to your charm once again.
Ben cazibemi hayatı baştan çıkarmak için kullanıyordun... Peki sen ne yapıyorsun?
When I was in prison using my charm to seduce life... what were you up to?
onun çekiciliğine kapıldığın zaman...
When you are trying to charm her..
Caziben sayende gözlerini senden alamaz.
You charm her and you start seeing her.
Yani aşık olmadım ama buradaki büyüyü görebiliyorum.
I mean, I'm not in love, - but I can see the charm. - ( Cell phone rings )
Genelde güler yüzümle etkilerim.
Well, I usually just get by with my charm.
Levitt'in besteleri bütün parçalarda olağanüstü, büyüleyici ve canlıydı ve iç dünyaya ilişkin anlarda eşsiz duygularla doluydu.
- I- - [sighs] "levitt's score is a marvel," full of charm and pizzazz in its pastiche numbers And unparalleled emotion in its introspective moments. "
Hatırladığım kadarıyla, seni buraya getiren sadece bir güzellikti.
As I recall, it was only the one charm brought you here.
Şey, sıradan, çekici.
Well, it's casual charm.
Hayır ama biraz Wheeler cazibesiyle ve beleş sezar salatasıyla olabilir dedim.
No, but a little Wheeler charm and a free Caesar salad just might.
Uğur getirsin diye.
Lucky charm.
Memleketten getirdim. Uğurludur.
This is a lucky charm from my country.
"Yahşi Cazibe".
The Obedience Charm