Daft tradutor Inglês
713 parallel translation
Sen aptal mısın?
You're daft?
Biz İskoçya'da, bazı akıllı Londralıların sandığı kadar aptal değiliz.
We are not so daft in Scotland as some smart Londoners may think.
Ben onu dışarı çıkardım.
Daft old fool! I had to put him out.
Deli midir nedir!
Is he daft?
O mezar soyguncuları yok mu, gözü dönmüş hepsinin onları işe koşan arsız doktorların da.
They're uncommon bold, the grave robbers... and the daft doctors who drive them on.
Saçmalıyorsun.
You're daft.
Megan McDermott için deli olmuyor muydun?
And weren't you daft about Megan McDermott?
Salak olduğumu düşündüğünüzü biliyorum.
I know you two think I'm daft.
Aptal olma!
Don't be daft!
Küstahlığa bakar mısın?
Cheeky daft, isn't he?
Kapa çeneni aptal, onun aklına böyle fikirler sokma.
Shut up, you daft nit, putting ideas into his head.
Delisin sen!
You're daft.
O kadar deliyim ki senin oyunlarından haberim yok.
I'm not so daft that I don't know about your games.
Böyle aptalca konuşma.
Don't talk so daft.
Ne aptalca bir şey.
That's a daft thing to do.
Buralara kadar gelip uğramamak aptallık olur diye düşündüm.
I thought it'd be daft not to call being so near.
Saçmalama, ne demek istiyorsun?
Don't be bloody daft, what do you mean?
Sen beni aptal mı sanıyorsun, Arthur?
Do you think I'm daft, Arthur?
Çünkü delisin!
Cos you're daft!
Saçma sorular sorma!
Don't ask daft questions!
Bebek ya ölü doğar ya da cüce veya...
This baby will be born dead or daft or...
Deliler ülkesinde.
The land of the daft.
- Bebeğe, sersem şey!
- Oh, no, the baby, you daft thing!
Aptal olma!
Don't be so daft.
Aptal kalabalıklar çılgınca alkışlıyor olsalar da,.. ... varış noktası sonsuz uzunluktadır.
And the winning post's no end, even though barmy crowds might be cheering themselves daft.
- Aptal olma.
- Don't be daft.
Aptal aptal konuşma.
Yeah, don't talk so daft.
Aptal aptal konuşma.
Don't talk so daft.
Söndür şunu, seni ahmak herif.
Put it out, you daft loon.
Saçmalama!
Don't be daft!
Bir gemi dolusu yeterince aptala, ha?
That's daft enough for a shipload, eh?
Ekmek meyvesiyla ilgili aptalca bir şey yok.
There's nothing daft about breadfruit.
Çıldıracağım.
I'll go daft.
Çok yaşlı, hatta biraz şaşkaloz da.
He's too old, and I say more, a bit daft.
- Şaşkaloz sensin asıl.
- You are the daft one.
Bak, gerçekten minnettarım.
I am grateful, honestly. Don't be daft.
İçeride olduğunu biliyorum bataklık kurbağası.
I know you're in there, daft frog.
Mm sen aptalın tekisin bence kimbilir, belkide Yüzbaşı Harris ingilizce - öğretir bana, gerçek İngilizceyi öğretir...
Mm, you must be bloody daft, mate. Anyway, maybe Capitan Harris can teaching me... to speak-ee real good English...
- Deli olma.
- Don't be daft.
Burası yangında çıkış yerim.
That's my fire escape. - Don't be daft.
Saçmalama!
Daft!
Keçileri kaçırmadım.
I am not completely daft, you know.
Aptal olma.
Don't be daft.
# # But what we do with an old bamboo makes everyone go daft
# # But what we do with an old bamboo makes everyone go daft
- Delirdin mi?
- Leave me alone! He needs me. - Have you gone daft?
Bence delilik.
Daft, I call it.
- Üşütük o, efendim.
- He's daft, sir.
Tamam, beyler.
The lass is fair daft about you, Jimmy.
Aklını mı kaçırdın sen?
You're daft, child. Look!
- Aptal değildi, o biraz...
- Well, he wasn't daft, he was... I don't know.
Aptallara bak.
There's daft.