Dalış tradutor Inglês
2,960 parallel translation
Benjamin Lightfoot bu sabah 9 : 30 civarı... oradaki tekneden dalış yaptı.
Benjamin Lightfoot went diving from that boat over there around 9 : 30 this morning.
Dalışdan geri gelmediği zaman alarm verildi. Körfezde arama yapıldı ve cesedi yaklaşık 3 metre derinlikte... patronun karısı Alex tarafından bulundu.
When he didn't come back, the alarm was raised, a search was made in the bay, and his body was found over there by his boss's wife, Alex, in around ten feet of water.
Üzgünüm ama Benjamin dalış yaptığında herkes nerede... olduğunu tespit etmem gerekiyor.
I have to establish where everyone was when Benjamin was diving.
Dalışı yaptığında sen hırsızlık olayının tutanığını hazırlıyordun, hatırladın mı?
You were writing up the break-in when he went in, remember?
Siz ve Benjamin sarhoş oldunuz, çok geç yattınız ve... ona rağmen dalış yapması çok tuhaf değil mi? Sanırım.
If you and Benjamin had been drunk, gone to sleep very late, isn't it strange he still went diving?
Dalış yapacağını kimseye söylememiş.
Didn't tell anyone he was going out.
Dalış okulundan neyin çalındığını öğrenebildik mi?
Do we know what was stolen from the dive-shed yet?
Dalış yaparken sürekli onu takıyordu, neden tam da öldüğü gün düşmüş olsun ki.
He dived regularly wearing it, so the one time it falls away is the day he dies.
Phil En'in dalış kulübesinde bir tatlı su fıçısı bulunuyor.
Phil En has a fresh water butt in his dive shed.
Benjamin'i dalış yapmaya giderken gördüğünde o çoktan ölmüştü.
By the time you saw Benjamin go diving, he was already dead.
Trajik bir dalış kazası gibi görüneceğini düşündün.
'You thought it would look like a tragic diving accident.
Cesedi denize attıktan sonra... Phil'in dalış kulübesine gelip kilidi kırdın.
'Once you'd dumped his body, you came back'and broke into Phil's dive-shed.
Şimdi... bandana, göğsündeki izler, taş, çiğerlerindeki tatlı su, dalış kulübesine zorla girme.
So... the bandana, the marks on his chest, the stone, the fresh water in his lungs, the break-in at the dive shed.
Kurbanımız bir enkaz dalgıcıydı, biz de dalış alanlarından birinde öldürüldüğünü düşünüyoruz.
Our victim was a wreck diver, and we think that he may have been killed at one of his dive sites.
Buna göre Dillingham uçak pistinde tam şu anda ayarlanmış hava dalışı varmış.
According to this, he's scheduled to sky-dive from Dillingham Airstrip right now.
Senin çıplak şekilde bombalama dalış yaptığını görmeyi çok isterdim, Irv.
I would love nothing more than to see you do a naked cannonball, Irv.
Lisedeyken kapalı alanda hava dalışı yaparken kendimi rezil etmemi hatırlıyor musun?
How's that going? Remember in high school
Salonda, dalış tahtasıyla klor tabletlerinin yanında.
It's in the dining room next to the diving board and the chlorine tablets.
- Bu dalışı yapacaksın.
- You're gonna dive here.
Buraya şu "toprak dalışı" denen şeyi görmeye geldim. Bungee jumping'in doğuşu gibi bir şey, değil mi?
I'm here to see this "land diving" thing, which is like the birth of the bungee.
Bir yandan da "toprak dalışı" nasıl bir şeydir diye düşünüp duruyorum.
I'm just thinking through my head about what this "land dive" is.
Toprak dalışı yapmazsam yarın yapmam için ne bulacaklar?
If I don't do a land-dive, what are they gonna find for me tomorrow?
"Karl, asfalt dalışı yapacaksın."
"Karl, get down to tar-dive."
- Bu kara dalışı mı? - Evet, toprak dalışı bu.
So that's a land-dive?
Toprak dalışı olarak sayılır mı yani?
Does that count as a land-dive?
Oraya gittim ve nizami bir toprak dalışı yaptım.
I got there and did the proper land-dive.
Bu dalış sekansında, sporcu suya çarpmadan kesme yapar. Veya hareketi tersten oynatır ya da baş aşağı çeker. Böylece kükreyen, balemsi, müzikalimsi görüntüler yakalar.
In this diving sequence she cut before the athletes hit the water, or reversed the action, or turned some shots upside down, to make them soar, balletic, like a musical.
Çifte dalış!
! Double dip!
Kanun bölgesine derin bir dalış fırsatı yakalamıştık, ancak hâlâ gerçek birşeyler üzerinde ayaklarımı yere sağlam basabiliyorum.
It was an opportunity to dig deep into an area of law but still keep my feet grounded in something real.
Demek ki, Noel Baba Jack, Randy'nin ölüm dalışına geçmek... üzere olduğunu biliyordu sizin için planladığı ölüm. Hayır.
Which means, Santa Jack... that she knew Randy was about to take the death plunge... that she had planned for you.
Gezegenin en soğuk sularında tüplü dalış zamanı.
It's time to go scuba diving in the coldest waters on the planet.
Erebus Dağı'nın aşağısında üçüncü ekip, dalış ekibi volkanın donmuş denizin altına uzanan aşağı yamaçlarını keşfetmeyi planlıyor.
Down at the foot of Mount Erebus, a third crew, the dive team, plan to explore the volcano's lower slopes, which extend beneath the frozen sea.
Gezegenin en soğuk sularında buz dalışı yapmak son derece ciddiye alınmalıdır.
Ice-diving in the coldest waters on the planet should be taken extremely seriously.
Bu dalışta birçok şey olacak. Sıcaklık onlardan biri değil.
This dive's going to be a lot of things and warm is not on that list.
Dalış ekibi Erebus'un aşağı yamaçlarında çok az insanın gördüğü gizli dünyaları keşfetmeye başlıyor.
The dive team begin to explore the lower slopes of Erebus, discovering a hidden world rarely seen by humans.
Deniz buzunun altında dalış ekibi bir su altı stüdyosu kuruyor.
Below the sea-ice, the dive team is setting up an underwater studio.
Önümüzdeki haftalarda dalış ekibi buzun altına yüzden fazla dalış yapacak ve Erebus Dağı'nın aşağı yamaçlarındaki sıra dışı gizli dünyayı görüntülemeye çalışacak.
Over the coming weeks, the dive team would go below the ice over 100 times to film the extraordinary secret world on the lower flanks of Mount Erebus.
Ama bir de odama dalıp, bunun benim hatam olduğunu mu söylüyorsun?
But you stride into my office and tell me that it's my fault?
Adli böcek bilimi dalındaki en önemli uzman, Dante'nin ayakkabısındaki larvayı teşhis etti.
The foremost expert in forensic entomology identified the larva on Dante's shoe. What am I looking at?
Aşkın ve anlayışın bir dalını ekmek istiyorum.
I want to plant a branch of love and understanding.
Dünyayı süsleyen insan bahçesi içinde, aşkın ve anlayışın, bir dalını ekmek istiyorum.
In the human gardens that decorate the world - I want to plant a branch of love and understanding.
Aşkın ve anlayışın, bir dalını ekmek istiyorum.
I want to plant a branch of love and understanding.
Haklısın. Arabamla oturma odasına dalıp onlara söylemeliyim.
I should just drive my car into their living room and tell them.
Görevli kalçalarımı seyre dalınca Goya'nın arkasındaki tuzak kablosunu kestiğimi farketmedi bile.
The guard was so busy checking out my assets that he didn't notice me cut the trip wire on the Goya's back.
Bu adam kapalı alanda hava dalışı yapmandan daha beter.
Ugh!
Ayyaşların içeri dalıp oturaklarda sızmasına müsaade etme.
Don't let the, uh, the drunks stumble in and... And sleep on the pews.
Bay Durant'ın da dediği gibi buraya geliş nedenim Kızılderiler'e barış için zeytin dalı uzatmaktır.
As Mr. Durant said, I am here, Laurel branch in hand, to meet with the Indians.
Tamam, gittikçe derin düşüncelere dalıyorsun ve o berbat kokan nefesinden başka bir şeyleri analiz edemeyecek kadar erken bir vakitteyiz.
Okay, you're getting really deep, and it's far too early for me to process anything more than your morning breath, which by the way is rank.
Ondan istediğin her şeyi yaptı... Kendi bilim dalını kurmak için kaynak bulup, adam topladı.
He's done everything you've asked- - funded and staffed his own department.
Ara sokaklara dalıp ona yetişmeye çalışıyordum.
I'm trying to catch up and cut through side streets.
Kara ve deniz uzun kutup kışı boyunca uykuya dalıyor. Ta ki güneş bir kez daha dönene dek.
Land and sea close down for the long polar winter until, once again, the sun returns.