Dosdoğru tradutor Inglês
952 parallel translation
Sanırım, dosdoğru şu büyük volkana doğru gitmeliyiz zira burada bize güzel bir konum sağlayacak başka hiçbir yer yok.
I think, really, we've got to go straight towards that big volcano'cause there's nothing else that's going to give us a good bearing.
Dosdoğru Boston'a dönüyorsun!
"Back to Boston you go."
- Ben dosdoğru gideceğim ve sen ihtiyar, bir yoldaş ortağı olacaksın..
- I will go straight ahead, and you, old man, will lead a company of comrades and make a detour.
Dosdoğru eve gitmeyi tercih ederim.
I'd rather go right home.
Yukarı, yukarı, dosdoğru yukarıdaki ışığa.
Upwards, upwards, to the light up there.
Şuna, Mata Hari dün gece buradan ayrıldıktan sonra dosdoğru genç Rosanoff'un odasına gitti. Ve önceki gece de birlikteydiler.
Merely this, that Mata Hari went straight to the rooms of young Rosanoff when she left here last night.
Dosdoğru, Megan.
Straight ahead, Megan.
- Dosdoğru git.
Go straight ahead.
Eğer grand dükü size dosdoğru bir şekilde tarif etmiş olsaydım buraya gelmeyebilirdiniz.
Had I described the grand duke correctly... you might not have come here.
Dosdoğru Jamaika'ya yelken açıyoruz.
Yonder lies Jamaica, and straight we sail for it.
Dosdoğru.
And straight we sail for it.
Dosdoğru bize geliyor.
It's coming to us.
Burada kimseyi tanımıyorum. Sadece dosdoğru yürüyeceğim.
I don't know anyone here I just walk straight ahead
- Bildiğinizi dosdoğru söyleyeceğinize...
- Do you solemnly swear to tell the truth, the whole truth...
Bildiğinizi dosdoğru söyleyeceğinize namusunuz ve vicdanınız üzerine yemin eder misiniz?
Do you solemnly swear to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you, God? - I do.
Bildiğinizi dosdoğru söyleyeceğinize namusunuz ve vicdanınız üzerine yemin eder misiniz?
Do you solemnly swear to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Oğlunu dosdoğru üniversiteye gönder.
Send your boy through college.
Dosdoğru belaya gidiyoruz.
We're going to walk smack-dab into something.
Dosdoğru yatağıma mı? Daireme nasıl girdin?
How did you get into my apartment?
Viskinin içine daldı ve dosdoğru yatağımın kenarına kadar yüzdü.
She dived into the whiskey and swam right over to my bedside.
Oradan dosdoğru yürüyün, dümdüz devam edin, Bayan Betsy.
Walk toward it and keep walking.
Şimdi dosdoğru yatağa.
Now hurry and get into bed.
- Charing Sokağı, sonra dosdoğru git.
- Charing Street and follow your nose.
-... dosdoğru içeriye dalıp onu yakalayan şu kişi misiniz?
- the man who walked right in and got him?
Henüz tahmin edememişler için söylüyorum dosdoğru Japonya'ya gidiyoruz.
For the benefit of those who haven't already guessed, we're going straight to Japan.
Dosdoğru süt aracına gidiyor.
Here she comes, straight for the milk van.
Sapmadan dosdoğru gidin.
Go right ahead.
Hayır, Cora, dosdoğru gideceksin.
MALIBU LAKE 3 No, Cora, you keep straight on.
Dosdoğru eve git, tamam mı Helen?
You'll go straight home, won't you, Helen?
Ve dosdoğru Bayan Warren'in yanına gitsen iyi edersin.
And you'd better get up to Mrs. Warren straightaway.
Ferry Building'den dosdoğru okyanusa.
Clean from the Ferry Building to the Pacific Ocean.
Sabah 4.00'te şehre döndüm ve dosdoğru evinin yolunu tuttum.
So I go back to town at 4 : 00 in the morning... and I go straight to her place.
Dosdoğru merkeze götürelim.
Take you right down to headquarters.
Derhal bu ofisi terkedin. Bak, ya sen Alfred'i analiz etmeyi bırakırsın... ya da ben dosdoğru Bay Macy'e gider... ne kadar adi bir düzenbaz olduğunu anlatırım.
Either you stop analyzing Alfred, or I go straight to Mr. Macy and tell him what a fraud you are.
Sanki yolu ezbere biliyormuşum gibi dosdoğru buraya geldim.
Came straight to this place, just as if I'd known the way.
Mark, beni istasyonda bıraktıktan hemen sonra dosdoğru New York'a geri dönmek istedim.
Mark, right after you left me at the station I wanted to go straight back to New York.
Dosdoğru odanıza gidiyorsunuz ve bütün öğlen sonrayı da orada geçireceksiniz.
Very well. Go upstairs to the nursery and you'll stay there for the afternoon.
Tepsinizi alıp dosdoğru yukarı çıkın.
Take your tray and go straight upstairs.
Bu bir "erkek tüneli." Buradan dosdoğru lağım kanallarına ulaşabilirsin.
This is a "man's hole". You can get right down to the sewers through here.
- Dosdoğru gidin..
- Straight ahead.
- Dosdoğru ölüm vadisine... - Dosdoğru cehennemin ağzına sürün 600 süvariyi!
- Into the jaws of hell..... rode the 600!
Dosdoğru eve gitmen lazım.
You got to go home.
Ve dosdoğru gidiyoruz
" And we'll keep right on goin
- Dosdoğru bir soru.
An honest one.
Umarım bana dosdoğru bir cevap verirsin.
I hope you'll give me an honest answer.
Belirli bir mesafeden yaklaş ve dosdoğru o kişiye yönel. Eller kalçalarda, başparmak ileride. Dosdoğru o kişiye bak, sanki kavga edecekmişsiniz gibi.
You walk straight up to the customers hands on hips, thumbs forward staring her in the eye
Kesin benim gibi bir ahmağı şu merdivenlerden dosdoğru aşağı atarlardı.
I bet they'd toss a mug like me right down those steps.
Dosdoğru eve gidiyorum.
I'm going home, straight home.
Onu dosdoğru akıl hastanesine yolladılar.
They shipped him back to the insane asylum.
Eğer Angela'yı alırsak onları dosdoğru kızın ayağına götürmüş oluruz.
We pick up Angela, we lead them right to her.
Şimdi, dosdoğru yatağa.
Now, straight to bed.