Drip tradutor Inglês
1,003 parallel translation
Pıt, pıt, pıt kısa nisan sağanağı
Drip, drip, drop Little April shower
Pıt, pıt, pıt.
Drip, drop Drip, drop
Pıt, pıt, pıt. Gökyüzü bulutlandığında
Drip, drip, drop When the sky is cloudy
Pıt, pıt, pıt gökyüzü bulutlandığında
Drip, drip, drop When the sky is cloudy
Pıt, pıt, pıt küçük nisan sağanağı
Drip, drip, drop Little April shower
İnsanlar yollarda sırt üstü yatıp yüzlerine yağ damlatarak hayatlarını harcamaz.
People aren't gonna spend their lives lying in the road letting grease drip in their faces.
Seni bu düşünceyle kendi haline bırakıyorum Kaptan.
I'll leave you with that thought, Captain. Bonsoir, Drip-drap.
Onu verandada bırakacağına Bayan Morrison'un halısının her yerine akıtmasına izin vermişsin.
You ought to have left it on the porch, instead of letting it drip all over Mrs Morrison's carpet.
Pis herif.
Little drip.
- Süt çocuğu işte, kabul et.
- He's just a drip, let's face it.
Sanırım akmadan damlıyorum.
I'm just a drip without a drop, I guess.
Derhal, taze ve damla.
And drip.
Grip, burun dolusu sümük
La grippe, la post-nasal drip
Konuş yoksa boğazını keser, kasabın çengelinde asılmış domuzlar gibi kanının süzülmesini seyrederim.
Speak, or I'll cut your throat and leave you to drip... like a hog hung up in butchering'time.
# Yağmur damlaları şıp şıp akıyor #
Like the drip-drip-drip of the raindrops
Tam 4 ay boyunca sözümona iyilik meleği beni izledi. İnceledi, deldi. Savunmasız vücudumu talan edip, yağmaladı.
For four months this alleged angel of mercy has pored, probed, punctured, pillaged and plundered my helpless body while tormenting my mind with a steady drip of baby talk.
Çok kuru tutarlar. % 50'si naylondur.
- They are drip-dry. 50 per cent nylon.
- Fazla yaklaşmayın, bayan.
Don't drip on my suit.
Tıpkı, sonbahar yaprağı üzerine düşen bir yağmur damlası gibi.
Just the gentle drip of rain upon an autumn leaf. - Yes, sir. I'll lay on the silk.
Dans etmek için pek uygun olduğumu sanmıyorum, Toots.
I'd probably be an awful drip at the dance, Toots.
Sakın o boyayı güverteye damlatma.
And don't drip any of that on the deck.
Serumu bir saat sonra çıkartırsın.
Remove the drip in an hour.
Su geçirmez kumaştan.
It's a drip-dry.
Su geçirmez.
Drip-dry.
Su sıçratma oyunundan bezdim.
I left all my drip-dry dripping.
Jessie, tatlım, her yer ıslanamadan önce onları mutfağa götür hadi.
Take them on out to the kitchen, Jessie, honey, before they drip all over.
- Ütü istemeyen kumaş mı olacak?
- Will they be drip-dry?
- Öyleyse, kurulanma.
- Have a drip-dry, then.
Karanlıkta yiyince her tarafa damlatıyorsun.
You ate in the dark, you drip all over.
Ve hava dalışı? O siz misiniz?
- You don't have a drip, do you?
Evet, ve yatta olan benim.
- Drip, sir? An oil leak.
"... takmışın serumu koluna, uyuşturucudan öleceksin! "
Lying there almost dead On a drip in that bed
Sıkmadan kurutma yöntemi harika bir keşif.
Drip and dry... great invention.
Ülkenin bu tarafında buna "damlayan benzin" derler.
"Drip gas" is what it's called in that part of the country.
Süt çocuğu seni.
You drip.
Burnumu silmezsem çok kızıyormuş.
It makes her mad when I let my nose drip.
Annenin spagetti sosu ne damlar, ne de bir lezzeti vardır.
Your mothers spaghetti sauce doesn't drip or taste.
Bir muhallebi çocuğusun, sadece bir enkazsın.
You see, you are a drip, nothing but a wreck.
Küçük buzağları alıyorlar... aşağı sallandırıp... ve boğazlarını kesip, kanlarını akıtıyorlar.
They get the little baby calves... and they hang'em upside-down... and they slit their throats and let the blood drip out.
Yoksa aşağıdakilerin kafasına damlayacak.
It'll drip on their heads down below.
Pencereleri, sonra da yerleri yaparım. Böylece...
The windows, then the floors, that way if I drip...
Damardan lidokain... damardan epinefrin, lidokain serum... yüzde 2,7 sodyum klorit solüsyon verildi. "A" hattından kateter takıldı.
He received intravenous lidocaine intravenous epinephrine, a lidocaine drip 2.7 percent sodium-chloride solution catheters from the "A" line.
" İnşallah, ikiniz de korkunç bir şekilde ölürsünüz.
So you're not a drip after all.
Bazıları bana "Gözyaşlarının efendisi derdi".
Some call me the big "Drip". You were splendid, my dear.
Benim patateslerime sıkma!
Don't drip it in my fries!
Ufak bir su sızıntısı yüzünden evde mahsur kalmış.
They're keeping her alive on a drip-feeder.
Boğaz akıntım var.
I got a postnasal drip.
Gübredeki nitratla başla, bitki kabuğundan selülozu al, karıştır, ama çalkalama, bir iki damla asitle beraber.
Start with nitrate from fertilizer, cellulose from plant bark. Stir, don't shake, with a drip or two of acid.
Nasıl bu kadar sevimsiz olabildin?
how did you get to be such a drip?
Uyuz herif.
a drip.
Ne uyuz herif!
What a drip!