English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ E ] / Elbows

Elbows tradutor Inglês

688 parallel translation
Dirseklerimi de.
Oil my elbows.
Dirseğim olduğu için çok şanslıyım.
I'm lucky, I have my elbows.
Parmaklarınla çalarsın, dizlerinle değil.
You play with your fingers, not your elbows.
Dirseklerine kadar.
to your elbows.
Her emrimi yerine getirecek bir adamla ahbaplık ediyor.
He's rubbing elbows with a guy that does anything I say.
Bazen keşke eskiden olduğu gibi dirsek çürütseydim diyorum.
Sometimes I wish I was back rubbing elbows, as they say.
Omuzlarımda ve dirseklerimde.
It's in my shoulders and elbows.
Ceketlerinizi dirseklerinize kadar sıyırın.
Drop your jackets around your elbows.
Dirseklerinizle. Kazın!
I want elbows and bottoms.
Bu geceki yolculuğunuz Palm Beach'e... Tembel zenginlerle... Uluslararası zümre üyelerine.
Through it you will journey to Palm Beach... and rub elbows with the idle rich... and members of the international set.
O ve zenci, dirsekleri üzeri tebeşirlenmiş bir masanın üzerinde bir gün ve bir gece geçirmişlerdi.
He and the Negro had gone one day and night with their elbows on a chalked line on the table.
Bu durumda on sarkıntılık olur.
That would make 10 nudges, wouldn't it, if he used both elbows?
Seks hakkında bilgin var mı Holly?
All eyes and elbows.
Bu evde masa dirseklerde... dirsekler masada yemek yenmez!
In this house, we do not eat with the table on the elbows elbows on the tables.
Dirseklerinizi esnetin.
Stretch those elbows back there.
Kol kola girin.
Link your elbows!
Kol kola girin tempo tutun Kol kola girin tempo tutun
Link your elbows, step in time Link your elbows, step in time
Kol kola girin kol kola girin
Link your elbows, link your elbows, link your elbows...
Sadece dirseklerini masadan çek.
Just keep your elbows off the table.
Dirsekleriyle piyano çalan da kim?
Who's that playing the piano with his elbows?
Ne kadar da güzel dirsekleriniz var, bayan Flannery
What lovely elbows you've got, Miss Flannery.
Ailenin kızları, dirseklerinin güzellikleriyle ünlü idi.
The Bath girls were known for their elbows.
Sola dön! Sola! Sola, sola!
Elbows against the body.
Bunu kullanmayı bilirim, ama yapmak istemiyorum.
I know how to roll, but it's hard on the elbows.
Diğer kız onun pabucunu dama atacak.
Another girl would lick her fingers up to the elbows at the chance.
Sizin gibi meslekte dirsek çürüten birinin eminim çok pahalı zevkleri vardır.
Rubbing elbows with people like you, a man acquires expensive tastes.
Evet. Masada dirseklerimi nereye koyacağımı bilemiyorum.
Yes, and I never knew what to do with my elbows.
Oldukça eski moda bir ceket giyiyordu. Omuzlarında ve dirseklerde deri yamalar vardı.
He was wearing a rather old-fashioned jacket with leather patches on the shoulders and elbows.
"Son görüldüğünde dirsek ve omuzlarında deri yamalar olan bir ceket giyiyor ve bir yağmurluk taşıyormuş."
'When last seen he was wearing a tweed jacket with leather patches on the shoulders and elbows and carrying a raincoat.'
Dinle bunak herif! Duymak istediğim şeyi söyle yoksa parmaklarını teker teker kırarım.
Listen, you old bastard tell me what I want to hear, or I'm gonna rip these fingers clear up to your elbows.
Dirseklerini yumuşak kuma gömerler ve omuzlarını yastık gibi kullanırlar.
They dig their elbows into the soft sand and use their shoulders as pillows.
Bir hamur gibi püre edilmekten ya da gözlerinin çıkarılmasından..... ve de dirseklerinin kırılmasından diz kapaklarının ayrılmasından..... vücudunun yanıp kül olmasından bacaklarının yarılmasından ve ezilmesinden..... zerre kadar korkmazdı cesur Sir Robin.
He was not in the least bit scared to be mashed into a pulp Or to have his eyes gouged out and his elbows broken To have his kneecaps split and his body burned away
Dizler, topuklardan sonra ve dirseklerden önce.
The knees after the heels, before the elbows.
Dirsekler masanın üstünde olmalı ve ani hareket yapmak yok.
Both elbows on the table, no sudden movements.
... William F. Cody isimli genç bir adamla tanışmıştım.
I met and rubbed elbows with a young man named William F. Cody.
Buradaki savaşmam gereken tek şey can sıkıntısı oldu. Bir de birlikte çalışmak zorunda olduğum az sayıdaki hemşerim.
The only dangers I battle here are boredom... and the company of a handful of our compatriots... with whom I must rub elbows.
Peki ya dirsekleri?
UP TO THE ELBOWS?
Ayak parmaklarını yavaşça çek, dirsekler yanda, sallanma.
Pull your toes slightly, elbows at your sides, no waggling.
Açın, dirseklerinizi kontrol altında tutun.
Open, keep your elbows in check.
Dirsekler!
Elbows!
Dikkat, hazırlık, "geçit" pozisyonu. Kontrol, dirsekler.
Attention, preparatory, just the "gateway", control, elbows.
Dirseklerinizi eğik tutun!
Keep your elbows bent!
Kollarımda, dirseklerimi aşındıran... bu mermerden başla uyandım.
I woke with this marble head in my arms, that wears out my elbows,
Dirseklerim dokundu.
With my elbows.
Karıların memelerine dirseklerinle dokunsan bile hoşlarına gidiyor mu?
Doesn't that get broads hot, touching their knockers, even with your elbows?
Eliyle mi, dirseğiyle mi?
With his hands or with his elbows?
Dirsekleriniz, dışarıya döndürmeyin!
Those elbows, don't turn them out!
Politikacılar ve şairler... yüksek sosyetenin kaymak tabakasıyla müşerref oluyor.
Politicians and poets... rub elbows with the cream of high society.
Biliyorsun, ilk tanıştığımızdan beri yıldızlarımız bir türlü barışmadı.
You know, you and me been bumping knees and elbows ever since we first met.
O beyazlarla bir arada olmalı.
Let him rub elbows with the whites.
Büyük çocuklarla dirsek teması kuracağız.
We'll be rubbing elbows with the big boys.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]