English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ E ] / Esasında

Esasında tradutor Inglês

995 parallel translation
Gerard, Chris Argent'ın babası esasında, avcıların lideri.
Gerard is the father of Chris Argent. He's the leader of the hunters, basically.
Daha bugün tanıştık esasında.
You see, we only met today.
Esasında istediğim şey efendim, olur da bir tanesi elimize geçerse onunla nasıl ilgileneceğimiz yönünde bir uzman tahmini ve tavsiyeleri.
What I really want, sir, is a bit of expert guessing... and some expert advice on how to handle it when we get our hands on one.
Esasında.
Indeed.
Esasında... senin gibi bir erkek bekliyordum.
As a matter of fact, I'd been waiting for a man like you.
Esasında hava almak için geldik.
We mainly came out for the air.
Esasında, bence bu son derece öIümcüI bir günahtır.
Frankly, I consider that to be a pretty grave sin.
Unutmayın, bu cinayet suçlamasıyla ilgisi hariç..... sanığın Madam Grandfort'la ilişkisi hakkındaki görüşleriniz esasında..... sanığı yargılamanız söz konusu olamaz.
Remember also that you are not trying the accused for whatever views you may hold as to his relationship with Madame Grandfort except as it may affect this charge of murder.
Sahip olduğun heykelcik esasında dedem Michinaga Fujiwara'ya aitti.
The statue you had in your possession originally belonged to one of my forefathers, Michinaga.
Esasında bağcık yüzünden olduğunu söylemek istiyordu.
But she meant a strap wound.
Esasında onu istediğini biliyordum.
I always knew you preferred her.
Çünkü esasında benim görmek istediğim oydu.
Because it was she I wanted to see mainly.
Onun evinde kalıyor esasında.
She's actually staying in his house.
Müşterilerimizin her biri esasında özel hatta sahip olmalı.
Your phone company wants everyone to have a private phone.
Evet, esasında çok da karmaşık değil.
I GO ON AND OFF AGAIN LIKE A MACHINE.
Ama esasında ne hissettiğini biliyorsun.
But you know what he really felt.
Esasında iyi bir kızdı.
Basically, she was a nice girl.
Böyle bir çocuk esasında iyi çatı aktarırdı.
A skinny kid like that would make a cracking good chimney sweep.
Yani, esasında ve psikolojik olarak elinden böyle şey gelmez.
I mean, basically and psychologically, he's not capable of it.
Esasında bir koltukta iki karpuz taşıyordum :
Originally, I had to walk around with a double-barreled name
... esasında tek eşli olmuyor.
... basically not monogamous.
Kısacası otogenez esasında bir kendi kendine yeniden oluşum programı.
Now, briefly... autogenesis is basically a programme of... self-regeneration,
Esasında bu küçük şeyleri yapmamın sebebi daha büyük ve yeni hayaller istememdi.
Actually... I did those small things because I wanted bigger, newer dreams.
Esasında Percy Garrison'a çalışmak için... beklemeniz gerekir... ama bu sefer durum farklı.
Ordinarily you've got to wait to work for Percy Garrison, but this ain't ordinarily.
Ama esasında insanlarla tanışan bizleriz iyi, samimi insanlarla.
But we actually meet the people. We know the... you know, they're nice, sincere people.
Esasında olay şöyle gelişti ; militanların hepsinin yerini tespit etmiş ve onlara teslim olmaları yönünde çağrıda bulunmuştuk
Basically, we found ourselves in a situation where we thought we had the entire group of militants pinned down and called upon them to surrender
Esasında daha heyecan verici bir şeyler.
Something rather exciting about it actually.
Esasında çağımız modern toplumunun, Roma'nın önemli ve bitmek bilmeyen sorunlarıyla karşılaştığında vereceği tepkiyi merak ediyoruz.
He wanted to ask you if your fiilm would show of Rome... the important and eternal problems faced by modern-day society.
Esasında bunun en güçlünün hayatta kaldığı bir olay olarak hissediyordum.
In fact, I felt that it was a question of survival of the fittest.
Esasında beni orada görmek onlar için oldukça büyük bir şeydi çünkü o kadar badire atlatıp onları görmek için seyahat etmem evlerinde pek de uzakta olmadıklarını düşünmelerini sağlıyordu.
In fact, just for them to see me was quite a lot to them, because that I had gone to all the trouble and travelled so far just to see them made them feel that they weren't a long way from home, you know.
Esasında seninle konuşmak istiyordum.
Actually, it was you I wanted to speak to.
Dr. Graham Haller esasında.
Dr Graham Haller, to be exact.
Esasında hepimizin düşündüğü buydu.
That's what we all thought originally.
Ancak, esas önemli olan fayın altında neler olduğuydu.
But it was what was happening beneath the fault that was really significant.
Sen, Harry, Salvation ve diğerleri. Esas adam dışında...
You, Harry, Salvador and others, all except him.
Sanırım gösteri dünyasında iki esas ortağı olan ilk firmayızdır.
I'll bet it was the first firm in the history of show business to have two senior partners.
Aslında iyi bir film konusu ; esas cehennemin, Dünya olduğu bir film.
Maybe it will be a film. A film about the hell that is Earth?
Esas tartışma konusu, böyle bir programda veya buna benzer bir bakış açısında mesela...
So the real value of discussion, say, on a program like this or this sort, for example, is the point of view...
Aileme umutlar vermek için, ki benim yoktu, Aslında esas gayem ; vericimin, şifrelerimizi kıran Almanlar tarafından bize karşı kullandıkları konusunda üstlerimi uyarmaktı.
To give my family hopes I myself didn't have... but mainly to warn my leaders that the transmitter I was using was helping the Germans, who had broken our code.
Esas yapacağımızın yanında bu hiç kalır.
What we've done up to now is nothing to what we will do.
Madeleine Elster'in ölümünden önceki ruh halinin ölüm şeklinin ve ölümünün esas nedenini gösteren otopsinin ışığında karara varmakta zorluk çekmemelisiniz.
From the evidence of the state of mind of Madeleine Elster prior to her death from the manner of her death and the postmortem examination of the body showing the actual cause of her death you should have no difficulty in reaching your verdict.
Subaylar yataklarının başında esas duruşta dursun.
Every officer will stand by his bed at attention.
Bu soruşturmanın esas öznesi tecrit altında tutuluyor.
The one who should be the real subject of this investigation is kept locked away and in isolation.
Buyur. Seni burada kabul ediyorum ama esas odam hemen buranın arkasında, burada geçiciyim.
I'm receiving you here, but my government apartment is behind that partition, I'm here temporarily.
Sen başlarında kal ve esas duruşta beklesinler!
You're supposed to be standing to attention!
Esas farkına vardığımız şey ise Jext ve Telez Uvalarında Omlar yüzünden büyük hasarlar oluşmasıdır.
What we do notice is the considerable damage... caused by Oms on the Uvas of Jext and Telez.
Hal Philip Walker esasında gizemli bir adam.
Hal Phillip Walker is, in a way, a mystery man.
Farkında değilsin, Howard. Esas olan zaman!
You don't realize, time is of the essence!
"Nakit hesaplarında, taşeron firmalara ve dağıtıcılara ödenen ücret düşüldükten sonraki net kâr esas alınacaktır."
"Gross proceeds should consist of all funds the sublicensee receives not merely the net amount remitted after payment to the sublicensee or distributor."
Aynen, bunu yaptığında esas akordu yapmış olursun.
exactly, and when you have that, you have what you call a major chord.
Hayatında her şey yolunda gidiyorsa istediğin her şeye sahipsen, bu durumuna esas akort denir.
A major chord is when everything in your life works out perfectly, when you have everything you could ever possibly want.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]