Flutter tradutor Inglês
237 parallel translation
Ama kadın kirpiklerini bir sallasın, hemen büyüleniverirdi.
But she'd flutter her eyelashes, and he'd be enchanted all over again.
Alevin etrafında çırpınan kelebekler gibidir, adamlar bana. ve onlar kanatlarından tutuşurlarsa ; biliyorum ki suçlu olan ben değilim.
Men flutter to me like moths around a flame and if their wings burn I know I'm not to blame
Alevin etrafında çırpınan kelebekler gibidir, adamlar bana. ve onlar kanatlarından tutuşurlarsa ; biliyorum ki suçlu olan ben değilim.
Men flutter to me like moths around a flame and if their wings burn, I know I am not to blame
Cilveli ve telaşlı kanat şakırtılarıyla
" when, with many a flirt and flutter,
Beyazlar içinde ortalıkta kanat çırpmam gerekiyor.
I'm supposed to flutter around in white.
- Tir tir titriyorum.
- I'm all a-flutter.
Umarım Freddi'yi sık sık muayenehanenize heyecanla girip sizi gözleriyle yiyen kadınlarla karıştırmıyorsunuzdur.
I hope you're not confusing Freddi with the kind of woman... who used to dither in and out of your consulting room in a flutter of checks and eyelashes. Ah.
Bir iki sinirsel çarpıntı geçir, Kathy... yoksa bellboylar valizlerinizi taşırız şakasını yapmayacaklar.
Give a nervous flutter or two, Kathy or the bellboys won't joke as they carry up your bags.
Gelip benimle kanat çırpmasında bir sakınca yok.
Well, she was welcome to come and flutter her wings with me.
Durmadan ayağımı tekmeliyorum ve kötü bir şey olduğunda ona domuzluk edebileceğim birinin etrafımda dolanmasından hoşlanıyorum.
I keep kicking this foot of mine, and... when I have a bad patch, I like someone to flutter around... so that I can be a perfect swine to them.
Alaca karanlığın cazip hüznünde, mumların titreşmesi gözlerinde dans ederken, sana seni sevdiğini söyleyecek.
And in the elegant melancholy of twilight, as the candles flutter and make your eyes dance, he will tell you he loves you.
Rengârenk bayraklar, gökyüzünde dalgalanıyor. İngiliz bayrakları.
Coloured rags, flutter in the sky they are... the'Union Jacks'.
Hafif bir çarpıntı, telaşlanacak bir şey yok.
A little flutter, there's nothing to be alarmed about.
"Sağ kolundan bir şahin havalandıracak,"
She would let a falcon out, of her right sleeve he'll flutter out.
- Bu bir kalp çarpıntısı.
There's a heart flutter. He's dying.
Beyaz bayrakların dalgalandığını mı görüyorum?
Do I see the flutter of white flags?
# # They set my heart a-flutter
# # They set my heart a-flutter
Sallanmak.
Flutter.
Vantilatörü çalıştırdığınızda şeritler uçuşurdu.
You'd turn on the fan, and the ribbons would flutter.
- Göğsünde atam yaşam için... küçük beyaz bir kuş gibi pır pır ettiğini duydum.
/ With your life which beats in your breast. I hear the flutter of life like a little white bird.
Havadan akıllıca moral bozan düşerken dalgalanan ve "Yankiler kadınlarınızı ödünç alıyor." yazan el ilanları vardı.
There would be a smart crack overhead, and down would flutter propaganda pamphlets, saying, "The Yanks are lease-lending your women."
Daha yakından bir inceleme yapıyor ve kriterlere uygun mu diye görmek için evi teste tabi tutuyor, ve damat çok telaşlı.
She makes a closer inspection and subjects the house to testing to see whether it conforms to her specifications, and he's in quite a flutter.
Ve telaşla kayıyorum...
As I flutter around...
Bunu eyleme geçirdiğim anda, kimi yürekler pırpır edecek, inan bana kimilerinin kafasında kırk tilki faaliyete geçecek.
The moment I set that in motion, it'll cause a few hearts to flutter and a few minds to get busy.
Yürümüyor, sanki pır pır ediyor, minik kuşum!
You don't walk, you flutter, my birdie.
– Affedersiniz ama hafızasında ufak bir sorun var galiba.
– I'm sorry, sir but he appears to have picked up a slight flutter.
Bahis oynamaya değer, ama önce vergiyi öde...
It's well worth a flutter, but pay the tax on it before...
- Bahis yapacak mısın Fawlty?
- Going to have a flutter, Fawlty?
Vals yapan orkideler gibi okyanusta kanat çırpan canlılar var.
There are beings that flutter through the ocean like waltzing orchids.
Kalbimde bir heyecan var.
There's a flutter at my heart.
Etek, godelerin çırpınışı mavinin gölgeli kıvrımları ile bütünleşmiş çiçekle süslü şapkamıza mükemmel şekil veriyor.
The skirt, a flutter of godets, all complemented by the cloudy folds of blue forming the perfect flower-framing hat.
- Beyaz kıvrımlı yakası olanı beğendim. Ancak godelerin çırpınışı, beni fazlasıyla afallattı.
I found the white pleated collar alluring, but I was rather taken aback by the flutter of godets.
Tekmelemeye devam et.Eller... "
" Breath normally. Flutter kicks.
Ve metabolizmanın gerilmeye başladığını gördüm.
And I saw the flutter of your metacarpals.
Ara sıra bulduğum bir heyecan.
Oh, just the occasional flutter.
Kuşun zamanı var ama uçacak kısa bir yolu var ve kuş yolda.
The bird of time Has but a little way to flutter And bird is on the wing.
Açıverince kepengi, Eski devirden kalma azametli Bir kuzgun kanat çırpıp Sallanarak adım attı içeri.
I flung a shutter With a flirt and flutter In stepped a Raven Of the days of yore
Bu hapishanede nice kuşlar uçmayı unuttular.
In this jail, lot of birds forget to flutter
İlk bahisler geçilene kadar, panoda bir kıpırtı bile olmadı.
There wasn't hardly a flutter on the tote board from the time the first odds were posted
Çin'de bir kelebeğin, çiçeklerin üstünde uçmadığını da biliyorum. Çünkü Karayip'lerden kasırga geliyor.
And I know a butterfly can flutter its wings over a flower in China and cause a hurricane in the Caribbean.
Gözünü bile kırpma yoksa seni şişlerim.
Don't flutter an eyelid or I'll stab you.
Haydi biraz uçalım!
Let's just flutter for a while.
Tansey, bahis oynamaya gidiyor muyuz?
Tansey, are we going for a flutter...
Çocuklar, lütfen. Küçük bir kalp çarpıntısı. Gidin.
Boys, please, it's just a little flutter.
Benim küçük kelebeğim ölmek üzere ve nedenini biliyorsun.
Oh, my little butterfly You flutter by at each romance
Kalbim deli gibi atmaya başladı.
My heart is beginning to flutter.
Gariban Çocuk, bahse girmeyi sever misin?
I say, Odd Bod, do you like a flutter?
- Bahis mi?
- A "flutter," Fish?
Kalp çarpıntısı.
Some heart flutter.
Beverly burada halletmem gereken önemli işler var ama sizi akşama arayacağım. Saman alevi gibi parlamayın.
Don't flutter off in a huff!
Biraz telaşlanmış gibisin.
You have a small flutter in itself.