Fotoğrafı tradutor Inglês
27,222 parallel translation
Fotoğrafımı görmek istediğini söyleyince aynaya baktım ve korktum.
So, when she asked to see my picture, I-I looked at myself in the mirror and... I got scared.
Audrey değil, yani aksini söyleyen gerçek bir kanıtın yoksa onun fotoğrafını hemen indirmen gerek.
It's not Audrey, so unless you have something real to back that up, you need to take down her picture right now.
Seni onun fotoğrafına bakarken gördüm.
Come on. I saw you looking at his picture.
Jake'in cesedinin başındaki fotoğrafımı Brooke'a gönderecekti bunu olmasına izin veremezdim.
He was gonna send that image of me with Jake's body to Brooke, and I couldn't let that happen!
Yolladığı fotoğrafı gördün mü?
Oh, did you see the picture that she sent?
Elinizde el arabası alırken bir fotoğrafım var. Söylediğinize göre bir bombacının kullandığına benziyormuş.
You have a picture of me buying a hand truck that you said looks like one used by a bomber.
Tinder fotoğrafımı kullanabilirsin.
You can use my Tinder picture.
Senin fotoğrafını çekmek isterim.
I'd love to photograph you sometime.
Şuradaki fotoğrafı görüyor musun?
You see that picture hanging over there?
Sana ikimizin çerçeveletilmiş bir fotoğrafını yollayacağım, senin mutlu olduğun zamanların.
I'm gonna send you a framed image of me and you from the old days when you were happy.
Onofrio fotoğrafından bahsediyorum... su ile sorgularken.
I'm talking about the photo of Onofrio... waterboarding.
Düğün fotoğrafımıza baksana!
Look at our wedding photo.
Düğün fotoğrafımızı kendi evimize asmak istiyorum.
I want to hang our wedding photo in our house.
Evin harika bir fotoğrafı.
Beautiful picture of it.
Bu fotoğrafın bir kopyasını almam mümkün mü?
Can I get a copy of this photo?
İşte, o küçük tatlı fotoğrafını da al, Yoldaş Pollack'a götür, ve onu büfenin isminin Ronal Reagan olması için ikna et.
Here, take your sweet little photo to Comrade Pollack and get her to agree to naming the stand Ronald Reagan.
İlk çekilen fotoğrafını kimliğine koymak zorunda olmadığını biliyor muydun?
You know they don't force you to use the first picture they take.
Benim fotoğrafımda ben turşu yiyorum mesela.
I'm eating a pickle in mine.
Brady, ergenken çekilen bir fotoğrafımı bulmuş.
Brady found a photo of me from back then.
O kemeri takarken çekilmiş bir fotoğrafın var.
There's a photo of you wearing it.
Ressam bir fotoğrafından çizdi seni ama bence çok iyi çizmiş.
The artist went off a photograph, but I think it's an excellent likeness.
Tim'e baksana, çirkin çocuklarının fotoğrafını asmış.
Well, look at Tim there, with the photos of his ugly children.
- Hayır, ama fotoğrafı var.
But I have a picture.
Başka bir çük fotoğrafı.
- Pecker pic. - Eww!
- Ne? Ekipler fotoğrafını çekmeden poşetlememeliydi.
Unis shouldn't have bagged it without taking photos.
Orada duvarına birincilik fotoğrafını astığı bir ev inşa ediyor.
She's building a condo in there. She's hanging pictures of her as valedictorian.
Fotoğrafımızı çeker misiniz?
Will you take our picture?
-... bize fotoğrafı gönderecekler.
- so they'll send us the photo.
- Beş fotoğrafımız var. - Tamam.
We get five photos.
Bishop,... buzparmak yerken fotoğrafını çekebilir miyim?
Bishop, uh, Can i take a picture of you eating a popsicle?
- Tamam... Aile fotoğrafı ha, pekala
- Okay, oh... it's a family portrait, okay.
Bu fotoğrafı ben çektim.
I took this.
Burada bebeğin beyin ventrikül çapı 10.1. Fakat burada daha net bir fotoğraf var.
Okay, so, here, the baby's brain ventricular diameter is 10.1, but here is a much clearer picture.
Ama saat 16 : 00'da çıkmak zorundayız bu da törenden sonra takılmayacağız fotoğraf çekilmeyeceğiz ve insanlarla sohbet etmeyeceğiz anlamına geliyor.
But we have to leave by 4 : 00, so that means no hanging out after the ceremony, taking pictures, and talking to people.
Birbirimizi bu fotoğraf yerine çekiyordum, ve bir sonraki şey, beni spot ışıkları altında tuttu ve hiçbir fikrim yok...
I was just driving us to this photography place, and the next thing I know, she's feeling me up at a stoplight and I have no idea...
Stüdyonuz yok diye size fotoğraf vermek zorunda değil ya.
It's not as if you have to give up photography just'cause you don't have the studio.
Fotoğraf.
Photo.
Bay Epstein, bugün sizle ve ailenizle fotoğraf çektirmek için bir uğrayacak.
Mr. Epstein will drop by later today for a quick photo opportunity with you and your family.
Şöyle ki, sen... sen onunla birkaç güzel fotoğraf mı çekileceksin yani doğru mu?
Well, you... you had some nice photos taken with him?
Sen... acaba bir fotoğraf çektirmek için kalkabilir misin?
Are you... are you up for a photo?
Sanırım telefonunda bir-iki fotoğraf vardır.
So I'm guessing you have a photo or two.
İnsanlar durum, fotoğraf, link paylaşıyor.
People post updates, photos, links.
Arkadaşın Yuri'nin çektiği fotoğraf olmasa kanıtlayamazdık.
Except for a photo taken by your charming buddy Yuri.
Eğer öyle gidersen birine fotoğraf çektirdiğinden emin ol çünkü bu ilk olur.
Well, if you do, make sure someone takes a picture,'cause that'll be a first.
WOODROW LİSESİ FOTOĞRAF GALERİSİ
_
Resepsiyonda kullanmak için fotoğraf bakıyordum.
I'm just looking at photos to display at the reception.
- Bir fotoğraf çekinebilir miyiz?
Can we take a picture?
Fotoğraf çekilmemiz lazım kanka.
I got to get a picture.
Bir fotoğraf çekinmem lazım dedim.
I had to come snap a pic.
Seninle fotoğraf çektirebilir miyim? Bay Rap Yıldızı.
Well, um, let me get a picture with you, Mr. Rap Star.
Instagram için bir fotoğraf çekeyim.
Let me get one for the'gram.