Fırlatın tradutor Inglês
1,328 parallel translation
- Onu aşağıya alın ve onu da kıyıya fırlatın!
Take him below and cast her ashore. - Hey!
Füzeyi fırlatın.
Launch it.
Füzeyi fırlatın.
Launch the missile now!
Ve bunu yaparken, ona fırlatın, öldürün!
And while you're at it, why don't you toss that at them, killer?
Her şeyi fırlatın şunlara!
Just throw everything at them!
" Portakallı-Buz'ları ve Roket-Buz'ları, Roket-Buz'ları fırlatın!
" Orange Fruities and Zooms, throw the Zooms!
Çanak, çömlek fırlatın şunlara! "
Throw the pots and pans at them! "
Yeniden paketleyin ve fırlatın!
But it back in the wrapper and throw it like this!
Bira şişelerinizi fırlatın!
Hey! Throw your beer bottles!
Bir başka filo daha fırlatın.
Launch another squadron.
Sondayı fırlatın.
Launch the probe.
Hırsızların Kralı olan ünüm tekrar eski haline gelmeyecek... eğer sen şu chakramını etrafta fırlatır ve insanları kılıçlarla dürtersen.
My reputation as the king of thieves is not gonna be restored if you sling that chakram around and poke people with swords.
Unutmayın, sandalye fırlatıldıktan sonra kavga edeceksiniz, işaret o.
Remember, you all start a fight after the chair is thrown, that's your cue.
Muhtemelen o da kızı bir tahta parçasına fırlatıp "Sen kazandın" demiştir.
He probably just tossed her up on that piece of wood and said, "You win".
Bir paçavra gibi beni fırlatıp atamazsın.
You can't leave me behind like some old carpetbag.
Şu anda çatallarını alıyordum çünkü ben onları fırlatıyorum.
I am piIfering your tableware because I hurl it.
İlk sabun kahramanların küllerinden yapıldı, uzaya fırlatılan ilk maymun gibi.
The first soap was made from heroes'ashes, like the first monkey shot into space.
Sonra sana o bakışı fırlatır. Şu "Seni, anlıyorum, tatlım." bakışını.
And then he gives you that look - that "honey, I understand" look.
- Silahını fırlat.
- Throw out the gun.
Neden beni fırlatıp attın?
Why did you trash me?
Ama toptan fırlatılma fırsatını hiç kaçırmazdın.
But you never miss the chance to get shot out of a cannon.
Cephaneniz dolu ve savaş alanına fırlatılmaya hazırsınız.
Your pod is locked and loaded for warp thrust expulsion into battle zone.
"ayakkabını" "fırlat ona"
"'Throw a shoe at the cat. "'
Cüzdanını fırlatıp kaçmış.
He threw his wallet down and ran.
Terbiyesiz adam sen de. Ne malum sizin yapmadığınız? - İşinize gelmeyince fırlatıp attınız.
How shall I know you didn't take it and threw it away.
Hayır, ama odanın karşısına fırlatılıyordu, yani biri olmalı.
No, but the way he was hurled across the room, there had to have been one.
Çocukken annem beni cam kırıklarının arasına fırlatırdı.
When I was a kid, my mom used to throw me into a pile of broken glass.
En sonunda 2052 yılında şehir bir roket fırlatımı için anlaştı ve çöpler uzayın derinliklerine fırlatıldı.
Finally, in 2052, the city used its mob connections to obtain a rocket and launch the garbage into outer space.
Ve asla kazanamayacağını bildiğin için... fırlatıp atarsın.
And you know you can never win... so you toss it.
- Fıstıklarını fırlat!
- Throw your peanuts!
- Sen kendi fıstıklarını fırlat!
- You throw your peanuts!
Bütün bunların fırlatıp atmayın.
Let's not throw all that away.
Bir uzay aracını, uzayın öteki tarafına "uzayın öteki tarafına araç fırlat" deme süresinde fırlatmaya yarıyor.
Catapult a vessel across space in the time it takes to say "catapult a vessel across space."
Dağın 28 kat altında gerçek bir test fırlatışı yaptığımızı düşünmüyorsun değil mi?
You don't think we'd test fire a real missile 28 floors inside a mountain?
Golyat 2'nin kafasına bir taş fırlatırım alkış, alkış, kendine inanmalısın, okula devam et, sonra buradan gidiyoruz.
I'll just give Goliath II the old rock to the head... applause, applause, you gotta believe in yourself, stay in school, and we're outta here.
Bu uzay aracı fırlatıldıktan elli veya altmış yıI sonra bir kumanda odasında oturduğunuzu ve ansızın bir sinyal aldığınızı düşünün. Aracın nerede olduğundan emin değilsiniz. Bilgisayarın arşivini karıştırıyorsunuz.
Imagine you're sitting at a control room, 50 or 60 years after this probe is launched, and suddenly this signal comes back, and you scratch the archives - and this probe is one we sent to Beta Hydra -
4 Ekim 1957'de, Amerikalılar daha planlarını son haline sokarken Sputnik fırlatıldı.
On October 4th, 1957, while the Americans were still finalising their plans, Sputnik was launched.
Ama bilim adamları bir uzay aracının bir gezegene doğru açıdan yaklaşması halinde, gezegenin devinirliği tarafında yakalanıp daha büyük bir hızla yeni bir yöne fırlatılacağını biliyorlardı.
But if a probe approached a planet at the right angle, it'd be caught by the planet's momentum, then pitched in a new direction, at a greater speed.
10000 $ bütçeyle Yeni Zellanda büyüklüğünde bir alçak yörünge reklam uydusu tasarlamam ve otuz günde fırlatılmasını sağlamam lazım.
I've got to design a low-Earth-orbit advertising satellite as big as New Zealand and get it launched in 30 days for under $ 1000.
Küba hakkındaki tüm bildirilerinize dayanarak bir ambargo veya bir dizi politik konuşmanın pek çok dostumuz ve tarafsız ülke tarafından zayıf bir karşılık olarak gözetileceğini hatırlatırım.
I think a blockade or a bunch of political talk would be considered by a lot of our friends and neutrals as a pretty weak response
İkiniz de ayakkabılarınızı fırlatıp attınız
You both kickedoffyourshoes
En büyük hayranınız oydu ve fırlatıp attınız!
She was your biggest fan, and you threw her away!
Duruşunu, dengeni, topu fırlatışını... kontrol edebilirsin.
You can control your stance, your balance your release, your follow-through.
Çılgın beyaz kız, önce silahını yere bırak ve uzağa fırlat!
First, a wild white girl Drop the gun and it kicks off!
Eve ulaştığında... tüm eşyalarına göz gezdirdi ve fırlatıp attı. Bir sürü insanın yaşadığı gibi kapalı kapılar ardında kendini siliverdi.
When she arrived... she went through all of her things... and threw them out, erasing herself quietly behind closed doors...
Hayalini böyle fırlatıp atamazsın!
Maureen, don't just throw away your dream!
Ceketini çıkart ve kimse bakmıyorken masanın altına fırlat.
Just take it off and shove it under the table when no one's looking.
Hayatını bu biçare çocukları kurtarmaya adadın... ve şimdi kurtarılmaya değer birini öylece fırlatıp atacak mısın?
You devoted your whole life to saving these wretched boys, and now you have one worth saving, and you're going to throw him away?
- Sınırı geçince onları fırlat.
- Use them when we cross the border.
Savunma füzelerinin fırlatıldığını kesinlikle fark edecektir.
He'll certainly be aware of the defensive missiles going off.
Onların roketlerini gördüğün an... füzeleri mümkün olduğu kadar yukarı fırlat.
The second you see their rockets you fire those missiles for maximum elevation straight up.