Glowing tradutor Inglês
1,189 parallel translation
Ama şimdi aklıma geldi de Joanna Posner biraz parlıyordu.
Though come to think of it, Joanna Posner was glowing a little.
Ve parlıyor.
And it's glowing.
Heryerim parlıyor... Parmak uçlarım, kalbim.
I'm glowing everywhere... my toes, my heart.
Ben birşeyler görmüyordum, büyüyen ve parlayan morluklarım yoktu... bak
I wasn't getting visions, and I didn't have glowing hickeys and rashes and... Look.
- Işıldıyorlardı değil mi? - Ben görmedim?
- They were glowing, right?
Şimdi, bir şahide göre iki tane parlayan ışık varmış.
Now, one witness says it was 2 figures glowing white.
O aptal jürinin parlak plastik tüplerden etkilenmesine inanamıyorum.
I can't believe those idiot judges were impressed by glowing plastic tubes!
Parlak, büyük bir su kütlesi vardı.
There was this big, glowing puddle.
- Ellerindeki lekeler parlıyor.
Yeah, his liver spots are positively glowing.
Hiçbir alev, hiçbir yağmur damlası Bu kadar saf olmadı
No drop of rain, no glowing flame Has ever been so pure
- Neden ışıldıyor?
Why is it glowing?
Wow... parıldıyorsun.
Wow... you are glowing.
Mehmet yanıyor.
No no, Mehmet is not hot, Mehmet is glowing.
- Işıl ışıl parlıyorsun.
- Okay, you're glowing.
Shaggy ve Scooby'i karanlıktaki ışıktan uzak tuttuğun için sağol.
Thanks for keeping Shaggy and Scooby from glowing in the dark.
Ne dersin, yarın birlikte aramaya çıkalım mı sallanan, ışıldayan, radyoaktif uzaylı dostumuzu?
Tomorrow, what say you and I go searching for our rocky, glowing, radioactive friend from space together?
Küçük, parlak taşlara bakmak için en iyi zaman olduğunu söylüyorlar.
They say that's the best time to look at little, glowing rocks.
- Gözleri parlamıyor mu? - Hem de nasıl.
- Is she glowing?
Kırmızı parlak gözlü, gölgeli bir dostumuz. Can düşmanımız olduğunu düşünüyoruz.
Works for this red, glowing-eyed, shadowy dude, you know-enemy of life as we know it.
Güvenli ve kimsenin bulamayacağı bir yer olmalı. Özellikle de parlayan gözlü Magog tanrısının ve duvarlardan geçen inanılmaz adamının.
Well, someplace secure, where no one else would find it - especially not glowing-eyes Magog god and his incredible wall-walking henchmen.
Işık veren bir şey olabilir.
Could've been glowing.
Hayır ama bu olamaz çünkü hayaletler parıldar ve sen parıldamıyorsun.
But no, it can't be, because ghosts glow. And you're not glowing.
Muhteşemdin. Güneşin altında parlayan her türlü sıfatı hak ediyorsun.
You were every glowing adjective under the sun.
Az kalsın ne kadar parladığımı görecekti.
-... she did almost see me glowing.
Bizde bu enerjiyi kanallardan geçiririp geminin dışında gördüğünüz iki büyük parlak silindire göndeririz.
And we channel that energy through those conduits over there, they lead to the two large glowing cylinders you may have seen on the outside of the ship.
Sanki parlıyor gibiydi.
It's like he was glowing.
Samantha, yüzün kıpkırmızı.
Samantha, your face is glowing.
Bir... parlak enerji varlığı 28. seviyeye doğru geliyor.
A... glowing energy being..... is headed for level 28.
"Gözleri parlayan" a hizmet ediyorlarmış.
They served "the one with the glowing eyes".
Ama bir grup parlayan gözleri olan kötü adam var dışarıda. ve onlarla uğraşmak istemezsiniz.
But a bunch of bad guys with glowing eyes are out there, and you really don't wanna mess with them.
"Parlak gözlü uzaylıların bir ilgisi var mıdır" diye düşünmekten kendimi alamadım.
I couldn't help but wonder if glowing aliens had something to do with it.
Çoşku dolu kalpleriyle
- With glowing hearts
Eğer odama aşkla ışıldayarak girersen umarım sıcaklığınla paylaşırsın.
If you enter my room glowing with love, my hope is to share in your warmth.
Cildinin üzerinde parlıyordu.
I saw it glowing on his skin.
Parlıyor mu?
Is it glowing?
Şu haline bak. Güneş patlaması gibi ışıldıyorsun.
Why... look at ya, glowing like a solar fire.
Kırk vatlık.
Forty soft, glowing watts of it.
Paro yollarını gözler... ama sen bir gelsen... sen parlayan ve ışıldayan " mutluluk dalgası... Bense burada...
My eyes yearned... but there you were... glittering, glowing... awash in joys... while here...
Hem de içinde yüzlerce Watt ile birlikte.
Forty soft, glowing watts of it.
Sadece bu parlayan potansiyeli görüyorum.
I just see this... beautiful glowing potential.
Güzel parlayan potansiyel mi?
beautiful glowing potential?
Oldukça çabalayiciydi.
It was glowing. It was...
Göz alıyor, değil mi?
She's glowing, don't you think?
Işıldıyorsun.
You're glowing.
Harika görünüyorsun, Bay Evlenmek Üzere Olan.
Look at you. You look great, Mr About To Get Married. Glowing.
Şu haline bak. Göz alıcısın.
Look at you... glowing.
Ne elemek bu? Göz alıcı.
What's a word means "glowing"?
* Hisset ışığın parlayarak gözlerinde dans etmesini *
( sing ) Feel the light glowing Shining in your eyes
Boyu iki metre civarında. İki ayağı üzerinde duruyor. Bedeni kıllarla kaplıydı.
Maybe seven, eight feet tall... when it stood up on its two legs, and it was covered in fur... and had glowing red eyes and claws... claws sharp enough to gouge the wood off that front door.
Ben terliyorum ve sen parlıyorsun tatlım.
You're glowing, darling.
"Parlıyor bu."
No, really, because I used to try to discuss something, and this one would just sit there in front of the computer, like, "Uhh... it's glowing."