Heritage tradutor Inglês
989 parallel translation
Büyük ilerlemeler çağında yaşadığımız için şanslıyız, ama büyük çoğunlukla ilerleme, bize kalan mirasın pahasına olmaktadır.
We're fortunate to be living in a time of great progress, but all too often, advancement comes at the expense of our heritage.
Her şey kayboluyor.
All is lost. Cursed be the heritage of the heir!
100.000.000 Geri bırakılmış çiftçiler. Eski sistemin Miras olarak bıraktıkları!
of retarded farmers that have been left in heritage by the old system!
Bana miras kalan görev bu, Majesteleri. Ve size.
My heritage, Your Majesty... and yours.
Ve bu hizmet geleneğinin içinden mucizevi şekilde bir adam çıkıyor. Her ne kadar küçük olsa da, önem taşıyan biri. Kendi kararlarını verebilen ve geleceğini kendi ellerinde tutan biri.
And from that heritage of service, miraculously, there comes a man, a person of importance, however small, a man whose decisions and whose future are in his own hands.
Ama Baron Frankenstein bu gece mirasını talep etmek için gelecek.
But Baron Frankenstein does arrive tonight to claim his heritage.
Frankenstein'in mirasını verelim.
Let that, too, be a part of the Frankenstein heritage.
Ve simdi siz uçmayï ve savasmayï ögrenmek için buradasïnïz mirasïmïzïn bir parçasï olmak için.
And now you're here to learn to fly and to fight become a part of that heritage.
Tarlanı münasip gördüğün şekilde sürmek ve çocuklarını bildiğince yetiştirmek istiyorsun, sana kalan miras bu, bana ve tüm Amerikalı'lara.
You want to plow your fields as you see fit, and raise your family according to your own likes? And that's your heritage and mine, every American's.
Ama bu mirasın pahası yüksek.
But the cost of that heritage is high.
"Bu mirasın pahası yüksektir." "Bazen hayatımız pahasına da olsa..."
But the cost of that heritage is high.
Kızınız da hemen hemen aynı tipte. Bunu da miras aldığı sağlığa borçlu, hem fiziksel hem de ruhsal ikisi birlikte öyle ki siz bunu kızınıza cömertçe aktarmışsınız.
Your daughter is much the same type... thanks to the splendid heritage of good health, both physical and spiritual... for they go hand in hand... which you and your husband have so generously passed on to her.
Atalarımızın daimi hatırlatıcısı.
Constant reminder of one's heritage.
Bu yoldan çıkan beşlinin yaşamı onlara öğretmenleri William Clarke Quantrill'dan miras olarak kaldı.
Five whose warped lives were to be a heritage from their teacher, William Clarke Quantrill.
Edebi miras, fazla önem verdikleri bir konu değil.
Their literary heritage is not what they treasure above all else.
Seninki büyük bir miras.
Yours is a great heritage.
Tıpkı No tiyatrosu ve çay seremonisi gibi... onlar da Japonya'nın meşhur... kültür miraslarıdır.
Just like No theatre and the tea ceremony, they are part of Japan's renowned cultural heritage.
Yaptığım onca fedakarlıktan sonra kızımın mirastan mahrum kalmasına izin veremem.
I will not let them deprive you of your heritage after all I've sacrificed.
Biz daha bitmedik. Dikkatli ol, Yüzbaşı. General babanız olabilir, ama ben İmparator'un danışmayım.
That this heritage would ever be applied towards destruction was farthest from their minds and hearts.
Kendi mirasından sıkıldığını nasıl söylersin?
How can you say it bores you? You, with your heritage.
Mirasım sıhhi tesisat olmayan bir kale içeriyordu ama akan su ve çağdaş sanat olmasını tercih ederim.
My heritage included a castle with no plumbing... but I happen to prefer running water and modern art.
Şahsen, mirasın bazen sanata köstek olabileceğini düşünüyorum.
Personally, I think heritage can sometimes shackle art.
Kafirleri kendi miraslarına terketmeliyim.
- Good day. I shall leave heretics to their heritage.
Oh, Suzanne, Avrasyalı olmaktan gurur duymalısın Çinli mirasından da öyle.
Oh, Suzanne, you should be proud to be Eurasian. And proud of your Chinese heritage.
Eğer arkanı dönüp gitmeyi seçersen senin kutsal mirasın üzerinde, o zaman sana sırtımı dönerim!
If you still choose to turn your back on your sacred heritage, then I turn my back on you!
Ama naip, nazır, vekil olarak değil ya da başkası adına ikinci derece bir aracı olarak da değil ; silsileden, kan bağıyla, soydan gelme hakkınızla, tek başınıza ülkenin hâkimi olarak üstlenin.
Not as protector, steward, substitute... or lowly factor for another's gain... but as successively from blood to blood... your right ofbirth, your heritage, your own.
Zavallı Dexter, ailesinin mirasını yediği bir adam. Seni hiç hak etmedi.
Poor Dexter is the sort of man whose inheritance robbed him of his heritage.
Benden alacağı miras ancak acı, sefalet ve kamçı olabilirdi.
His heritage from me could only have been misery, poverty and the lash.
Halk, Sezar'a itaat ederken bile atalarının mirasına gururla sarılıyordu. Bir gün aralarından çıkacak bir kurtarıcının onlara dirlik ve tam özgürlük getireceğine dair peygamberlerinin verdiği sözü hep hatırlayarak.
Even while they obeyed the will of Caesar the people clung proudly to their ancient heritage always remembering the promise of their prophets that one day there would be born among them a redeemer to bring them salvation and perfect freedom.
Suriyeli Araplar babamı kendi camilerinde öldürdüklerinde Ari'nin babası hayatımı ve mirasımı kurtarmıştı.
When the Syrian Arabs murdered my father in his own mosque... Ari's father saved my life and my heritage.
Mutlak bireyselcilik bizim mirasımız.
Rugged individualism is our heritage.
O da bu eğitimi almış mıydı?
Was he of that heritage, too?
Çünkü Afrika mirasımızın bir parçası.
Because it's part of our heritage.
Geçmişinden utanıyorsa...
If he's ashamed of his heritage...
Bana büyük Batı Afrika mirasımız hakkında ders vereceksin.
You will lecture me on our great West African heritage.
Miras mı?
Heritage?
Senin mirasın, bir takım beş para etmez kutsal şeyler ve pis kokulu yemeklerden başkası değil.
Your heritage is nothing but a bunch of raggedy-assed spirituals and foul-smelling chitlins.
Eğer bizim yasalarımız altında yaşamanızı istersek bu yasaların, size saygınlık ve itibar kazandıracağını ve sizin gerçek mirasınız olarak geleceğe aktarılacağını düşünüyor.
He feels that if we ask you to live under our laws, then these laws should give you the respect and dignity that is your rightful heritage.
Herkesin özgürce hayal kurabileceği özgürce hareket edebileceği kendi kaderini belirlemekte özgür olduğu bir ülke mirası kaldı.
All the heritage of a people free to dream... free to mold their own destiny.
Oraları yönetme hakkı miras olarak oğlunundur.
The right to rule over them is the heritage of his son.
Soylu bir aileye mensup olmak gurur duyulacak birşey Baron. Korkarım ki Cumhuriyet Fransa'sında bunun önemini unuttuk artık.
A noble heritage is something to be proud of, Baron.
Sevgili dostlarım 54 yıl önce bu ülkeye geldiğimde, altı nesillik kraker ustalarının mirasından başka bir şeyim yoktu.
My dear friends when I came to this country 54 years ago, I had nothing but the heritage of six generations of pretzel benders.
Ticari yetenek kalıtsal olarak sana geçmiştir.
You have a mercantile heritage.
Ulusal mirasımız.
The national heritage.
Ulusal miras.
The national heritage.
Ve sonra Cardiff Miras Heyeti bir kazada öldü.
And the accident with the Cardiff Heritage Committee.
Michelangelo, soyağacında parlayan beklenmedik bir kıvılcım gibiydi.
Michelangelo burst from his heritage like an unexpected flame.
Kralın hizmetinden mi ayrılmalıyım, yoksa mirasımı kendi kaderine mi terk etmeliyim?
Should I leave the king's service or leave my heritage to its own fate?
İspanyol mirası ve Alman İmparatorluğu'nun bütün ihtişamı!
The Spanish heritage, the German empire in all its glory.
İnsanlar miraslarından bıktılar.
People tire of their heritage.
Ortak mirasımız bundan ibaret.
That is our joint heritage, is it not?