Himself tradutor Inglês
42,014 parallel translation
Başkan'ı korumak senin işin. Onu kendinden koruman gerekse bile.
It's your job to protect the president, even when that means protecting him from himself.
Herkes kendi başının çaresine bakacak.
Doesn't she know it's every man for himself?
Birisi derken kendini kastediyorsan.
If by "someone" you mean "himself."
Ona tek başına yazmamış ona yardım eden ortağıyla yazmış.
He didn't write it by himself, he had a partner who helped.
Çok yakında burada kendisi için yaprak araması gerekecek.
All too soon he will have to fend for himself up here.
Eğer bu ormanın gizemli yollarını öğrenebilirse..... Madagaskar'da kendine ait bir köşesi olacak.
If he can master the strange ways of this forest..... he will have a little corner of Madagascar to himself.
Sadece onların değil, kendi hayatını da tehlikeye attı.
Not just to them, but to himself as well.
Benim için kendisini feda etti.
He traded himself for me.
Başının çaresine bakar gibi duruyor.
Okay. He looks like he can handle himself.
Bana Sam'ın ATS'den olduğunu siz söylediniz, Sam değil.
You guys told me Sam was ATF, not Sam himself.
Bugün başının çaresine nasıl da baktığını gördün.
Look how he handled himself today.
O yemeği kendisi mi hazırladı, diyorsun?
Right. You mean he made that food himself?
Çalıntı eser mesajlarını takip edeceğiz ve umarım ki, hırsız kısa sürede ortaya çıkacaktır.
We'll monitor them for posts of the stolen artwork, and hopefully the thief should reveal himself soon enough.
Ne zaman kötü bir teşhis koysa onu kendine okurdu.
He used to recite that to himself whenever he had to deliver a bad prognosis.
Ne yaptığını biliyorum fakat Ezra'nın kendisinin Hondo'nun göründüğü gibi bir dost olmadığını öğrenmesi lazım.
I know what you're doing, but Ezra's got to learn for himself Hondo's not the friend he appears to be.
Coğrafya okul gezisinde bunu Simon Hall'a anlattım herif altına etti.
I told that to Simon Hall on the geography field trip and he shat himself.
Çünkü babam kontrol odasına gidip tek başına yazıyı değiştirmeye çalışsaydı...
Okay, because if my dad had to walk into a control room, and had to change the sign by himself...
Kendi için kök hücreyi çalıyor.
Stealing the Ex-Stem Cells for himself.
Kendi gelemedi mi?
Couldn't make it down himself?
Sonunda kendini zayıflıktan kurtararak özgür kıldın.
To finally free himself of Banner's crippling weakness.
Clive ve Lynn bir şahıs değil, cihaz çalacaklarını söyledi. Ya Emile kendine başına Chen'i kaçırdı. Ya da bize demedikleri bir şey var.
Clive and Lynn both said they were stealing an item, not a person, which means either Emile kidnapped Chen from the summit all by himself, or one of them knows something they're not letting on.
Kesinlikle cebindeki eliyle kendisiyle oynuyordu, ama ben görmezden geldim.
He was clearly playing with himself through his pocket, but I pretended not to see.
Düşünüyordum da, başkası için çalışacağına, kendisi için çalışmalı bence.
You know, I was thinking, instead of trying to work for other people, maybe he should work for himself.
Bu adam 15 yaşındaki kızla seks yaparken kendini kaydedecekmiş.
This guy was gonna record himself having sex with a 15-year-old.
- Biri kendini bir şey sanıyor, ha?
- Whoa! Somebody thinks a little highly of himself, huh?
Can çekişen teknolojiyle Sandesh kendini feda etmeye karar veriyor.
With the technology struggling, Sandesh decides to put himself on the frontline.
Nasıl bir süper güçlü şeytan kendisini camdan attırır ki?
What kind of all-powerful demon lets himself get chucked out a window?
Mükemmel hediyeyi alıyorum, ve sonra o gidiyor ve aynısını kendisine alıyor.
I get Nick the perfect gift, and then he goes and buys it for himself.
Yapılan kognitif testlere göre sadece kim olduğunu hatırlamamakla kalmıyor, aynı zamanda yedi yaşındaki birinin konuştuğu gibi konuşuyor ve o yaşa uygun davranıyor.
Upon cognitive testing, it was found that he not only had no memory of who he was, but seems to think, talk and present himself as someone with the maturity level of a seven-year-old.
Kahrolası Henry Ford'dan!
Henry-damn-Ford himself!
Roma senatosunda asillik ve taht için kendilerinin o anki hükümdardan daha fazla hakka sahip olduğunu düşünen pek çok senatör vardı.
There were clearly any number of folks in the Roman Senate themselves, who were senators, who thought that they had even better claim to nobility or to the throne than the reigning Emperor himself.
Avidius Cassius Roma'ya yürüyecek bir ordu kurar ve tahtı talebinde bulunur.
Avidius Cassius raises an army to march on Rome... and claim the throne for himself.
Cassius kendisini imparator ilan etti.
Cassius declared himself Emperor.
Romalı askerlerin saygısını kazanmak isteyen imparatorun yetenekli bir savaşçı olduğunu kanıtlaması gerekiyordu.
And to gain the respect of the Roman troops, an emperor must prove himself as a skilled warrior.
Savaş alanında kendini kanıtladıktan sonra
After proving himself on the battlefield,
Senatör Quintianus gayet açık ifade etti.
Senator Quintianus made himself quite clear.
Ve zeki bir imparator Roma toplumunda, senatör sınıfından olan en güçlü insanların desteğini almak isterdi. Marcus o zaman biliyordu ki, kendi öldüğü zaman
A clever emperor needed the support of the most powerful people in Roman society, who tended to be the Senatorial class, and so he knows then that when he himself dies,
- İmparator, babanız da
- Emperor, your father himself- -
Commodus kendini devam ettirmek istemediği bir savaşın savaş bölgesinde buldu.
Commodus finds himself in a war zone with a war that he doesn't want to continue.
Ama onun yerine bu güç oyununda kendine siyasi destek sağlamaya çalışan birini görüyoruz da diyebiliriz.
But instead, we can see someone who really wanted to shore up political support for himself in the nexus of power.
Bu görev için en doğru adam olduğunu kanıtlaması gerekiyordu.
He had to prove himself to be the best man for the job.
Cleander da kendine bir yer edinmek istedi. Ve kendine bir mevki bulmak için de her şeyi yapabilirdi.
Cleander is determined to take his place... and will do anything to seize the position for himself.
Commodus kendini tahttan uzaklaştırmaya başladı. Ve Cleander da beklediği fırsatı yakalamış oldu.
Commodus begins to distance himself from the throne... and Cleander sees the opportunity he's been waiting for.
Çevresindeki pek çok grup onu etkiliyordu ve imparator olarak liderliği almak yerine onu yönlendirmelerine ve kenara itmelerine izin veriyordu.
He's easily manipulated by the various groups around him. And rather than taking a leadership position as the Emperor, he allows himself to be led. He allows himself to be put aside.
Bu durumda da bize anlatılan, Cleander'in kendini zenginleştirmeye çalıştığıdır.
So what happens is Cleander, in particular we're told, sought to enrich himself.
Tarihimizin en büyük müsabakasında en büyük gladyatör de yer almalı. İmparatorun kendisi.
The greatest games in our history will have its greatest gladiator as well, the Emperor himself.
Bunu belki de bir nevi özür olarak görüyordu. Onca yıl boyunca imparatorluk görevini yerine getirmemişti ama şimdi bunu yapacak, hem de düzgün yapacaktı. Ama önce kendini kanıtlaması gerekiyordu.
You might almost think of it as an apology of sorts for those years when he wanted nothing to do with being Emperor and now he does, and now he's going to make it right, but he needs to prove himself first,
Halkın, gladyatör olduğuna inanmasını istiyorsa o zaman öyle görünmesi gerekiyordu.
If he wants to pass himself off as a gladiator, then he himself has to look the part.
Gücü ve kazandığı müsabakalarla, Narcissus yenilmez Romalı bir gladyatör olarak isim yapmıştı.
With shows of strength and survival, Narcissus has made a name for himself as an invincible Roman gladiator, and will now train the Emperor to fight to the death in the arena.
O, kendini ve erkekliğini kanıtlamak isteyen biriydi.
He is someone who is eager to prove himself, prove his masculinity.
İmparator Commodus, kendisini müthiş bir savaşçı ve müthiş bir avcı olan Tanrı Herkül gibi resmetmişti.
The Emperor Commodus portrays himself as the god Hercules, a great fighter and a great hunter.