Ifade tradutor Inglês
21,112 parallel translation
Bir şey ifade etmiyorlar.
That don't make sense.
Arkadaşından Graff'ı töhmet altında bırakan bir ifade koparabilirsen Ziklon'larla harcadığın zaman son derece verimli geçmiş olacak.
If you can get a good statement from your friend here implicating Graff, your time in Zyklon will be extremely well-spent.
Yoksa bir dahaki karşılaşmamızda aleyhine ifade veriyor olacağım.
Otherwise, the next time you see me, I'll be testifying against you in court.
Bu sana bir şey ifade etmiyor mu?
Doesn't that tell you anything?
Desteğiniz bana çok şey ifade ediyor.
Your support means a great deal.
Tamam, duygularımı kelimelerle ifade etmekte o kadar iyi değilim.
Is I'm actually... I'm not really...
- Gördüklerin bir şey ifade etmez.
What you saw doesn't mean anything.
Hector bu insanlara bir anlam ifade ediyor.
Hector means something to these people.
Bunların herhangi biri sana bir anlam ifade ediyor mu?
Does any of that make sense to you at all?
Kocanızın anlattıklarıyla tutarlı ifade verirse, olay kapanır.
Just, you know, to make sure that her story matches up with your husband... we're good.
Bu, bir şey ifade etmeyebilir.
That could mean anything.
- Kendimi yeterince iyi ifade ettim mi?
- Do I make myself clear?
Savcıyla konuştum. Ortalık durulunca eğer Ronaldo'nun aleyhinde ifade verirsen seni suç ortağı olarak suçlamayacak.
So, uh, I talked to the D.A., and when the dust settles, he's willing to let you plead out as an accessory if you testify against Ronaldo.
# Kendini ifade et #
♪ Express yourself ♪
Sanki bir şeyi ifade etmek istiyor gibiydin. "Cemaatin" tarafından tasvip edilmeyeceğini düşündüğün bazı hislerin olabilir.
It seemed like you were trying to express something - - some feelings you might be having that you think might not be met with approval from your... "community."
Senin aksine, duygularını ifade etmeyi biliyor.
He knows how to express his feelings, unlike you.
Bu anlaşmada birçok muğlak ifade mevcut.
There's a lot of ambiguous language in this contract.
Adli tıp burada olmadıkça bizim için bir şey ifade etmez.
And without a forensic team to sweep this room it gets us nowhere.
Benim ifade vermemi ve nasıl doluğunu açıklamamı isteyecekler.
They're gonna want me to testify, explain what happened.
Elizabeth'e endişelerini ifade eden bir mektup yazacağım hemen.
I'll write to Elizabeth at once, telling her of your concerns.
Mary, bundan daha fazlasını ifade ettiğini bilmen gerek.
Mary, you have to know you mean so much more than that.
Pekâlâ, besbelli senin için hala bir şeyler ifade ediyor...
Well, it obviously still means something to you, so...
Kısa ve özlü bir şekilde ifade ettin.
Succinctly put.
Bu bir anlam ifade ediyor mu?
Does that mean anything to you?
Başka bir şekilde ifade edeyim.
Let me rephrase that.
Bilirsiniz, hamilelik veya hastalık gibi durumlarda... kullandığımız resmi bir ifade bu.
It's commonplace, as you know, in cases of pregnancy and illness.
Modelin yüzündeki hüzünlü ifade... o dönemdeki nü eserler için oldukça sıradışı.
The somber expression on the model's face is very atypical for nudes of this period.
- Bir şey anlam ifade etmediler mi? Evet.
They made no sense?
Hiçbir şey ifade etmeyen parçalar.
It's like patches of nothing.
Bu sana bir şey ifade ediyor mu?
Does that mean anything to you?
Bu bana hiçbirşey ifade etmiyor.
That literally means nothing to me.
Bu size birşey ifade ediyor mu?
Does this mean anything to anyone?
Peterson'ın babası eski ortağı aleyhine ifade vermeyi kabul etmiş ve az daha şişlenip ölüyormuş.
Uh, let's see. It looks like Peterson's dad agreed to testify against his former partner and he was almost stabbed to death.
Daha açık nasıl ifade edebilirim?
How can I make that any clearer?
Senin için ne ifade ediyor bu?
Now, what does that mean to you?
Bu yüzden Lady Somerset sarayıma güvenle geleceğini düşünüyor. Annemin kendi kardeşiyle yattığına dair yalan ifade verenin o olmasına rağmen.
That is why Lady Somerset thinks she's safe coming to my court, even though she is the liar who testified that my mother slept with her own brother.
Lütfen Clark'ın adamının kurtulduğunu ve ifade vermek istediğini söyle.
Please, tell me Clark's guy pulled through and he's willing to testify.
Ona inancım sonsuz olduğu için yanlış ifade verdim.
That's why I pleaded guilty giving false testimony.
Tanık olarak çağrıldınız, nasıl bir ifade vereceksiniz?
You're summoned as a witness, what will you testify?
Fakat bunun tanık olarak ifade vermemle ne alakası var?
But how is this related to my testifying as a witness?
Özür dilerim Bay Appleby. Bana hiçbir anlam ifade etmiyor.
I'm sorry, Mr Appleby, it doesn't mean anything to me.
Sanırım zihni ifade edilemeyen bir şeyi silmeye çalışıyor.
I think her mind's endeavouring to blank out something unspeakable.
Seán McGurk, Savunma Bakanlığı'ndaki Siber Birimi'nin müdürü,... senatonun huzurunda STUXnet'in ABD için,... ne denli büyük tehdit olduğu konusunda ifade verdi.
Seán McGurk, the Director of Cyber for the Department of Homeland Security, testified before the Senate about how he thought STUXnet was a terrifying threat to the United States.
Noel partisinde beni elledi diye ifade verebilir misin?
Can you say he felt you up at a party for the deposition?
O zaman başka şekilde ifade edelim.
Well, then let me put it another way.
- Kim ifade veriyor dedin?
Who else is testifying?
- Daha önce çalıştığı bir yeminli ifade.
- That he practiced.
- İfade verdik zaten.
- We already gave our statements.
İfade ver.
Make... make a-a statement.
İfade ettiği kraliçe sendin, değil mi?
The queen he described... that was you, wasn't it?
İfade vermesi için ikna ettin mi?
Did you convince him to testify?