Junkyard tradutor Inglês
473 parallel translation
Hadi, kalk da dövüş seni titrek hurdalık.
Come on, get up and fight, you shivering junkyard.
Develerden biraz daha eşyam düşerse bir büyücü hurdalığı açabilirim.
If any more of my stuff falls off those camels, I could start a magician's junkyard.
- Hazır değilsin, hurdaya benziyorsun.
- Not ready, looking like a junkyard.
- Ben hurdayım.
- I'm a junkyard.
Muhteşem hurdam.
My wonderful junkyard.
Bir hurdalıkta bulduğun gizem ve düşler.
The mystery and dreams you find in a junkyard.
Sen, Donanmanın çöplüğüne geldin.
You're in the junkyard navy.
Eğer Deniz Kaplanı'nın ilk kaptanıysan ve onu sabah saat 9'da hurdalığa gönderme emrini de sen verdinse saat 6'da ne yapardın?
If you were the first skipper of the "Sea Tiger"... and you ordered her sent to the junkyard at nine... what would you be doing at six?
Onu kendi ellerimle hurdalığa götürmekten nefret ediyorum.
- I hate to take her to the junkyard.
- Hayatımda hiç bu kadar eğlenmemiştim. - Bir yerinizi incitmediğinize memnun oldum.
I went to a junkyard and I bought us a john.
Sadece eski bir hurdalık.
It's just an old junkyard.
Polis kulübesi gibi görünen bir şey, bir hurdalıkta duruyor ve...
A thing that looks like a police box, standing in a junkyard,
Bir hurdalıkta bulunduğunu sanmıyorum.
I don't expect to find solved in a junkyard.
İlk kez ve tamamen bu döküntü çevreden kaçmam gerekiyordu.
Once and for all I have to escape this junkyard of circumstance.
Yani kapıdan dışarı çıktığımızda 1963 yılındaki İngiltere'nin, Londra şehrindeki hurdalıkta olmayacağımızı mı söylüyorsun?
So that when we go out of that door, we won't be in a junkyard in London in England in the year 1 96 3?
Hurdaligin arkasinda.
Back of the junkyard.
- Lanet olsun adam Poseidon hurdalığa atılmak için fazlasıyla iyi.
-... I ordered it. - Damn it, man the Poseidon is too fine a lady to be rushed to the junkyard.
Orda büyük bir araba mezarlığı ve ekin tozlayıcılarının kullandığı bir uçak pisti var.
There's a big automobile junkyard there.. And an airstrip that crop-dusters use.
Senin gibileridir ki, William, ülkemizi ahlaki bir çöplük haline getirirler.
It is people like you, William... that have made our country a moral junkyard.
Adeta çöplük.
It's like a junkyard.
Bu bir çöplük, değil mi?
This is a junkyard, isn't it?
- Eski, model 400 serisi. Onu hurdalıktan kurtardım.
He's an old 400 series I saved from the junkyard.
Aynı hurdalık olabilir.
Could be the same junkyard. And...
Bu bok çuvalını neden hurdaya götür müyorsunuz?
Why don't you take that piece of shit back to the junkyard?
Bütün yapacağımız, yaşamlarımıza karşılık benzini ve bu viraneyi vermek!
It's simple! All we do is change the fuel and this junkyard for our lives!
Burası çöp eve benziyor.
This place looks like a junkyard.
Adamınız hurdalığa gidiyor.
Your guy's heading for the junkyard.
Darnell'in hurdalığı resmen antikalarla dolu.
Darnell's junkyard is full of official antiques.
Dışarıda hurdalıkta içebilirsin.
You can smoke out in the junkyard.
Poole'un oğlu Sarah Thompson'la araba mezarlığındaki o arabadaydınız. Kızın donunu indirmiştiniz.
You, Sarah Thompson, son of Poole... was over there in that car in the junkyard.
Çöplükteki eski Ford'u biliyorsun?
You know that old Ford at the junkyard?
Polise gitmek istemiyorum ama elimde araba mezarlığındaki bay Russo'dan alınmış bir satış belgesi var!
I don't want to go to the police but I got a receipt of purchase from Mr. Russo at the junkyard!
Tam anlamıyla bir çöplük!
Gosh, this looks like a junkyard.
İnsanlar hurdalıklara genelde pazarlık yapmaya giderler.
People usually go to a junkyard looking for a bargain.
Hurdalıkla ilgili gerçek şudur, bulduğunuz hazine başka birinin kaybıdır.
The thing about a junkyard is the treasure you find is liable to be something another fellow lost.
Devamlı hurdacılarla yarış halindeyim.
I am always in a race with the junkyard. I just finished paying for the car.
Bize yarım saat ver ve sonra Antunnez ve Sonny'i hurdaliğına geri getir.
Give us half an hour, and then bring Antunnez and Sonny to your junkyard.
Mataralarımızı hurdacının oradan doldurmamız lazım.
We have to fill up at the junkyard.
quidaciolu'nun dükkanı yolun sonunda, hurdacının yanında.
Quidaciolu's is at the end of the road by the junkyard.
Yani izinsiz olarak hurdacının teline tırmanan bir çocuk... şu korkunç komutu duyabilirdi :
Thus, a kid who had illegally scaled the junkyard fence might hear the dread cry :
Vern sadece hurdacıda serserilik yapmayı... ya da eve yalan söylemeyi... ya da Harlow'a dek raylar üstünde yürümeyi kastetmemişti.
Vern didn't just mean being off limits inside the junkyard or fudging on our folks or going on a hike up the tracks to Harlow.
Hurdacı saat üçte açıIıyor.
Junkyard opens at 3 : 00.
Uçak hurdalığı.
The airplane junkyard.
Dönüp duran enkazlardan oluşan sonsuz bir çöplük.
An endless junkyard of orbiting debris.
Üzgünüm, memur bey. Queens sınırındaki bu çöplükte mi takılıyorsun sen?
You hang around that junkyard on the Queens border?
Hala dört tane karton kutu bulup hurdalıkta uyumak için zamanımız var.
There's still time to get four cardboard boxes and sleep in the junkyard.
Çalıntı silahları, sanki sahte bir hurdalıkta satan sen değilsin de!
YOU'RE the one selling stolen weapons out of a fake junkyard.
Çöplük gibi!
A junkyard!
Hurda mülteciler...
Junkyard refugees...
Cöplükten gelen pislikti.
It was the scum from the junkyard.
Şeytan'ı hurdalığa geri götürebilirsin.
You can take Satan back to the junkyard.