English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ K ] / Keen

Keen tradutor Inglês

2,841 parallel translation
Keskin analitik yeteneğinin kokusunu alacağını biliyordum.
I knew your keen analytical skills would sniff it out.
Şimdi, hatırladığım kadarıyla... kendi başıma çalışmamı istemiyordun, değil mi?
Now, as I recall, you weren't too keen about me striking out on my own, were you?
Çoğu kişinin askere dönmeye hevesli olduğundan şüpheliyim.
I doubt too many are keen to reenlist.
İnsanlar konusunda asla yanılmaz ve oldukça korumacıdır.
He's a keen judge of character. And very protective.
Ve Paris'te de seninle tanışmayı çok isteyen biri var, Lola.
And there's one in Paris who is very keen to meet you, Lola.
Yoksa, uzun süredir görüşmemenize rağmen, Leman Street'teki arkadaşlarınızdan ve onlardan gelecek zarardan, karınızı koruma isteğinde misiniz?
Could it be that, though you were long estranged, you still feel the keen urge to shield your wife from all which might mean her harm, from the wrath of your Leman Street colleagues?
Yeni gelen göçmenler. İstekli, minnettar Doktor Holland'a göre oğlanın yaşı tutmuyor ve baba da biraz haşin.
First of the new migrants, keen, grateful, according to Dr Holland, the boy's underage and the father's somewhat truculent.
Tarr hanesini yok etmeye meraklıymış anlaşılan.
Turns out he's rather keen on
Bu çok harika olurdu, Mikey.
Can I? That would be so keen, Mikey.
İkimizin de telefonda görüşmeye hevesli olmadığını varsayıyorum.
I assume neither one of us is too keen on doing this over the phone.
Belki de keskin bilgilerinizin arasında bir kızın delikanlının ilgisini çekmesine yardım edecek bir şeyler vardır.
That maybe ye have something in yer keen knowledge That could help a lass hold a lad's attention.
Gelininin yanına dönmek için çok hevesli görünmek istemezsin.
You don't want to appear too keen to return to your... your bride.
ayrıca bir de takıntılı göründüğü konular var ki... çeyizim gibi.
It's also the subjects he does seem keen on... like my dowry.
Seninle tanışmaya can atıyor.
He's keen to meet you.
Oğlum da hevesliydi, işte.
And my boy was keen, so...
20 gemi dolusu kana susamış Türk'ün karşısına çıkmaya hevesliyseniz açık tabii.
Unless you're keen to face 20 ships of bloodthirsty Turks.
Ama madem insanoğluna bu kadar düşkünsün belki de onlara katılmak istersin.
But since you're so keen on mankind... Perhaps you'd like to join them.
Ama madem insanoğluna bu kadar düşkünsün belki de onlara katılmak istersin.
Since you're so keen on mankind... Perhaps you'd like to join them.
Memurumun bana telsizden demesine göre senin alkolünü ölçmek istemiş ama sen istememişsin.
My constable radio'd me to say she'd asked you to take a breathalyser test and you weren't right keen.
Bedava toprak varmış, keskin gözlü olanlar için fırsatlar.
Free land out here, opportunities for those with a keen eye.
Bu da babamın kullanmaya çalışacağı aşikar olan bir fırsat doğuruyor.
It's a brief window of opportunity that my father seems keen to take advantage of.
Bir fikrim var.
I have a keen idea.
İstemedi tabii. Sonra biz müdahele ettik.
He weren't too keen, so we had to wade in.
- Şahane.
- Peachy keen.
Bayan Bunting'e çok bayılmıyorum ve senin ayrılma düşüncene katlanamıyorum.
I'm not very keen on Miss Bunting and I can't bear the thought of your leaving.
Çok keyifli.
Peachy keen.
Kasabadan Tracy çok istekli görünüyor.
Tracy from town seems very keen.
Hala gülmeye gönüllü değil misin?
Still not keen on the laughing thing?
- Öyle algılamam.
I don't know, I'm quite keen on criticism.
Henry'nin bu portreye aşık olduğu söylenmektedir. Christina ile evlenmeyi çok arzulamış. Fakat bu evlilik gerçekleşmez.
Henry is said to have fallen in love with it and to have been very, very keen to arrange the marriage... but that doesn't happen.
Pek de hevesli görünmüyor.
She doesn't seem keen.
Aslında bu, oldukça iyi çünkü bu, her zaman hevesli bir katılımcımız olduğu anlamına geliyor.
It's actually quite good because it means we have always a keen participant.
Kutuya geri döndüğünde genç bir maymun ilgiyle izliyordu.
As she moved back to the box, one youngster was taking a keen interest.
Merak ruhu ve derin birleşme içgüdüsüyle alakalıymış.
Something about a spirit of curiosity and a keen mating instinct.
Genellikle bu kadar istekli olmaz.
He's not usually this keen.
Yoksa sen hâlâ Alman'ın peşinden mi koşuyorsun?
Or are you still keen on the German?
Siz ikiniz de öyle takılıyor musunuz?
You two keen to hang around?
Gözlem yeteneğin iyiymiş, dostum.
What a keen observation, friend.
Güçlüleri ve zayıfları cesur ve korkakları, zekileri ve aptalları ve sen zeki, cesur ve benim zeminim üstünde bela aramayacak kadar aptallıktan uzaksın. Lakin hiçbir şeyin sana zarar vermeyeceğine dair kendini ikna edecek sebeplerin olmadığı sürece.
I know man... the strong and the weak, the bold and the cowardly, the keen and the foolish... and you are strong... bold... and far from foolish enough to track this trouble across my floor... unless you have convinced yourselves through conditioning... that no harm will befall you.
Şey, Bay Nighthorse'nın faaliyetleri. ah, ilginizi çekmiş görünüyor.
Well, seems you've taken a keen interest in, uh, Mr. Nighthorse's activities.
- Keskin koku duyum sayesinde.
Keen sense of smell. You?
- Bayan Bunting ona öğretirken bu kadar hevesli değildiniz.
I don't recall you being this keen when Miss Bunting was teaching her.
- Hevesli görünmüyor anlaşılan.
I can see he wasn't keen.
- Madge'in dediğine göre Lord Sinderby hiç hevesli değilmiş.
Madge says Lord Sinderby's none too keen.
Hakkını vermeliyim, çok hevesli görünüyor.
She's keen. I'll give her that.
Dul, iki çocuk annesi, bahçe düşkünü, seçkin briç oyuncusu.
Divorcee, mother of two, keen gardener, outstanding bridge player.
O zaman bizi birlikte tutmaya çok hevesli bir kadın var.
Then there's a woman out there who's very keen that we stay together.
Eğer Sid geceleme meraklısı değilse gün sonuna kadar göz altına almış oluruz. Tamam, iyi.
So unless Sid's keen on sleeping over, we'll have him in custody by end of day.
- Pek istekli durmuyorsun.
- You don't sound very keen.
Kahyanıza bayıldığım söylenemez, o yüzden korkarım bu durumdan eğleneceğim.
I'm not very keen on your butler, so I'm afraid I rather enjoyed it.
Ne istiyorsun, Ajan Keen?
What do you want, Agent Keen?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]