Leading tradutor Inglês
6,270 parallel translation
Bulamasak bile maktulün yediği son şey muhtemelen kimliğine dair değerli ipuçları verebilir.
And even if we don't, knowing the victim's last meal could lead to some valuable information, possibly leading to an I.D.
Bu yavruların açıkta kalmasına sebep olur.
That would mean leading the pups into the open.
- Bu toplantıyı Amir Hwang mı düzenliyor?
- Captain Hwang is leading this meeting?
Haftalık durum toplantısı bu. Tabii ki o düzenliyor.
It's a weekly recap meeting, so he'll definitely be leading it.
Bu, girişim dalga deseni adı verilen bu karakteristik çizgilerin oluşmasına yol açar.
This gives rise to these characteristic lines leading to the signature wave pattern.
Savaş Avrupa'yı sardı ve çoğu bilim insanı ABD'ye kaçtı.
The war rolled across Europe and many of the leading scientists fled to the United States.
Oportünist, halkçı ve yarışı önde götürüyor.
He's an opportunist. He's a populist, and, well, he's... He's leading the field.
Bunlar yaralı. Liderleri kim?
Who's leading?
Ama unutmayın federal sağlık hizmeti risklidir. Yüksek vergilere ve gevşek hizmete sebep olabilir.
But remember, federally funded care is a slippery slope leading to higher taxes and lousy service.
Robert'ın ölümünden önceki aylarda, haftalarda durumu iyi miydi?
Do you remember in the weeks or months leading up to Robert's death, was he at his best?
Hızlanıp öne geçmek yerine, talep ettiğin otopsiyi, hiçbir açıklama yapmadan terk ettin. Ve şimdi de eşyalarını toplayıp, eve dönüyorsun.
And instead of stepping up and leading from the front, you run out of an autopsy, which you asked for, coincidentally, without any explanation, and now you're packing your bags and you're going home.
Ona güvenmiyorum Hem gereksiz hem de... bizi bir yere, belki de bir tuzağa götürüyor olabilir.
I don't trust it. Either this is useless or... he's leading us somewhere, maybe into a trap.
Bizi başka yöne doğru çekti.
He was just leading us down a path.
Neden çalışma kampına saldırı düzenliyorsun?
John, I don't understand why you're leading an attack on a work camp.
Ordumuzla birleşmesi, bazılarına makinelere olan güvenimizin fazla ileri gitmiş olabileceğini sorgulatıyor.
Its integration into our military is leading some to ask whether our reliance on machines could go too far.
... yardımcı olacak kişiye büyük bir ödül vaadetti.
-... for information leading to the arrest...
Liderlik nasıl edilir öğrenmek ister misin Agu?
Agu, you are wanting to be knowing how to be leading?
Amaçlarda değişiklik yaptığımıza inanmam için bana yol gösteriyorsun.
You are leading me to believe we are changing objectives.
Bayan Holmes patlamayla ilgili hiçbir şey hatırlamadığını söyledi.
Miss Holmes reportedly has no memory of the events leading up to the blast.
Kuzuyu kasaba götürmek gibi olabilir.
This could be like leading lamb to slaughter.
Ayrılmalarından sonra Reisner Malikanesi'nden tam üç defa polis aranmış.
The police were called to the Reiser house three times during the months leading up to the separation.
- Karaciğer yetmezliğine neden oluyor.
- Leading cause of liver failure.
Onları otonomiye yöneltmiyoruz.
We are not leading them towards autonomy.
Bir dakika için sana güzel bir gelecek vaat eder... sonra seni öldürmek için evine götürdüğünü görürsün.
One minute, she's promising you a beautiful future, the next thing you know, she's leading it to your house to kill you.
İngiliz hükümetinin bir üyesi olarak... hayat kurtaran hafif askeri kıyafetlerin üretimine öncülük eden... bir Birleşik Krallık şirketinin yeni Kaynaştırılmış Savaş Çözümleri'ni sizlere sunmaktan gurur duyuyorum.
As a member of the British government, I am proud to introduce Integrated Battlefield Solutions, a UK company leading the field in the production of life-saving, lightweight military clothing.
Ben bu dünyadaki en önde gelen Mac uzmanıyım, John.
I'm the world's leading expert on the Mac, John.
Başroldeki adam açılış gecesi arabasıyla ağaca çarparsa öyle olur.
Well, that is what happens when the leading man crashes his car into a tree on opening night.
Yaşamamız gereken hayatları yaşamıyoruz.
We're not leading the lives that we are meant for.
Unutmayın, hala 2-1 öndeyiz.
Remember, we are still leading two battles to one.
Brenner, seni direkt olarak guc topaklarından birine göturuyor.
Brenner, he's leading directly into one of the power pellets!
Hayır. Ya bu öncü hareket Los Angeles'ın fay sınır plakası boyunca ilerleyip San Francisco'ya doğru yük bindirdiyse?
No, what if it was a precursor movement along the leading edge of the plate boundary fault from Los Angeles all the way up to San Francisco?
Yaptığı hata Gorgları doğrudan bize getirecek.
His mistaking is leading the Gorg right to us.
Baş rol oyuncumuz hastalandığını söyledi.
Our leading man. He called in sick.
Finale bir kaç gün kala hiçbir otelde yer kalmaz.
It's nowhere to be found a single hotel in the days leading up to the final.
Beni dinle. Dünyada en çok bekleme rekoru bende olabilir. Ama siz beklemeyin.
Look, as maybe the world's leading authority on waiting too long, don't.
Bizi Hel'e sürükleyişini görüyorlar.
They see you leading us to Hel.
Bence savaş aptalca ve zalimce ve savaşı yönetenler de bunu kendilerini söyleyemiyor.
I think war is stupid and cruel... and nowhere near as necessary as... those leading the fighting like to tell themselves.
O droid çok yakında Direniş'e teslim edilecek. Onları son Jedi'a yönlendirecek.
The droid will soon be delivered to the Resistance... leading them to the last Jedi.
Hanım, beyefendinin solunda durur.
The lady takes her place slightly to the left of the leading gentleman.
Hindistan'a, hatta daha da uzaklara uzanan oteller zincirinin başını çekelim. Peki kim için? Bu harika hanımefendi gibi görmüş geçirmiş ve zihninde hala evrenin pek çok sırrını barındıranlar için.
Leading to a chain of hotels stretching across India and beyond for those such as this great lady whose face is a map of the world and whose mind, though failing, still contains many of the secrets of the universe.
Rommel ordusunu yönetiyor.
That's Rommel, leading his men.
Bu çok zor beni yoldan çıkmaya götürüyor
It's so hard It's leading me astray
Aynı zamanda bunu istemeyi de ama şunu söylemem gerek ki umursamadığınız bir adamı gelecek vaadiyle kandırmak size yakışmıyor.
Or wishing it, either. But I will say this. Leading on a man you don't care for is beneath you.
Baş ağrısı, kusma, titreme. Hepsinin sonu ölüme çıkıyor.
Headaches, vomiting, convulsions, all leading up to an eventual death.
- Önde gelen bir halkla ilişkiler firmasında müşteri yöneticisiyim.
I'm an account manager at a leading PR firm.
Ford adamı tuzağa mı çekiyor sence?
Do you think Ford's leading him into a trap?
Köye gelmen lazım, baba bir devrime öncülük etmen.
We need you in the village, Father, leading a revolution. Claiming your rightful place on the throne.
# Beni nereye götürdüğünü söyle. #
Tell me where are you leading me
Oysa ben daha yeni uyandım. Hala sarhoşum ve yerde sızmadan önce patates kızartması.. sipariş ettiğimi gösteren kurumuş peynir tırnaklarımın arasında.
I, on the other hand, just woke up, still drunk with dried cheese under my fingernails, leading me to believe that I ordered fries... before passing out on the floor.
Bunun yanı sıra, onun, bizim bilmemizi istediğinden daha fazlasını bildiğine de, eminin.
Besides that... I think he knows more than he was leading us to believe.
- Bu iyi.
- That is good, because there is no learning how to be leading. - I am happy to be following you, sir.