Likör tradutor Inglês
850 parallel translation
Savaş savaştır, likör de likör. İşler devam etmek zorunda.
War is war and schnapps is schnapps, and business must go on.
Şu ana dek en çok 3000 şişe likör almışımdır.
That's the most I got, 3,000 bottles.
Hodges, kahve ve likör istiyoruz.
Oh, Hodges, we'll have coffee and liqueurs in here.
Kızın, kendi evinde hoş bir erkekle otururken senin içeri bu kılıkta girdiğini düşünsene bir. Ayakkabılarını çıkarmış, pantolon askılarını indirmiş ve nefesin, ucuz likör kokar bir halde giriyorsun.
Suppose she were entertaining a young man and you came in with your shoes off, suspenders down, and smelling of cheap liquor.
İşte likör.
Here's toddy.
- Tatlı likör mü?
- A sweet liqueur?
- Likör içiyorsun değil mi, Sam?
- You drink liquor, Sam?
Dörtte üçü dolu bir sürahi likör.
Ajug of liquor about three-quarters full.
Ev resmen likör ve sigara kokuyor.
House just smells of liquor and smoke.
Hizmetçilerden biri likör içmiş yine.
One of the servants has been at the sherry again.
Verandada likör alalım mı?
Shall we have sherry on the porch?
Biraz likör içelim mi?
Shall we have some sherry?
Çiçekler, şeker kutuları, parfüm paketleri ve boş bir likör şişesi.
Flowers, candy boxes, perfume wrappings and an empty of that sweet French liqueur.
Benim eggnoglara inancım tamdır tabi eğer içinde yeterince likör varsa.
I'm a great believer in eggnogs if they have enough liquor in them.
Likör alabilir miyim?
Give me a liqueur, please.
- Üzgünüm ama likör lekesi.
- I'm afraid it's liquor.
Ne biçim bir kasaba bu böyle? Kızılderililere likör satıyorsunuz.
What kind of a town is this anyway, selling liquor to Indians?
- Likör alır mısın Martha?
- Cordial, Martha?
Finchley, Hill Caddesindeki Conrad'ın likör dükkanında bir aylık hesabın var.
Finchley, there's a month's credit for you at Conrad's liquor store on Hill Street.
Çok fazla likör vardı.
We had plenty of okolehao.
İyi likör.
Good okolehao.
- Peki ya kaçak likör?
- How about that bootleg liquor?
Likör yok.
No okolehao.
Likör? - Sana iş buldum.
- I've found a job for you.
Diğer bir deyişle sahnede usulca soyunan şu kadın bedeni yağlı bir biftek bir bardak likör bir şişe kafur streptomycin, uranyum...
In other words, that female body gently undulating up there on stage is a juicy steak, a glass of liquor, a bottle of camphor, streptomycin, uranium...
Evet ama likör kokuyorsun.
Yes, but you smell ofliquor.
Sonra da onlara 4 çeşit likör, en iyi Fransız şarabı ve havyarla donatılmış sofrada ziyafet vereceğiz.
Then we'll throw a big dinner for them after the show, with four kinds of liquor, chateaubriand and caviar!
Biraz likör içelim!
We'll have some schnapps!
Çantanızdaki şu şey likör değil, değil mi? Oh, kitaplar.
That isn't liquor you have in that case, is it?
iyi likör ve güzel görünen kadınlar.
Good food, good liquor and good looking women.
Ben likör içeceğim. Teşekkürler.
And I want liqueur.
Ne kadar likör içiyor?
How much liquor has he been puttin'away?
- Güzel likör deği mi, doktor?
- Beats prescription liquor, doesn't it, Doc?
Likör dükkanına bir geziye, demek istiyorsun.
A walk to the liquor store, you mean.
Yemek sonrasında sizin için likör ısmarlamama izin verirseniz beni çok gururlandırırsınız.
You would both do me a great honor... if you would permit me to buy you an after-dinner liqueur.
- Elbette. Şampanya, likör, viski, martini ve Bloody Mary ile birlikte nasıl gider?
How does champagne go with Four Roses, scotch, Martinis and Bloody Marys?
Büyükbaba Baskim'in koca likör fıçısına düşüp içini kurutana kadar içtiğimden beri bu kadar mutlu olmamıştım.
I ain't been so happy since I fell into Grandpa Baskim's hogshead of corn liquor and just guzzled my way down to dry land.
Likör onu sakinleştirir.
His confusion will subside with the liquor.
Oh, Annette, burada likör görmüyorum.
Oh, Annette, I don't see the liquor here.
Niçin bana gerçekten iyi bir likör ikram etmiyorsun?
Why can't you give me some real good liquor?
Tadını gidermek için içine biraz likör ekle.
Put a little liquor in it to kill the taste.
Birkaç kız bulup likör içerdik.
Got some girls and more liquor.
Tüketilen likör miktarına hayatta inanamazsın.
You'll never believe the amount of liquor that was consumed.
Bin bir çeşit likör vardı.
There was all kinds of liquor.
Brendi ya da likör.
Starovin or Jarzebiak.
Cin? Sade likör?
Kimmel?
- Saf likör. Bunu masaya ver.
Give this to the board.
Yaygara koparma. Sadece eski bir kahve fincanı. Bir likör alır mısın?
But I'm not going to change your life, darling.
Çünkü tekne sahibi olduğunda likör parasını sen ödersin, sense buralarda istenen son kişisin.
Because when you own the boat, you pay for the liquor, and you're the last guy anybody wants around.
Likör, konyak, İspanyol şarabı?
Some liqueur, brandy, amontillado?
Likör galiba.
Heh, heh, heh.