Low tradutor Inglês
18,648 parallel translation
Tüm hayatım boyunca, insanların benden beklentileri hep düşük oldu.
All my life, people had low expectations of me.
200, ama daha aşağı inmem.
200, but that is as low as I can go.
Bir davanın destekçisi olduğumda bana yardım et ki Tanrım. ... fırtına da mum misali ayakta kalabileyim. Hiçbir kötülük beni söndüremesin aksine güçlendirsin, parıldatsın.
When it comes to standing up for a cause, help me, Lord, that I remain a candle in the storm, and let no evil smother my low, but powerful, glow.
Çıkış'tan vaaz vermeye başladığınızda kendinizi zor durumda bulursunuz.
Start preaching about Exodus, find yourself swinging from a low limb.
Ben özgürüm! Seni aşağılık piç Tom Lea!
You low bastard, Tom Lea!
Yerimiz daralıyor da.
Running a bit low on space.
Korkarım ki ilaç stokumuz tükenmek üzere.
I'm afraid our pharmaceutical supplies are rather low.
Yapabileceğimiz en iyi şey kafamızı çıkarmayıp her şeyin geçmesi için dua etmek.
The best thing we can do is just lay low and pray this whole thing goes away.
- Hayır. Kendi halinde biriymiş.
He kept a low profile...
15 derecenin altında olacak güzel günlerden birindeyiz.
It is another beautiful day with temperatures expected to remain in the low 60s all week.
Mühimmatı bitiyormuş.
He's low on ammo.
Belki de bir şeyler bilecek kadar yetkisi yoktur.
Maybe he's too low down the chain to know much.
Göze batma.
Lay low.
Mühimmatları azaldı.
Low on ammunition.
Haber yayılmış ve insanlar gelmeye devam ediyor ama... Malzemelerimizde azalıyor.
Word has spread and people keep coming, but... we're running low on materials.
Cisco, bak bakalım kulaklarında ki alet düşük seviye manyetik titreşim yapıyor mu.
Cisco, see if the devices in his ears are generating any low level electromagnetic pulses.
Düşük frekans, yüksek yoğunluk.
Low frequency, high intensity.
Sen aşağılık ve korkunç bir kadınsın. - Sen de kaknem yaşlı bir bâkiresin.
You... you're a low and desperate woman.
Bir süre başımızı çıkarmayalım derim ben.
I'm saying we lay low for a minute.
Puls silahını, düşün çaplı EMF yaratacak şekilde düzenlesek?
Okay, what if we modify the pulse rifle to emit a low-level EMF?
Motor yağ basıncı düşük uyarısı verdi.
Low oil light came on.
O zaman, bunu kutlayalım. Eğlence dünyasının ahlâk yoksunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama sen bir polis memuruydun.
Then we have this celebrity up here and we all know show business people have very low morals - but you were a police officer!
- Biraz basık.
- You're carrying low.
Bu pilin zayıf olduğu zaman yaptığı sesdir.
That's just the sound it makes when the battery's low.
Emma Peters'ın herkese açık bilgisayar kayıtları temiz, ama çok aktif ve gizli bir online yaşamı varmış.
Emma Peters overt computer accounts were clean, but she did maintain a very active, very on the down-low online life.
Bir aday fazla dikkat çekmez böylece diğeri kendi gündemini oluşturur.
One candidate lays low so the other gets his or her moment in the spotlight.
Herkesin sevgisini kazanmak için çok alçalman gerekiyor.
Well, just that you have to stoop so low to win everyone's love.
Düşman tehdidi vuruldu.
Low hostage.
Kulağa biraz kendini beğenmiş gibi gelecek ama birkaç yıl önce dibe vurmuştum.
This is going to sound pretentious, but a few years ago, I was kind of at a low point.
Gerekli olmadıkça konuşmayın, gerekirse sessizce konuşun.
Do not speak unless absolutely necessary and then, only using a low voice.
Göze batmamasını söyledim ama bir kere dahil olduysam her şeyi istiyorum dedi.
I told him to lay low, but he said if he was in, he wanted to be all in.
Normalde trafiği çok düşük. Ama aramalar sırasında özellikle güneydoğu anteni yüksek kullanım gösterdi.
Uh, typically very low traffic, but it showed higher usage during the time of the call, especially the southeastern antenna.
O düşük seviyeli, kalın kafalı Powers'lar mı?
Those low-level Powers shitheads?
Yalnızca Retro Girl'ün varlığı onları hizada tutuyordu.
Just the existence of Retro Girl kept them on the down low.
Yüksek talep ve düşük stok.
High demand and very low inventory.
Aynı göğüste tekrar nüksetmesi oldukça zor.
Recurrence in the same breast is fairly low.
Oh, oldukça düşükmüş.
Oh, fairly low.
Bu düşük seviyedeki bakanlar bu kayıpta sana yardım edemezler.
These low-level ministers and MLAs can't help you.
Çok göze batmadığın söylenemez.
You haven't exactly kept a low profile.
Toplumun üst ve alt her kesiminden.
All of society, from highest to low.
Gizlenmek için iyi.
It's a good place to lay low.
Tatlı bir şeyler ye, şekerin düşecek yoksa.
Eat something sweet or your sugar will be too low.
Bana yalan söyleyemezsin.
You can barely stand.'my blood sugar's low. You can't lie to me.
Eminim moraliniz oldukça bozuktur ama inanın her zaman sizden daha kötüleri var.
I'm sure you feel pretty low, but trust me there's always somebody lower than you.
Babanın vasiyetini okunduğunda ne kadar ezik olduğu ne çabuk unuttun?
How quickly you forget how low you were when your father's will was read.
Poldarklar çöküşte.
The Poldarks have fallen low.
Düşük seviyeli veri girişinde çalışan kimsenin dün geceki VIP partisinde olmaması şansa kalmıştı ama bu riski almaya hazırdık.
It was a bet that nobody working low-level data entry was at the VIP party last night, but we were willing to take those odds.
Ortadaki ağırlığını olabildiğince düşük tutmam gerekir.
You gotta keep your center of gravity as low as possible.
Evet, ben de merkezde olursun sanıyordum.
I thought you were gonna lay low tonight? Well, I thought you'd be at the police station.
Rahmini güçlendirmesi için biraz Reiki yaptım.
♪ low instrumental music ♪ Did some Reiki to strengthen her uterus, and...
- Alt kademelerdeki arkadaşlarıyla.
Friends in low places.