Lunchbox tradutor Inglês
175 parallel translation
Jo'nun sefer tasını aldın mı?
Taken Jo's lunchbox too?
Elinde sefertası
With his lunchbox
Öğle yemeğinde sana çörek getirebilmek için yağmurda 10 kilometre yürümüştüm.
I ran six miles in the rain to bring you the cannoli for your lunchbox.
"Spaceballs" - beslenme çantası.
"Spaceballs" - the lunchbox.
bu yemek başıma bela olabilir hepsi hoşlanmış gibi görünüyor ve sonrasında hepsi bana bakacaklar
I mean, I knew that the first day of kindergarten when I opened up my lunchbox and found a dollar bill and a road map to Burger King.
Ama hiç değilse bugün beslenme çantama koyacak bir şeyim var.
But at least I got something now to put in my lunchbox.
Parçaları birleştir, kasabayı bul ve Sutter Cane'le öğle yemeği kazan.
Put the pieces together, find the town... win a Sutter Cane lunchbox.
Yemek kabımı alayım bari.
I'll get my lunchbox.
Öğlen yemeğime ne oldu?
What the hell happened to my lunchbox?
Pekala, yemek kutusu, hadi tekrar deneyelim.
Okay, Lunchbox, let's try this again.
Babanın yemek kutusunu al.
Take Daddy's lunchbox.
Baylar, sefer tasımız alana inmiştir.
Gentlemen, the lunchbox... has landed.
Bu çocukların kim olduklarını bilmiyorum, ama eğer ben gelmeseydim senin kıçına tekmeyi basacaklardı.
I don't know who those kids were, but they would have kicked yours... and Lunchbox's asses if I hadn't represented.
Beslenme çantamı burada bırakmışım.
Ah, I left my lunchbox here.
Öğle yemeğin yemek kutusunda, sütle meyve suyu da var.
Your lunch is in your lunchbox, and there is milk and juice.
Sıkı bir pazarlık yaptık... ama sonunda onu sınırlı sayıda Backstreet Boys öğle yemeği kutusundan birini vermeye ikna ettim. ... bir arkadaşım için.
He drove a hard bargain, but I got him to throw in a limited edition Backstreet Boys lunchbox for... a friend.
Sammy'e beslenme çantasını götüreceğim.
Go ahead. I'm gonna go take the lunchbox to Sammy.
O zamanlar bavullara, "İsveç yemek çantası" denirdi.
And back then, a suitcase was known as a Swedish lunchbox.
Bu beslenme çantası neden yapılmış?
What's this lunchbox made of?
İşe ne giymeyeceğime, ne yemek almayacağıma karar vermek.
Deciding what not to wear to work, what not to put in my lunchbox....
Sanırım, yemek çantanda "Büyük bir sarılma" bıraktı.
I think he left a "big hug" in your lunchbox.
Oje, yanaklar, kulaklar, topuz, çanta, hempalar, dişler,
Nails, dimples ears, scrunchie Purse, lunchbox teeth, Milhouse
Oyun parkında duruyordum. Yemek çantam metaldendi.
I was standing in the playground with a metal lunchbox.
Yemek kabınızla içki içiyor, sigara içiyorsunuz.
You with the lunchbox! drinking booze or smoking...
- Yemek kutusu
- The lunchbox
- Yemek sepeti. - Tamam.
The lunchbox Okay
Afişini asmayı unutma.
Don't forget your Get-Up-Kids lunchbox.
Connor'un beslenme çantası sende mi?
Is Connor's lunchbox at your place?
Bir tane daha kaybederse, psikolog çağıracağım.
He loses one more lunchbox, I'm calling a therapist.
Belki de erkek arkadaşın Connor'un çantasını çalıyordur.
You know, maybe your boyfriend stole Connor's lunchbox.
Belki de ufak bir beslenme çantası fetişistidir.
Maybe he's got a little lunchbox fetish going on.
Ve sende çantaya bakar mısın?
And you'll look for that lunchbox?
Connor'un beslenme çantasını buldun mu?
You find Connor's lunchbox?
Aslında çanta konusunu unuttum.
I actually forgot about the lunchbox.
Kayıp çanta.
Missing lunchbox.
Ben 12 yaşındaydım, ona kartopu fırlattım ve onun yemek çantasını çaldım.
I was 12 years old, I pelted her with snowballs and I stole her lunchbox.
- "Mork ve Mindy" sefertasımın içine köpek pisliği koymuştu.
He put dog poop in my Mork and Mindy lunchbox.
Charlie, Alan'a bir maymun veya kız dediğinde, sefertasına dışkı koyduğunda kendini nasıl hissetmiştin?
Charlie, how did you feel when you were calling Alan a monkey or a girl or putting excrement in his lunchbox?
- Beslenme çantanı aldın mı?
Got your lunchbox?
ve Rose'un çantasına bir not yazdım ama...
And I wrote a little note for Rose's lunchbox, but...
Beslenme çantama bot yazmak dışında birbirleriyle muhabbet etmezlerdi.
I mean, my parents were divorced, and the only way they communicated was by putting notes in my lunchbox.
Söyle bakalım, küçük Teddy, ona Dr. Denton'ın verdiklerini giydirip, testislerini mi tutturdun?
Tell me, little Teddy, did you make her wear Dr. Dentons and hold a lunchbox to help you get all worked up?
Tatlım, beslenme çantanı al hadi.
Okay, sweetheart, go get your lunchbox, okay?
Dahası, Bu bana masamı organize etmek ve Scooboby Doo beslenme çantamı kaldırmak için zaman verir.
Besides, it'll give me time to organize my desk and put away my Scooboby Doo lunchbox.
- Yemek kutusunda.
- Lunchbox. - Open it.
Yemek kutusunu nerede gördün?
Where did you see his lunchbox?
Beslenme çantası.
That's a lunchbox.
Çizdiğim bütün sik resimlerini Hayalet Avcıları resimli beslenme çantamda saklardım.
So I would stash all of my dick drawings in this Ghostbusters lunchbox that I had.
Müdür Hayalet Avcıları resimli sik hazinesi sandığımı buldu ve o da galeyana geldi.
He finds this Ghostbusters lunchbox dick treasure chest and he fucking flips out.
Al bir sefertası.
Get a lunchbox.
Beslenme çantamı gördün mü, görmedin mi?
So have you seen my lunchbox or not?