Nt tradutor Inglês
51,283 parallel translation
Sıkıntı yok.
Uh, we're all good.
Bol kafeinli kahve getirmiyorsan veya babamın çalınan kalıntıları hakkında bilgin yoksa git başımdan.
Unless you are bringing strong coffee, or you have information on my father's stolen remains... go away.
Doğu yakasındaki çetelerde sıkıntı yok. Fakat Narrows'un güneyinde, liman tarafında çok şey konuşuluyor.
The East Side gangs are holding, but south of the Narrows, the docks, there's chatter.
Savaş çıkarıp kalıntıları sen mi toplayacaktın?
Inciting war, so that you could pick up the pieces?
Bir sıkıntı var.
Something's not right.
Ama babamın kalıntıları...
But my father's remains...
Kalıntılarını bir çin restoranının arkasındaki... çöp bidonuna nazikçe yerleştirdim.
I gently placed his remains inside a Dumpster behind a Chinese restaurant.
Galeri müdürü vardı. Yazar, kasıntı pislik.
There was the curator, the writer... pretentious ass.
Cevap bulma takıntısı var. Bu da bizim için kolay çözüm oluyor.
He's obsessed with finding the answer, which is an easy solution for us.
Sıkıntılı gibisin.
You seem troubled.
Para hiç sıkıntı değil.
Price is no object.
Sanırım ben de onun gibi geleceğe takıntılı olmaya başladım.
I guess I've become as obsessed with the future as he once was.
Doğru söylüyor. Biraz kasıntı olsa da matematiğine karşı çıkamazsın.
I mean, he's kind of a dick about it, but you can't argue with his math.
- Acele edersek ceset çözünmeden önce saldırganın DNA kalıntılarından elde edebiliriz. ... ama çabuk olmalıyız.
Well, if we hurry, there's still a chance we can get some of the attacker's residual DNA before this corpse disintegrates, but we've got to move quick.
Radyoaktif izotopları ve gravimetrik güç kalıntılarını kontrol edeceğim. - Geçen seferki gbi çıkarsa.
I'm gonna check for radioactive isotopes or gravimetric force residue,'cause if it's the same as the last time...
Biraz daha incelemenin ardından Stagg Industries'te iri parçacıklı garip bir kalıntı buldum.
Upon further inspection, there was some rather odd particulate residue found at Stagg Industries.
Kendi zaman kalıntılarını bile yaratacaksın ama o çoğunu öldürecek.
You're even gonna create time remnants of yourself, but he's gonna kill them all, mostly.
Gelecekte de hala 500 yıl önce yaşamış İtalyan bir bilgeye mi takıntılıyım yani?
You mean, in the future, I'm still obsessed with a 500-year-old Italian polymath?
Kendi zaman kalıntılarını bile yaratacaksın ama o hepsini öldürecek.
You're even gonna create time remnants of yourself, but he's gonna kill them all.
- Bir zaman kalıntısısın.
You're a time remnant.
Geçen sene Zoom'u alt etmek için bir zaman kalıntısı yaratmıştın.
You brought a remnant to life last year to defeat Zoom.
Gelecekteki halim, seni durdurmak için zaman kalıntıları yarattığını söyledi.
My future self told me that he created time remnants to stop you.
Bundan dört yıl sonra, gelecekteki Flash Savitar'la savaşmak için bir zaman kalıntısı yaratıyor.
Four years from now, future Flash creates... a time remnant to fight Savitar.
Ama Savitar, daha sonra Savitar olabilmesi için bu kalıntıyı sağ bırakıyor.
But Savitar lets that remnant live so that it can later become Savitar.
Savitar Hız Gücü'ne hapsolduktan sonra da bu kalıntı delirmeye başlıyor.
So once Savitar is imprisoned in the Speed Force, this remnant starts to go crazy.
Önce hangisi ortaya çıktı? Savitar mı, zaman kalıntısı mı?
Which came first, Savitar or the time remnant?
Zaman kalıntısı senin kopyan gibi bir şey, değil mi?
A time remnant, it's, um... it's like a duplicate of you, right?
Aksatıcı, beyin çıkıntına bağlandı.
The disrupter is attached to your hippocampus. So, it's ready.
Gerçeği en ufak ayrıntısına kadar, değiştirmeden anlatacağınıza yemin ediyor musunuz?
You swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth?
Bayan Horton, eğer Bay Allen ayrıntı veremeyecekce davayı reddetmekten başka çarem kalmaz.
Ms. Horton, if Mr. Allen is unable to elaborate, I'll have no choice but to dismiss.
Bir zaman kalıntısısın.
You're a time remnant.
Evet, Ona takıntılı olduğunu söyleyebilirim.
Yeah, I'd say he was obsessed with her.
- Sıkıntılı görünüyorsun.
- You seem troubled.
Hayatımda yaptığım en kötü yanlışların ayrıntılarıydı.
They're details about the worst mistake of my life.
Ayrıntılar için sabırsızlanıyorum.
Can't wait to hear some details.
- Zaman kapsülünden... 18. yüzyıldaki Mystic Falls yerleşkesinden bir kalıntı.
- A time capsule from the 18th century settlement that became Mystic Falls.
Cade'in yaratılışının bir kalıntısı, onu imha etmenin yolu da bu.
But a relic of Cade's creation, that is the means to destroy him?
Cade'in yaratılışından bir kalıntı ve bu onu yok edebilir.
A relic of Cade's creation that is the means to destroy him?
Bu beni büyük sıkıntıya düşürdü.
That screwed me up big-time.
Stefan'a takıntılı ve onu delice kıskanıyor.
She's obsessed with Stefan and insanely jealous.
Şimdi izninle birazcık şırfıntı olmam gerekiyor.
Now, if you'll excuse me, I need to slut this up.
- Sıkıntı yok.
I'm fine. What were you saying?
Beni takıntı haline getirdin.
You were obsessed with me.
Oldukça takıntılı olduğunu söyledi.
Said you were pretty obsessed.
İngilizler sıkıntı çekiyor gibi konuşuyorlar.
The Brits talk like they're roughing it.
Gerçek şu ki şu an annen hariç en iyi Amerikan avcılarını toplamakta biraz sıkıntımız var.
Right, you see, truth is, your mother excepted, we've struggled to attract the, top shelf of American Hunters.
Bir süre önce ana merkezimiz evrensel bir sarsıntı tespit etti.
Some time ago, the home office recorded some sort of cosmic shock wave.
Sıkıntınızı arttırmak istememiştim.
Well, I didn't mean to add to your distress.
Çok özet olacak ve fazla ayrıntı içermeyecek.
It'll be very brief and non-specific.
Bize parti gecesi giydiğin kıyafetleri ayrıntısıyla anlatır mısın?
Can you tell us exactly what you wore that night to the party?
Sızıntıyı takip edip adrese ulaşmışlar.
Wait.