Nâdir tradutor Inglês
12 parallel translation
Bugün kendimi bir film yapımcısı değil de nâdir ve değerli bir kutsal emaneti bulan, bir arkeolog gibi hissediyorum.
Today, I feel less a film-maker than an archaeologist. Who has stumbled across a rare but fragile relic.
"Atıcı" lar, genelde Simon'ı dövmekle tehdit ederlerdi, ama bu çok nâdir olurdu.
Pitchers always threatened to hit Simon, but it rarely happened.
Kaynaklar kadına, nâdir ama ölümcül olan halk arasında et-yiyen olarak bilinen A grubu Streptekok... -... hastalığının bulaşmış olduğuna inanıyorlar.
Sources say the woman contracted the rare but deadly group A streptococcus, better known as the flesh-eating disease.
Bu çok nâdir olur.
It's rare
'Yeryüzünde insanoğlunun kirletmediği...''... nâdir yerlerden biridir.'
'It's one of few places on this planet...''... that's not contaminated by us humans.'
Derler ki bu arada bunu, inanılmaz derecede iç karartıcı bir kitapta okudum bir binadan aşağı atladığında sahiden de kendini öldürdüğün etkisi, çok nâdir hissedilirmiş.
They say- - I read this in this fantastically depressing book. - -that when you jump from a building it's rarely the impact that actually kills you.
Masumiyet ve saflık pek nâdir bulunur.
Innocence and purity are very rare.
Burada tıbbi araştırmalarda devrim yaratabilecek nâdir bulunan bitkiler üzerinde çalışıyoruz.
We're down here studying rare Herbs that could prove revolutionary for medical research.
- Çok nâdir fakat bir o kadar da kuvvetli bir yan etkiyi tecrübe ediyorsun.
- You are experiencing a very rare but very powerful side effect.
Bu çok nâdir bir zaman...
This is a very rare event...
Bu kesinlikle nâdir yaşanan bir hadise değildi,..
This wasn't an altogether uncommon occurrence, but on this particular day, for no particular reason,
Bugünler de çok nâdir.
That's pretty rare in this world.