Oynasın tradutor Inglês
468 parallel translation
Bırak oynasın.
Let him play.
Bırakın o oynasın.
Let him do it
Bırakalım oynasın.
Let him play it
Diğer çiftliğin adamları vur patlasın çal oynasın eğleniyorlardı... Özellikle de reisleri, Red denilen bir herif -
So, this crowd from the other ranch was a-whoopin'it up... especially the foreman, a fella they call Red —
Bırak da bıçağınla büyük çocuklar oynasın.
Let the big boys play with your knife.
Sorumluluk sende olsa bile, genç bir adamın halası briç oynasın diye hukuk kariyerini bitirmesini anlayamıyorum.
She's not your aunt. I'm unable to see, even if she's yours that a man is morally called upon to give up a career to provide his aunt with a favorable opportunity to play bridge whist.
Bırak burada oynasın.
Just let her play right here.
Ne yapmasını isterdin, İago'yu mu oynasın?
Well, what do you want him to do, play Iago?
- Biraz da el bombası verin ki oynasın.
- And some hand grenades to play with.
Kral uyumuyor bu gece. Kadeh tokuşturuyor, vur patlasın çal oynasın cümbüş ediyor.
The King doth wake tonight and makes carouse, keeps wassail and the swaggering upspring reels.
Biri doru ata oynasın
Somebody bet on the bay
Önce oyununu oynasın.
Let him have his game first.
Doğal olarak, o vur patlasın çal oynasın ortamında kazanan olmadı.
Naturally, no one was the winner in that little merry-go-round.
Yaşlı bir aktöre izin verin, kahramanca hayatının gerçek rolünü oynasın.
Allow an old actor who used to play heroes play that part in real life.
Vur patlasın çal oynasın, gününü gün eden bir kadın.
Something like that running around on the loose.
"Tiyatro sezonunda ne oynarsa oynasın, takdim edilen bu oyun..." "... sezonun en büyük düş kırıklığı olarak dikkate alınmalıdır. "
"Whatever the theatrical season brings this offering must be considered its greatest disappointment."
Kendi istekasını getiren adamı oynasın diye ayartmam ben.
I never hustle people that bring in leather satchels.
Yoksa yetişkin bir adam neden trenlerle oynasın ki?
Why else would a grown man play with trains?
- Bırakın da oyununu oynasın.
Stop that and let him play.
" Vur patlasın çal oynasın Ama ölçüsü kaçmasın
" Kick up a rumpus But don't lose the compass
# İşi hep aceleye gelsin Kalp durmasın aptalı oynasın #
Always the feeling of haste, the heart playing the fool
Vur patlasın çal oynasın biri imiş.
A man of reckless habits.
Uyacak bir kafa bulun, bir saray soytarısı taksın. Ya da kralı oynasın diye bir meddah. Ama benim değil.
If you would find a head to fit it, let it adorn some court jester or some strolling player that he may play your king, but not I.
Önce çocuklar oynasın, sonra şampiyonlar.
Let the children play first, then the champions.
- Oynasın diye topuğunu ver o zaman.
- Give him your heel to play with.
Babacık Erika ile oynasın.
Daddy plays with Erika.
- Sence yan tarafta kim oynasın?
- Who do you see playing flanker?
Saldırı ve savunma birlikte oynasın.
Offence and defence play together.
- Bırak biraz oynasın.
- Let him enjoy himself.
Ruma telefon edip bir 10.000 daha üzerimize oynasın diyorum.
I think I'm gonna call the Greek and put another 10,000 on us.
O dışarı çıksın, golf oynasın, spor yapsın.
He should go out, play golf, get some exercise.
Bırak oynasın.
Virginia : Aw, let him work it off.
melekler insin çiftetelli oynasın
may the angels come and join us and dance their hearts along us
Nasıl oynarsa oynasın Andersson'u önemsemezsin. Ama sahnenin en uzak yerinde, parmağını bile kımıldatmadan dursa Petterson'u seyredersin.
You ignore Andersson no matter how he acts, but you watch Pettersson and the one at the far end of the stage who doesn't move a finger.
Bu şekilde oynamak istiyorsa, oynasın.
If he wants to play it this way, OK.
Mesela futbolda kırk beş oyuncu aynı anda oynasın.
Like in football I would love all forty-five guys play at the same time.
Eğlence içinde oynaşırken... tanrının gazabından korunmak için, aşığı olmayanı mı suçlarsınız?
"Who shun fickle love when nigh " Cease to play your cruel parts " Change deserves no hue and cry
Cömerdi oynasın, umutlandırsın ve sonra...
Act the lady bountiful, raise your hopes and then...
Buzağıların hepsi kısmen büyüdü, şimdi... köpek yavruları gibi oynaşırlar.
All the little calves half grown now... playin'like puppies.
Hepsiyle oynaşır. Bazen izin veririm, maceralarını bana da anlatır.
And when I allow her to... she tells me about these affairs to amuse me.
Oynaşının aramamı iptal etmesiyle beni atlatacağını zannettin değil mi Shannon.
You thought you outwitted me, didn't you, having your paramour here cancel my call.
Onlarla oynaşırsın, sonra da...
You play around with them, you don't...
Aramızda kalsın oynaşıyordu.
Between you and me... She did a bit of spooning.
Şimdi Goldstrike'de kadınlarla oynaşıp, yaralarını tedavi etmeye çalışıyorlardır.
They'll be in Goldstrike licking'their wounds, consortin'with lewd women.
Kız kardeş kız kardeştir, onunla oynaşılmaz asla, anladın mı?
Now, you listen to me. Now, a sister is a sister and she's not to be p-p-played with - ever, do you understand?
Daha tanışalı bir saat olmadı ama gelmiş burada, çalıların arasında seninle oynaşıyorum!
I just met you an hour ago and here I am out in the woods playing hot fingers.
New York... savaşlar, vb... bu sırada yunusların yaptığı tek şey, suda oynaşıp, güzel zaman geçirmektir.
'New York...'wars, and so on...'whilst all the dolphins had ever done'was muck about in the water having a good time.
Masanın altında oynaşıyorlardı.
And she's playing with him under the table.
Yaşamın ve ölümün sırrını çaldınız ve kalkmış burada koca memeli bir kız öğrenciyle oynaşıyorsunuz. Siz ikinci sınıf bir bilimadamı bile değilsiniz.
You steal the secret of life and death, and here you are trysting with the bubble-headed coed, you're not even a second-rate scientist.
Oynaşın, oynaşın, hödükler.
Keep playing, keep playing... guys.
Biliyor musun Al, çocukların ikisi de gittiklerine göre biz de belki oynaşırız diye düşünmüştüm.
You know, Al, since the kids are both gone, I was thinking maybe we could fool around.