Parkta tradutor Inglês
2,994 parallel translation
12 saat sonra, parkta ölü bulundu.
12 hours later, found dead at the park.
Güney Los Angeles'teki bir parkta.
In a park. In South Central.
Tetikçimiz parkta mı yani?
Our shooter's in the park?
Birisi sizi parkta görmüş ve sonra da içeride izlemiş olabilir.
Somebody could have watched you park and then followed you inside.
Parkta, nehrin oradayım.
At the river, in the park.
Parkta bana hain dedin.
In the park, you called me a traitor. Why?
Parkta buluşuyorlar.
You can meet in the park.
Geceleri toplanıp parkta ibadet edip duruyorlar.
And they have an all-night vigil in the park.
"Parkta kimliği belirlenemeyen bir erkek bulundu..."
"Unidentified male found in park..."
Beni parkta kurtardığın için bir ödeşme diyelim.
Let's just call it payback for that hit in the park.
Bizonları ve kurtları bu parkta görüntülemeyi ilk defa 15 yıl önce denedim. Yılın her zamanında etrafta yürümek çok zor ama kışın özellikle inanılmaz zor.
I first tried to film bison and wolves in this national park 15 years ago and getting around on the ground is incredibly difficult at any time of the year, but in the winter it's tough.
Parkta bir yürüyüşten sonra Broadway'de Spider-Man'i izlemek için New York'a gelmiş Iowa'lı bir çift.
Couple from Iowa, in town to see Spider-Man on Broadway, after a walk in the park.
Ve kızla parkta yüzleşti.
So, he confronts her at the park.
Parkta yaşananlar, kartelin işi değildi.
That thing that happened in the park, that wasn't the cartel.
Cüzdanına bir not bıraktı diye sana tamamen yabancı biriyle bir parkta buluşacak kadar cesursun.
And you're bold enough to meet a complete stranger in the park just because he left a note in your wallet.
Bu çok kötü çünkü bira alıp, parkta kafaları çekecektik.
Well, that's a shame'cause we're going to get some beer and blow stuff up in the park.
- Parkta ayaga kalktim.
- Stood me up at the park.
Çocuklarımla parkta eğlenceli bir oyun oynarken kenarda bir kadın gördüm.
I'll be sitting at the park playing a fun game with my kids and there's this woman on a bench.
İlk kurban onu parkta vurdun.
The first victim you shot in a park.
Parkta tanışmıştım.
I met her in the park.
Onları parkta toplamak kolay bir iş olmayacak.
Bringing them into the park wasn't going to be easy.
PARKTA YAKLAŞIK 49 KÖY VAR. BUNLARIN 13'Ü CAIBAILERİN.
APPROXIMATELY 49 VILLAGES EXIST IN THE PARK 13 OF THEM ARE CAIABI
Kukla gösterisi ikide başlıyor, seninle parkta buluşuruz.
All right, so the puppet show starts at 2 : 00, and I'll meet you at the park.
Parkta geziyor gibiyim.
Walk in the park.
Glenbrook istasyonundaki parkta beyaz bir minibüs kiralamış.
He got into a rented white van in the Glenbrook Station parking lot.
Size parkta kalmanızı söyledim.
I told you to stay in the park.
- Parkta.
In the park.
Gece olmaya başlamıştı. Kalabalık bariyerler tarafından engellenmişti ve polisler parkta devriye geziyordu.
In the twilight inside the arena, the crowd is fenced off... and armed police are positioned all around the park.
Konserden önce parkta barış için bir gösteri düzenlenecekti.
A peace conference was arranged, to be preceded by a peace concert... for the people in a very large park.
Parkta birlikte koşuyoruz.
We run together in the park.
"Parkta bir gezintiye gidelim mi?"
'Shall we go for a stroll in the park? '
Sadece sokakta ve parkta dolaşırsınız.
Well, you just walk out to the street and the park and everybody is gonna say, " Hey!
Parkta tanıştığım bir eleman.
What's up, man? He's that kid I met at the skate park.
Göbeğimde telefon çalmaktan patladığında, parkta koşan bir anneyim.
I am a mother running in the park when my phone explodes in my navel
O kütüphanenin arkasındaki parkta duran insanlar...
It's all those people in the park, behind the library.
Ayrıca kastettiğim onunla birlikte parkta geçirdiğin zaman değil.
And I don't mean a couple of hours at the park.
Lewis bunu geçen gün parkta görmüş.
Lewis saw her in the park the other day.
Hazırlan kalına Yada parkta hızlı bir taneye.
Ready for a thick one Or a quick one in the park.
Seninle birlikte Tallinn'de parkta geçireceğimiz bir güne.
For a day in a park in Tallinn with you.
Sadece Tallinn'deki bir parkta birlikte zaman geçirelim istedim.
I just wanted to spend a day in a park in Tallinn with you.
Parkta bir kızla tanışıp "N'aber, kahve içmeye ne dersin?" demeye ne oldu acaba?
Whatever happened to meeting a girl in the park and saying hey how about a cup of coffee?
Endişe etme Amerikalı, seni götürdüğümüz parkta o dediğini fazlasıyla yapacaksın.
Don't worry, Gringo, we're taking you to a nice park where you can ask a girl for coffee.
- Evet, bu parkta çok çiçek var.
Yeah, this park has a lot of flowers.
İIkokuldayken, parkta beni öpmüştün.
I remember you kissed me in the playground at Grey Bank Primary.
Her Salı ve Perşembe öğleden sonraları ihtiyarlarla parkta satranç oynarım.
I play chess with the old Boromets in the park every Tuesday, Thursday afternoon.
Günlük programı, Willy'den bir sabah kahvesi, parkta yürüyüş,..
HER DAILY ROUTINE - - COFFEE IN THE MORNING FROM WILLY'S, A
Hayır, parkta seni beklerken esrar çekiyor.
He's still in the park, smoking a joint, waiting for you.
Arkadaşlarım onu 22. caddedeki parkta basket oynarken görmüş.
My girlfriends tell me they see him playing basketball at 22nd Street Park.
Parkta 7. sınıflarla bir su savaşı vardı ve biz kazandık!
There was a water fight in the park against Year Seven, and we won!
Kohl parkta buluşmak istiyor.
Kohl wants to meet in the park.
Seni parkta o sersemlerle gördüm
- That's what's wrong.