Passionate tradutor Inglês
1,959 parallel translation
Biriyle yakın çalışıyorsanız, benzer meraklarınız olur... Benzer bir dünya görüşünüz olur. Aynı şeylere tutkunuz vardır, birşeyler olabilir.
When you work closely with someone and you share similar interests and you have a similar world view and you're passionate about the same things, things can happen.
Biz Dakota'lar çok tutkuluyuzdur.
We Dakotas are a passionate lot.
Çocukluğumda tutkulu bir fosil kolleksiyoncusuydum.
As a boy, I was a passionate collector of fossils.
Tutkulu bir kültürümüz var.
We're a passionate culture.
- İşinize tutkuyla bağlısınız.
Professor, you are obviously very passionate about this.
Humprey kelebeklerine tutkuyla bağlıydı.
Humphrey was passionate about his butterflies.
- Baban tutkulu bir adamdır. - Gerçekten mi?
- Your father's a passionate man.
Jimmy'den nefret etme konusunda çok tutkuludur.
- Really? He's passionate about hating Jimmy.
Kar amacı gütmeyen ve tutkuyla bağlı olduğum bir organizasyonu var.
He runs a nonprofit - based organization that I am very very passionate about.
Paranın, dünyadaki en önemli şey olduğunu mu yoksa yaşamaya değer tek hayatın, tutku ile bağlı olduğun hayat olduğunu fikrini kabul ederek mi?
The understanding that money is the most important thing? Or the idea that the only life worth living... is one that you're really passionate about, Will?
Aşırı bir tutkuyla birbirinizi okursunuz.
You devour each other in a passionate frenzy.
Çok tutkulu, çok masum ve yine de tamamen bitmeye mahkûm.
So passionate, so innocent, and yet so utterly doomed.
Ajan Sherman görevine çok düşkündü.
Agent Sherman was very passionate about his duty.
Öğretmeyi seviyordu. Yaptığı şeyi tutkuyla yapıyordu.
Loved to teach, you know, so passionate about what he was doing.
Çok tutkuluydun.
You were so passionate.
Tutkulu da denebilir.
Passionate, one might say.
Çok tutkuluydu ve şevkliydi.
He was so passionate, so full of enthusiasm.
Geri kalan günlerimi tutku duyduğum biriyle geçirmem lazım beni heyecanlandıran biriyle. İyi veya kötü, Hank, o birisi sensin.
I want to spend the rest of my days with someone I feel passionate about, someone who gives me butterflies, and for better or for worse, Hank, that someone is you.
Haydi, ustalığınızdan bir örnek görelim önce. Haydi, dokunaklı bir parça.
Come, give us a taste of your quality - come, a passionate speech.
Ayrıca senin başka insanlara saygılı olman ve dürüstlüğünü de severdi ki bu benim tıpkı sosyal sigorta olayına tutkuyla bağlı insanları tuhaf bulmam gibi kendi kardeşini bu saygıdan mahrum bırakmamalısın.
She also loved your respect for others, and your sense of fairness, which is why I find it strange that someone so passionate about universal health care...
Sözkonusu olan iş olunca, ekibim çok ihtiraslıdır.
My team's very passionate about their work.
Bence en can alıcı nokta senin konuşmandı. Tutkulu, net, güçlü.
Highlight for me was definitely your speech- - passionate, articulate, strong.
Tutkulusun.
This one is passionate.
Tutkulu değildi.
Passionate.
Hayır, tutkulu değildi.
No, it wasn't passionate.
Bu ilişkiyi sonlandıramam çünkü çok heyecanlı.
I can't stop this relationship. It's so passionate.
Bu konuda biraz istekli olabilirsin ama sen yapmazsın.
You could be more passionate with this whole thing.
Sen tutkulusun.
You're passionate.
Sen güzel, akıllı ve tutkulu bir kadınsın.
You're a beautiful, smart, passionate woman.
Fakat bir şekilde bu yumuşak kişiliğinin altında çok tutkulu birinin yattığını hissedebiliyorum.
It was boring as hell. But still, somehow, underneath the timid vanilla surface of your sentences, I could sense there lies someone truly passionate.
Kulağa çok inandırıcı geliyor.
Sounds passionate.
Biliyorum biz bu şeyi tutkulu birleşmeyi yaptık ve dün gecenin benim için de anlamı büyük.
I know- - I know we have this... Passionate connect and last night did mean a lot to me, too, but that's because it was good-bye.
Ciddiyim, bu tutkulu bir duygudur.
I'm serious. It's a passionate feeling.
Tutkulu bir ilişkimiz var, değil mi?
We have a passionate relationship, don't we?
Bu savunmayı çok istiyorsan haftayı daha sıkı çalışırız.
You're passionate about the case.We'll just work it hard next week.
Senin onun hakkında ne kadar tutkulu olduğunu görüyorum ve insanlarda görür.
You could see how passionate he was about it, and it rubbed off on people.
O çok tutkulu and individual person statükoyu kabul etmeyen bir kişi ve statükoyu gerçekten sevmez.
She is a very passionate and individual person who doesn't accept the status quo and doesn't really like the status quo.
Kendine güveni mükemmeldi. Hani sadece böyle bir ailenin sana vereceği türden bir kendine güven. Bu öyle tutkulu bir aile ki, taş gibi yabancıları gayleri ve delileri kabul eden cinsten bir aile.
It's that she's got this killer confidence - you know, the kind of confidence that you get from having a family like this... that's passionate... and accepting of hot foreigners... and gay dudes and nutty people.
Akıllı, tutkulu.
Bright, passionate.
# Sevda ormanı gözyaşı döker... #... böyle sevgiye yazık oldu der.
The forest of passionate love weeps for love like this Going to waste, it says Don't leave me
# Ne sarayda, ne handa... #... bir zalim ocağında sevdam ağlıyor.
Neither in the palace, nor the inn at the home of a brute, my passionate love weeps.
# Ne sarayda, ne handa... #... bir zalim ocağında sevdam ağlıyor.
Neither in the palace, nor the inn at the home of a brute, my passionate love weeps
Üzgünüm, çok arzuluydum.
I'm sorry, I just get really passionate.
Tutkulu, sofistike bir dil, tatlım.
Yes? Passionate, sophisticated language, mon cherie.
Okul günlerimi hatırlamak bana pek tutkulu hissettirmeyecek.
Remembering my school days isn't going to help me feel passionate.
O tutkulu zeki ve sanat yönü kuvvetli biridir.
She's passionate. She's smart. She's artistic.
Onların gençliklerini, güzelliklerini ve tutkularını çekmeliyiz.
Just hand over this part to our passionate A.N.Jell members
bu nedenle, sonsuz tutkunun önemi kadınlar sorumsuz ve tutku dolu olmak ister.
- Hence, the timeless importance of passion. - Women want to be both irresponsible and passionate.
Tutkulusun.
You're passionate.
Sadece, aynı kafada olan iki özel insanın tutkuyla bağlandıkları bir konuyu içeren... 636 00 : 25 : 43,367 - - 00 : 25 : 44,867... bir filme gidecek olması
It's just two like-minded individuals going to see a film about something they're passionate about.
Riley ise olgun, sırtını mesleğine dayamış en büyük zevki sınav kağıdı okumak olan biri. Bana bak.
are this brilliant, passionate, creative type who seeks adventure and, and, an-and excitement, and Riley is this mellow, laid-back schoolteacher whose idea of a fun night i-is grading spelling tests.